ilkcoskun@hotmail.com

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Uçak Modu - Yazık Edebiyat Dergisi, Sayı 7, Temmuz 2020 - İlkay Coşkun


Uçak Modu

Tanıma, tanışma, hâlleşme, sosyalleşme gibi durumlar yalnızlığın karşısında bir set gibi duruyor. Tek başına vücut bulmuş ‘kendini tanıma hâli’ başköşeye oturmuş herkesi kendinden uzaklaştırıyor. Kendi yalnızlığıyla birikme hâli işte böyle yaşanıyor. Yalnız zamanlarında kendisine koşan insan, karşı karşıya gelmiş iki komşu gibi komşuluğunu yapıyor.

Yaralarından dersler çıkaran insan pişer, olgunlaşır ve kabuk bağlar. Olgunlaşan bireyin, sevinci de hüznü de ölçülüdür. Çünkü kabulleniş hâlini daha çok içselleştirmiştir. Başka bir taraftan da yaralarından vurulmamak için kendini kollama kabiliyeti kazanmıştır. Kendi rüzgârını kontrol edebilme yetisini kazanmıştır. Birçok sakıncası olan yaban rüzgârlarla yelkenine yön vermek istemez ama oluşacak yeni sinerjiyle, insanlığın büyük yelkeninin doğru istikamette ve toplu olarak yol almasını da arzular.

Her ne kadar aklın kılavuzluğu, insanın önündeki çok önemli bir vasıta olarak dursa da yürek, duygu ve aşk denen soyut olgular, atbaşı yola koyuluyor ve daha çok öne geçtiği de oluyor. Buradaki iç varlık, ‘bir ben var benden içeru’nun tam merkezinde konuşlanıyor. İnsanın ruhi tekâmülündeki özleşme hâli yaşanıyor. Her insan kendi hikâyesini bu minvalde idame ettirip ayrı ayrı dünyalar kuruyor. Tebessüm eden ve gülüşleri kanatan zıtlıklar gibi çokça karşı karşıya geliyor. Bu karşıtlık durum çekim kuvvetini körüklüyor.

Efsaneler, olağanüstülüklerde vücut buluyor ama halvet hâli insanın önünde misafir olacağı kapıları çalıyor. Dar çerçevede de olsa hayatiyetini illaki sürdürüyor. Kendi içselliğindeki yaşam hâlini taşıyor. Dışarıya kapalı, iletişimin kesik olduğu bir hâl bu. Yer değiştirmeyi imleyen tamamen kapanma hâli. Her ne kadar uçak modu bir ihtiyaçtan, kısa yol bir çözüm gibi gözükse de insanın hayatında hep uygulana gelen, hayatta karşılığı olan benzer bir hâldir başvurulan. Dışa dönük bir insan dahi zaman zaman kendisini dışarıya kapatmaz mı? Kimi zaman isteyerek kimi zaman da şartlar gereği nükseden bu durum. Bundandır belki de en çok yalnız zamanlarında kendine sığınır insan.

Dış etkenler ve yaşam koşullarıyla, bireyselleşme dozunu giderek artıran insanoğlu, bu haliyle bir çıkmazın içine sürüklendiği muhakkak. Mesela üst üste, kutu kutu apartmanlarda gönüllü tutukluluk mesaisi gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Elli-yüz daireli apartmanlar, komşuluğun karşısında bir set gibi büyüyor. Kozmopolit güvensiz ortamlar komşuluğun paylaşımcı sorumluluğuna dâhil olmak istemeyen insanlarla çoğalıp kuru kalabalıklar olarak kendini gösteriyor.

Sürekli değişime, yaşam pratiğine maruz kalan insan için sonuç,  genellikle bu tip benzerliklerle yol alıyor ama vesileleri beslemek neticelere yol veriyor. Her türden zıtlıklara maruz kalıp bir denge hali de oluşuyor. Bu nokta da tercihler daha da önem arz ediyor. İnsanın tercihleri, bilinç ve şuur kazandırmalı ki kıymetli olsun ve kıymeti artsın. Başka bir taraftan her türden çevresel etkenlere rağmen insanın yolları bir nokta da çoğu kez kendisine çıkıyor. Birçoklarının yalınkılıç kahraman olma çabalarının yanında çıraklık, kalfalık ve ustalık hâli devinip duruyor hayatlarında. Bir taraftan insan, insanla eyerleniyor başka bir taraftan dost dostla değerleniyor. Bir taraftan sürüleşme ile sosyalleşme at başı yolunu alıyor diğer taraftan anlaşılmama hâli gün geçtikçe uçurumlaşıyor.

İnsanoğlu, bulmak için hep arama gemisinde yol alıp keşfe çıkmıyor mu? Ulaşılacak son nokta olan ‘bulma’ bu seferde ki heyecan duygusunun nihayet bulduğu safha olduğunu söylesek yanlış olmaz. İnsanın hayatında sıradan görülen her alışkanlık bilinç süzgecinden geçerse değeri kat be kat artacağı bir muhakkak.

‘Ne sal iledir ne mal iledir/ Oluluk beyim kemal iledir’  diyen Muhlis Paşa, insanın dünya temaşasında ki önceliğini ne güzel özetliyor. Nasıl ki bakmakla görmek arasındaki fark insanı değiştirip dünyayı güzelleştiriyorsa, bilinç de aynı şekilde hayatı daha anlamlı kılıyor. Öyle ki dünya, vazgeçenleri değil azmedenleri, ısrar edenleri hatırlatıyor.

Uçak modunu her daim aktif tutmak, bireyi toplumdan uzaklaştırır ve yalnızlık hâline sürükler elbette. Bu da istenen, hoş bir durum değildir. Kişinin, kalabalıklar içerisinde yalnızlığını yaşamasından ziyade, olsa olsa kendini dinlemeye alma, kendini tanıma, kendini bulma noktalarıdır. Bu hal bir denge halidir. Uçak modu uygulaması, adından da anlaşılacağı gibi cep telefonlarında geliştirilen, telefon sinyalini kapatarak uçağın düşmesine, zarar görmesine sebebiyet vermeme adına uygulanan bir güvenlik uygulamasıdır. Aynen bunun gibi uzlet hayatın da kendini dışarı kapatıp içsel yolculuğa, seyru sülûka imkân sağlar kimi insan. Tercih ve düşünme eyleminin önemi ve farkı burada kendisini gösteriyor.

Canlı olmakla insan olma arasındaki ince çizgiyi oluşturan etkin fark bu işte.

İlkay Coşkun
Yazık Edebiyat Dergisi
Sayı 7, Temmuz 2020


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder