ilkcoskun@hotmail.com

11 Aralık 2023 Pazartesi

"+Uç" Kitabı: Özgün Bir Şiir Sesi

 İlkay Coşkun'un "+Uç" Kitabı: Özgün Bir Şiir Sesi

Şiir, edebiyatın en eski ve en evrensel türlerinden biridir. Tam bir tanımının yapılması güç olsa da, genellikle "şiir yürek sesidir" ifadesiyle özetlenir. Bu ifade, şiirin şairin iç dünyasından gelen, duygu ve düşüncelerini yansıtan bir ifade biçimi olduğunu vurgular.

Her şairin kendine özgü bir dünyası ve tarzı vardır. Bu nedenle, şiirler de şairlerin kişiliklerini ve bakış açılarını yansıtır. Şiir, şairin duygularını, düşüncelerini, hayallerini, umutlarını ve hayal kırıklıklarını ifade eder. Şiir aracılığıyla şair, okuyucuyla duygusal bir bağ kurar ve ona kendi dünyasını açar.

Şiirin yürek sesi olduğunu ifade edenler, şiirin insan ruhuna hitap ettiğini ve onu etkileme gücüne sahip olduğunu savunur. Şiir, okuyucunun duygularını harekete geçirir, onu düşündürür, ona farklı bakış açıları kazandırır. Şiir, okuyucuyu farklı dünyalara götürür ve ona yeni deneyimler yaşatır.

Şiir, edebiyatın en önemli türlerinden biridir. Şiir yoluyla şairler, kendi iç dünyalarını ve duygularını ifade eder, okuyucularla duygusal bir bağ kurar ve onlara farklı bakış açıları kazandırır.

Şiir, geçmişte ölçülü ve kafiyeli sözlerle sınırlı bir tanıma sahipken, günümüzde çok çeşitli tarzlarda şiirler ortaya çıkmaktadır. Şekil, kalıp, form, teknik gibi unsurların değişmesiyle birlikte, şiiri sınıflandırmak veya değerlendirmek giderek zorlaşmıştır. Bu nedenle, "bu şiirdir, bu değildir" gibi kategorik değerlendirmelerden kaçınılmalıdır.

Coşkun'un "+Uç" kitabı, şairin 2005-2020 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşan bir seçkidir. Kitap, Gözde, Gaye, Vefa, Hüzün, Vatan, Tekerrür ve Küçürek olmak üzere yedi bölümden oluşuyor.

Kitapta yer alan şiirler, şairin iç dünyasının zenginliğini ve derinliğini yansıtıyor. Coşkun, şiirlerinde aşkı, hüznü, umudu, hayal kırıklığını, inancı ve mücadeleyi içten bir dille anlatıyor.

İlkay Coşkun'un şiirleri, geleneksel kalıplardan uzaklaşarak çağdaş bir perspektife sahip gibi görünüyor. Eserlerinde dilin özgürce kullanılması, duyguların ve düşüncelerin sınırları zorlaması, onun şiir anlayışının öne çıkan özellikleri arasında yer alabilir. Aynı zamanda, kitaptaki şiirlerdeki tematik çeşitlilik ve anlam derinliği de dikkat çekicidir.

Coşkun'un eserleri, klasik kalıpları reddetmesi ve dilin sınırlarını zorlaması bakımından çağdaş şiirin örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Ancak, her okuyucunun bu eserlere farklı bir bakış açısıyla yaklaşabileceği unutulmamalıdır. Şiir, nihayetinde her okur için kişisel bir deneyimdir ve herkes farklı yorumlar çıkarabilir. Bu bağlamda, İlkay Coşkun'un "Uç" kitabı, çağdaş şiirin zenginliklerini keşfetmek isteyen okuyucular için ilgi çekici olabilir.

İlkay Coşkun'un "+Uç" adlı kitabı, şairin beşinci şiir kitabı olarak karşımıza çıkıyor. Önceki eserleri şunlardır: "Yüreğimden Süzülen Nağmeler" (Gündüz Yayınları, 2008), "Düş Yolcusu" (Antik Yayınları-Şiir, 2011), "Bilonsa" (Şiir Vakti Yayınları-Şiir, 2012) ve "Bimola" (Şiir Vakti Yayınları-Şiir, 2017). Ayrıca, deneme türünde iki kitabı daha bulunmaktadır: "Kahve Bahane" (Vilayet Yayınları, 2018) ve "İç Hatlar" (KDY Yayınları, 2020).

Şair İlkay Coşkun'un "+Uç" kitabı, benzersiz bir soluksuzlukla okuyucularını karşılıyor. Bu kez, Coşkun'un eserlerinde farklı bir tarzın ve sesin izlerini bulduk, eserlerinde hikemi bir dokunuşun etkisiyle karşılaşıyoruz. Şair, "İnsan Denen Şey" adlı şiirinde ifade ettiği gibi, şiirle tanıştığı günden beri farklı bir mücadele içinde bulunuyor. Bu mücadele, zaman zaman hayatın acımasız yüzü ve adaletsizliğiyle şekillenirken, bazen sevgilinin duyarsızlığı, vuslatın zorlu yolları ve geçip giden zamanla, elbette ki unutulmayan anılarla belirginleşiyor. Coşkun, eserinde coşkulu bir lirizmi zaman zaman hikemi bir nefesle birleştirerek, didaktik bir tona bulaşmadan, sakin akan nehirler gibi mecrasına doğru yol alıyor.

İlkay Coşkun, şiirlerini belirlediği özgün bir poetika çerçevesinde inşa etmektedir. Ona göre, şiir dilin sanatsal, sezgisel, matematiksel ve müziksel güzellikleriyle bir anlatımı süsleyerek sunma eylemidir. Şiir, kültür ve sanat dünyasında adeta bedeni ayakta tutan bir can damarıdır. Dilin estetik, incelik, derinlik ve güzellik boyutlarını işaret eden şiir, kültür ve sanatı bu özellikleriyle zenginleştirir. Coşkun'a göre, şiir, kimliksiz düşlerin gölgelerle buluştuğu bir alanı ifade ediyor.

Şair, şiiri hayalin ve ilhamın birleşimi olarak görüyor ve şiir yazarken kelimelere adeta kendi iç dünyasında bir dans ettirme gayretindedir. Coşkun'un şiirleri, doğallık, saflık ve içtenlikleriyle birlikte izleyiciyi şaşırtabilme kapasitesine de sahiptir.

İlkay Coşkun'a göre iyi bir şiir, dünyanın geniş yükünü kucaklayan bir kümeyi andırıyor. Gerçekliği kucakladığı kadar aykırı ve farklı olma özelliğine sahiptir. Coşkun'un ifadesiyle, iyi bir şiir, çeşitli gerçeklikleri, farklılıkları içinde barındırarak okuyucuya zengin bir deneyim sunuyor.

Kitabın ilk bölümü olan "Gözde", içinde 11 şiiri barındırmaktadır. Bu bölümdeki şiirlerde, geleneksel öğeler hem şekil hem de ses açısından belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. "Gözlesem Seni" şiiri, bu geleneksel etkileri taşıyan örneklerden biridir. Şair, bu şiirde on bir hece ölçüsüyle yazılmış ve adeta Halk Şiiri ile Divan Şiiri unsurlarını birleştiren bir tarzı benimsemiştir.

Şiirin şu mısraları, geleneksel ölçü ve dilin etkileyici bir şekilde kullanıldığını göstermektedir:

"Özümün çerağı bengi ile doldu

Şad gönüle yeğin berhudar oldu

Bezeklediğim ufuk gülen yoldu

Gözlerden gözlere gizlesem seni."

Bu mısralarda, on bir hece ölçüsüne uygun olarak kurulan dize yapıları ve kafiye düzeni, geleneksel Türk şiir geleneğine göndermeler yapıyor. Aynı zamanda, Divan Şiiri'nin inceliklerini ve nazım birimlerini çağrıştıran bir dil kullanılarak, şiire özgün bir estetik katıyor. Şair, geleneksel ve modern unsurları birleştirerek, kendi özgün poetikasını bu şiirinde başarılı bir şekilde yansıtıyor.

İlkay Coşkun, şiirin özünde duyguların ön planda olduğuna inanan bir şairdir. Ona göre, hissiyat, şiirin temelini oluşturur ve bu duygular, umudu taşır, zamana mürekkebini döker. Bu nedenle, yüzyıllar öncesinde yazılmış şiirlerin, zamanla tarihsel bir değer kazanmasının ardında bu derin hissiyatın etkisi büyüktür. Coşkun, şairlerin eserlerini okurken hissettikleri ve hissettirdikleri duyguların, zaman ve mekân aşan bir güce sahip olduğuna inanıyor.

Şair, bu kadim şiirleri, geçmişten günümüze uzanan bu zaman diliminde, yine bu hissiyat penceresinden değerlendirip kritiğini yapmanın ayrı bir heyecan uyandırdığını ifade ediyor. Coşkun'un bu bakış açısı, şiirin evrenselliğine vurgu yapıyor ve duygu dolu sözlerin, insanlığın ortak paydasında buluştuğunu düşünüyor.

Kadim şiir geleneğini yaşadığımız çağda hissetmek ve çağdaş bir bakış açısıyla değerlendirmek, şair için ayrı bir anlam taşıyor. Bu yaklaşım, geçmişten gelen mirası korumanın yanı sıra, bu mirası günümüz duyarlılıklarıyla yeniden yorumlama ve zenginleştirme arzusunu yansıtıyor. İlkay Coşkun'un bu duygusal zenginlikle bezenmiş bakış açısı, şiirin zaman içindeki etkileşimini ve evrimini anlamaya olan tutkusunu gösteriyor.

Gaye isimli ikinci bölümde, İlkay Coşkun'un kaleminden çıkan 11 şiir, duygu yüklü ve derin bir içeriğe sahiptir. Bu bölümde dikkat çeken şiirlerden biri, "Her Yağmur Ertesi"dir. Şiirin bazı mısraları, özellikle şu dizeler üzerinden incelendiğinde, Coşkun'un anlatımındaki derinlik ve çağrışımlar göze çarpıyor: "çocukluk gonca gül derler / sonraki her yaş diken kalacak." Bu mısralar, çocukluğun masumiyetini ve güzelliğini temsil eden bir gonca gül metaforunu, yaşamın ilerleyişiyle birlikte karşılaşılan zorlukları ifade eden bir dikenle bağdaştırarak güçlü bir kontrast oluşturuyor.

Bu bölümdeki bir diğer etkileyici şiir ise "Tek Kale Maç"tır. Şiirde, çocukluğun masumiyeti ile günümüz acımasız gerçekleri arasında kurulan bir karşıtlık, okuyucunun duygusal bir yolculuğa çıkmasına sebep oluyor. Şair, şu dizelerle çocukluk anılarını çağrıştırırken aynı zamanda acı bir gerçekle yüzleşmeyi de öne çıkarıyor: "Göz ucuyla değil yürek demiyle / seslere şarkılar uladığımız zamanlar / seninle gel tekkalemaç yapalım çocuk / koşmaktan tasarruf, kaleden tasarruf / Adamlıktan değil ama adamdan tasarruf..." Bu mısralar, masumiyetin kaybı ve gerçeklerle yüzleşme sürecini ironik bir dille ifade ederek, şairin içsel bir derinlikle konuyu işlediğini gösteriyor.

İlkay Coşkun'un bu bölümdeki şiirleri, duygusal bir yoğunluk ve dilin incelikleriyle okuyucuya dokunan örnekler olarak öne çıkıyor.

İlkay Coşkun, şiirlerinde insanın temel duygu ve düşüncelerine odaklanmayı tercih eden bir şairdir. Ancak, sıradan ifade biçimlerinden kaçınarak, soyut ve somut çağrışımları bir araya getiriyor. Ona göre, şiirin doğası içinde bulunan bu öğeler, şiiri sıradanlıktan ve tekdüzelikten kurtararak, okuyucunun deneyimini zenginleştiriyor.

Coşkun, eserlerinde dikkat çekici bir dil kullanıyor ve geleneksel kalıplardan uzaklaşarak, şiirin özgürlüğünü vurguluyor. Soyut ve somut unsurları birleştirerek, okuyucuya farklı düşünsel katmanlara açılan bir kapı sunuyor. Şiirin, duygu ve düşüncelerin yanı sıra soyut kavramları da içerebileceğine inanıyor. Bununla birlikte, Coşkun, okuyucuya herhangi bir şeyi dikte etmemeye özen gösteriyor. Şiirlerinde, okura özgürce düşünme ve hissetme alanı bırakılması gerektiğini savunuyor. Şairin ve şiirin başarısının, bu özgürlüğü koruma yeteneğinde yattığına inanıyor.

Bu anlayışıyla, İlkay Coşkun'un okur kitlesi belirli bir görüş veya düşünce kalıpları içinde sıkışmamıştır. Tam tersine, tüm şiir severleri kucaklamaya çalışan bir yaklaşım sergiliyor. Şiirlerindeki evrensellik ve çeşitlilik, farklı okuyucu gruplarının kendilerini ifade edebilecekleri bir alan sunuyor böylece onun eserleri geniş bir kitle tarafından takdir edilebilir durumdadır.

Üçüncü bölümün adını taşıyan "Vefa" kavramı, İlkay Coşkun'un eserlerinde önemli bir tema olarak işlenmiştir. Bu bölüm, şairin çocukluk anılarına, yaşadığı şehirlere ve özellikle de vefa duygusuna odaklanmaktadır. Bahattin Karakoç’a ithafen yazılmış olan “Türkmen Derviş” şiiriyle başlayan bu bölüm, şairin geçmişine duyduğu vefa duygusunu ve bu duyguyla ilişkilendirdiği şehirleri konu ediniyor.

"Alçak Uçuş" şiiri, bu bölümde öne çıkan eserlerden biridir ve özellikle Kudüs'e yönelik vefa ve duygu yüklü bir yaklaşım sergiliyor. Şair, şiirin bir bölümünde şu ifadelere yer veriyor:

“Mekke’nin fetih sabahı güneşiyle uyandık

Burçlarına özgür güvercinler konsun Aksanın

Adına Ebabil de, Selahaddin de, sapan de, taş de

Yeter ki Çin Seddi misali uzun olsun firavun korkuları

Siyonist’e alçaktan uçuşlarımızı göster artık Allah’ım.”

Bu dizelerde, Mekke'nin fetih sabahına yapılan vurgu, tarihi bir zaferin coşkusunu ve vefa duygusunu ifade ediyor. Aynı zamanda, Kudüs'e yönelik özgür güvercinlerin konması, şehre olan sevgi ve vefa duygusunu sembolize ediyor. Ebabil, Selahaddin, sapan ve taş gibi kavramlar, tarih boyunca Kudüs'ün savunulmasında ve hatırlanmasında rol oynayan unsurları temsil ediyor. Çin Seddi metaforu ise firavun korkularının uzun süre devam etmesine atıfta bulunarak, geçmişin izlerinin hala hissedildiğini vurguluyor.

Şair, Siyonist'e karşı yapılan alçak uçuşların gösterilmesini dile getirerek, vefa duygusunu ve geçmişe karşı sorumluluğu ön plana çıkarıyor. Bu şiir, tarihi ve kültürel bağlamda zengin bir içerikle, şairin vefa temalı eserlerinin önemli bir örneğini sunuyor.

İlkay Coşkun, genelde geniş kitlelere hitap etmeyi amaçlasa da, bazı konularda kendi düşünce ve tepkilerini açıkça ifade etmekten kaçınmıyor. Kendisini bu coğrafyanın bir parçası ve ülkesinin bir vatandaşı olarak gören şair, toplumun inanç ve değerleriyle uyumlu bir muhalif duruş sergiliyor. Bu duruş, haksızlığa, zulme, baskıya ve başıboşluğa karşı çıkma bilinciyle şekilleniyor.

Coşkun, ülkesindeki darbelerle ilgili çekincelerini saklamıyor ve demokrasiye yapılan her türlü müdahaleye karşı duruyor. 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi kritik dönemlere dair şiirleriyle, toplumu bilinçlendirme ve bu tür olaylara karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koyma çabasını sürdürüyor.

Şair, susturulmuş mabetler ve işgal edilmiş İslam toprakları gibi konularda da sesini yükseltiyor. Ayasofya ve Kudüs temalı şiirleriyle, özgürlük ve adalet taleplerini dile getiriyor. İsrail'in zulmüne karşı Mavi Marmara ve Filistin gibi konulara da şiirlerinde yer veriyor. Bu eserlerinde, insan haklarına, özgürlüğe ve adalete vurgu yaparak, toplumu bu meselelere duyarlı olmaya çağırıyor.

İlkay Coşkun'un bu konulardaki duyarlılığı ve şairane ifadesi, toplumsal sorumluluğunu bilen ve şiirini bu sorumluluk doğrultusunda şekillendiren bir sanatçının duruşunu yansıtıyor.

İlkay Coşkun'un "Hüzün" adını taşıyan bölümü, şairin duygusal derinliğini ve insan psikolojisine dair çeşitli yönleri işleme arzusunu yansıtan bir zenginliğe sahiptir. Hüzün, şiirin temel taşlarından biri olarak kabul edilir, çünkü insan yaşamının kaçınılmaz bir parçası olan melankoli ve duygusal yoğunluk, şairin eserlerini şekillendirir.

"Deodorantlı Beyler ve Bayanlar" şiiri, Coşkun'un çağa ve topluma dair ironik bir eleştiri getirdiği örneklerden biridir. Şair, çağın insanlarının vurdumduymazlığına dikkat çekerken, "atmosfer nefes darlığı çekerken / deodorantlı beyler ve bayanlar hiç çekilmiyor" mısralarıyla çağa ve insanların tutumlarına bir ayna tutuyor. Bu ifadeler, çevresel sorunlara duyarsızlığı ve günlük yaşamın yüzeyselliğini vurguluyor.

Şair, toplumsal eleştirilerini mizahi bir üslupla sürdürerek, "tohum olamayan domatesler / soysuz fasulyeler pişer tencerede / kimin umurunda / ekşimeyen yoğurt hikmet değilse / bütün suç İsrail’de midir?" şeklindeki dizelerle ironik bir soru ortaya koyuyor. Bu soru, şairin toplumsal meselelere dair eleştirel bakışını ve bu sorunlara dikkat çekme amacını yansıtıyor.

Coşkun, bu şiirinde hem çağın yüzeyselliğini hem de insanların çevresel sorunlara karşı duyarsızlığını eleştirmekte, bu eleştirileri ironi ve mizahla harmanlayarak okuyucunun düşünmesini ve sorgulamasını sağlamaktadır.

İlkay Coşkun, şiirlerinde genellikle akıcı ve yalın bir dil kullanarak ifade gücünü öne çıkarıyor. Onun gözünde, dil bir toplumun uygarlık inşasının temel taşıdır. Dil, bilimden medeniyete, kültürden iletişime kadar her şeyin temelidir. Güçlü bir dil, toplumların gelişimini ve rekabet gücünü etkiler. Dilin gücü ne kadar fazlaysa, iletişim o kadar sağlam temeller üzerine oturur. Coşkun'a göre dil, rekabetin ve gücün önemli bir unsuru olarak kabul edilir.

Şairin eserlerinde, sadece imgelerden oluşan sanal bir söylem bulunmuyor. Coşkun, kelimelerin hem zahiri hem de batın anlamlarını birleştirerek, derdini anlatmanın yanı sıra okura şiirin tadını yaşatmayı hedefliyor. Şiirlerinde anlam katmanları arasında gezinirken, okuyucunun duygu dünyasını zenginleştirmeyi ve düşündürmeyi amaçlıyor.

Coşkun'a göre bir şiir, yazıldıktan sonra okura aittir. Okurun, şiirdeki anlamı kendi bakış açısına ve deneyimine göre yorumlaması önemlidir. Şair, eserlerini keskin düşünce sınırlarına hapsetmiyor; aksine, okuyucunun özgür iradesini kullanarak kendi dünyasında anlamlandırmasını teşvik ediyor. Şairin esas çabası, şiirin bir ucunu her zaman açık bırakarak okurun özgürce keşfetmesine olanak tanımaktır.

İlkay Coşkun'un +Uç kitabındaki "Tekerrür" bölümü, altı farklı şiirle okuyucuya sesleniyor. "Tekerrür" isimli şiir, dikkat çekici bir açılışla, sanki daha önce verilmiş bir cevabı yansıtıyor. Şiirin şu mısraları, yaşanan hayatın kırık dökük yanlarını vurgulayarak bir tekrar döngüsüne işaret ediyor: "eğri büğrü yaşadığımız / tekerrür hayatı / gün gelecek gerçeği / dikecek başımıza / alacağı emanet / bizdedir nasıl olsa."

"İncinir" isimli diğer şiirde, hece vezniyle yazılmış etkileyici bir eser karşımıza çıkıyor. Şiirin ilk kıtasındaki dizeler, özellikle dikkat çekicidir: "rahmetten bigâne nadandır yola / istikamet şaşar çılga incinir / kendini bilmeyen yaramaz kula / güneş değse bile gölge incinir." Bu kısımda, şairin bir cevap verir gibi hissettiren ifadeler kullanarak, Abdurrahim Karakoç'a atıfta bulunduğu söylenebilir.

"İncinir" şiiri, güçlü bir söylem ve çarpıcı imgelem kullanarak, insanın içsel hallerini, kırılganlıklarını ve manevi çatışmalarını anlatıyor. Şiirdeki lirik ton, okuyucuya derin bir düşünce ve duygu katmanı sunuyor. İlkay Coşkun, bu şiirlerinde kendi bakış açısını özgün bir şekilde ifade ederken, aynı zamanda çağdaş bir dil kullanarak okurunu etkilemeyi hedefliyor.

İlkay Coşkun, şiir alanında farklı arayışlara ve tarzlara yönelen bir şair olarak biliniyor. Özellikle serbest şiirlerle daha çok tanınsa da, "Uç" kitabında olduğu gibi hece ölçüsüyle yazdığı şiirleriyle de dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra, görsel ve deneysel şiir adını taşıyan, geleneksel kalıplardan saparak farklı bir estetik anlayışını deneyen eserleri de mevcuttur.

Şairin gönül dünyasında, şiirin sınırları oldukça geniş bir alan kaplıyor. Coşkun, kalemi eline aldığında bir ressam gibi özgür olmayı amaçlıyor ancak bu özgürlük toplumun genel ahlak kurallarına uygun olmalıdır. Etik hassasiyet, onun şiirlerinde belirleyici bir çizgi olarak karşımıza çıkıyor.

Coşkun'un eserleri, sadece içsel bir derinlik sunmakla kalmıyor aynı zamanda çağdaş bir dil kullanarak okuyucusunu etkilemeyi amaçlıyor. Şiirlerindeki poetik unsurlar, duygusallığı ve düşünselliği bir araya getirerek, onun özgün bir ses olmasına katkı sağlıyor.

İlkay Coşkun'un bugüne kadar ürettiği eserler, şiir hakkındaki görüşleri ve kendi poetik çizgisiyle dikkat çekiyor. Gelecekte de bu çizgisi doğrultusunda eserlerine devam edeceği ve edebiyat dünyamızda özgün bir yer edineceği öngörülebilir. Şiirsel yeteneği, estetik anlayışı ve duyarlılığıyla İlkay Coşkun, Türk edebiyatındaki önemli şairlerden biri olarak değerlendirilebilir.

İlkay Coşkun'un kitabının son bölümü olan "Küçürek," kısa şiirleriyle zenginleşmiş bir final sunuyor okuyucularına. Bu bölümde, şairin kaleminden çıkan kısa şiirler, bazen nasihat, bazen ağıt, bazen de bilmece gibi örülerek kaleme alınıyor. Bu şiirler, okuyucu ile şair arasında bir diyalog gibi, sade ve yumuşak bir ses tonuyla hissettiriyor.

Şair, eserinde kısa şiirleri aracılığıyla çeşitli duyguları, düşünceleri ve yaşanmışlıkları aktararak okuyucuyla etkileşime geçiyor. Kısa şiirlerin bu samimi ve derin anlatımı, okuyucunun duygusal bir bağ kurmasını sağlıyor. Her bir şiir, bir aynanın yansıması gibi şairin iç dünyasını yansıtıyor ve okuyucuya hissettiklerini paylaşma fırsatı sunuyor.

Bu kısa şiirlerdeki çeşitli temalar, kitabın genelinde olduğu gibi şairin çok yönlü bakış açısını ve şiir anlayışını yansıtıyor. Her bir şiir, özenle seçilmiş kelimelerle dokunmuş bir minyatür gibidir, derin anlamlar içeriyor ve okuyucunun düşünce dünyasını zenginleştiriyor. İlkay Coşkun'un eserindeki bu zenginlik, okuyucuya bir dolu hissiyat ve düşünceyle vedalaşma şansı tanıyor.

"Küçürek" bölümü, kitabın sonu olarak değerlendirildiğinde, kitabın bütünselliğini bozuyor gibi görünebilir. Bu bölüm, kitabın diğer bölümlerinden farklı bir tonda ve atmosferde yazıldığı için, bir sondan ziyade bir başlangıç gibi hissediliyor.

Olumsuz bir eleştiri olarak söylemek gerekirse, "Küçürek" bölümü, kitabın ahengini bozuyor. Bu bölüm, kitabın diğer bölümlerinde yer alan tematik ve duygusal bütünlüğü kesintiye uğratıyor.

+Uç vesilesiyle, İlkay Coşkun'un kaleminden çıkan bu eseri okuyuculara ulaştıran tüm çaba ve emek için tebrik ediyor, şairimize hayırlı, bereketli bir ömür diliyorum.

Muhammet Işık
Şehir Defteri Dergisi
Sayı 16, Bahar 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder