“Bir Nazar Eyledim” Kitabına Genel Bir Bakış
"Bir Nazar Eyledim" Yazar Mustafa Topaloğlu'nun, “Etkileşim” etiketiyle, Aralık 2017'de okurlarıyla buluşturduğu kitabıdır. İki yüz on altı sayfa hacminde ki kitapta doksan bir yazı yer almaktadır. Yazar, "Bir Nazar Eyledim" kitap ismini, Neşet Ertaş türküsünden esinlenerek alıntıladığını önsöz yazısında beyan etmektedir. Türkü sözünün ilgili dörtlüğü şu şekildedir. "Bir nazar eyledim hoş cemaline/ Yaktın bu bağrımı nara sevdiğim/ Kemiğim tarak et zülfün teline/ Aklına getirip tara sevdiğim" Merak duygusunu çok fazla törpülememe adına, kitapta yer alan yaşanmış hikâyelerin içeriğine ve kahramanlarına çok fazla değinmeden genel bir çerçeveden kitaba değinmeye çalışacağım izninizle.
Yazarın doğduğu yer, Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesi Oğulcuk Köyüdür. Anlatımlarda olan yaşanmış hikâyelerin geneli Oğulcuk köyünde geçmektedir. Oğulcuk Köyündeki insan manzaraları önde bir tema olarak işlenmektedir. Oğulcuk’un çevre köyleri olan Belören, Yazıçepni, Gürden, Devecipınar, Acırlı gibi başka köy isimleriyle de karşılaşıyoruz. Yazar, yazları Oğulcuk'ta, kışları Mersin'de vakitlenmektedir. Yaşanmış hikâyeler Oğulcuk’tan başka periferisindeki yerler olarak Boğazlıyan ilçemiz, Kayseri, Mersin, Kahramanmaraş, Antep, Silifke hatta Niğde ve Kırşehir'i söyleyebiliriz. Anlatımla da buraların izlerini görmekteyiz. Bölge insanının medar-ı maişetinin kıtlığı nedeniyle birçoğunda gurbet, alamancı, Almanya serüven üçgeninde yaşanmıştır.
Anlatımların ana omurgasını yaşanmış hikâyelerin oluşturduğunu söylemiştik. Daha çok yazarın şahit olduğu olaylardır bunlar. Tanıdığı kişi portreleriyle beraber yer yer de olsa yazarın başkalarından dinlediği ve alıntıladığı hikâyelere de yer verilmektedir. Anlatımlardaki insan portreleri hayatın cenderesinden geçmiş karakterlerdir. Yazar genellikle mazi de yaşanmış hatıraların tesbihini çeker gibi birer birer işliyor konuları. İlgili karakterler üzerinden milletimizin irfanî yönüne de dikkat celbediyor. Başka bir taraftan yazarın, yaşanılan küçük anekdotlardan hoş hikâyeler çıkardığını da görmekteyiz. Başka bir ifadeyle gündelik kimi yaşananlarla hikâyeleştirilmiştir. Anlatımlardaki karakterler genellikle nüktedan kişiliklerdir. Yaşanılan hayatlarda her ne kadar zamanın ve o coğrafyanın zorlukları olsa da daha çok nüktedan bir bakış açısı sergilenmektedir. Bunlarla beraber fakirlik, acılar, gurbet, özlem, sevinçler, mutluluklar, yaşlılık gibi birçok hal konu edilmiştir. Sonuçta her insan hayat koşum takımlarını yanına alarak, sırtlanarak önündeki hayat yoluna revan olmaktadır. Her yazar gibi, her hikâyeci, her portre yazarı gibi buradaki hayatlar da bu kitaba sığdırılmaya çalışılmış.
Alıntılanan türkü sözleriyle beraber konu çerçevesinde yazılmış şiirler, yazarın kendi yazdığı şiirler, güzel sözler, atasözleri, deyimler, tekerlemeler şeklinde devam eden halk kültürüne dair birçok motifin işlendiğini görmekteyiz. Yazar, halk türkülerini hem dinlemektedir hem de yorumlamaktadır. Bir taraftan da bağlama, dilsiz kaval ve kabak kemane ile birlikte türkülere eşlik etmektedir.
Yöre insanının ve yazarın dimağında yeri olan bazı güzel sözleri buraya taşıyacak olursam; "Görünen dağın uzağı, yakını olmaz", "Gaba boydan konuşmak", "Geçim baylığı", "Gelin binecek deveye, gör ki kısmet nereye", "diline kıl dolaşmak", “dili güllü olmak”, "Beddua, bir etek taş. Atarlar. Biri tutmazsa biri tutar", "Hezere hüzere, göz edenlerin gözleri bozara", "Sermayeyi kediye yüklemek", "Demini dümünü boşver, Dadı şirin olsun", "Çuval ağzı açmak", "Sarım gürüm olmak” gibi hatırımda kalan bir kısmını sıralamış olayım. Birde erenlere kulak verelim. “Habib aşığa naz etmezse habib olmaz/ Tabip nicesin öldürmezse tabib olmaz”
Anlatımlarda çokça türkü sözlerine de yer verilmektedir. Bazı türkülerin hikâyelerine de değinilir. Daha çokta türkülerden örnekler verilerek, türkülerin yanlış seslendirilen bölümlerine dikkat çekilir. TRT reportuarı üzerinden bir değerlendirmede bulunulur. Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Ruhsatî, Seyranî, Âşık Dertli, Âşık Mahzunî gibi birçok değerimiz kitaba misafir olmaktadır. Kısa iki örnek vereyim izninizle. Hacı Taşan türküsünün bir bölümü şu şekildedir. "Altın yüzük ulanmaz/ Suya atsan bulanmaz/ il gızı dağal mi ki/ Gurban olsan inanmaz" Âşık Veysel'den, "Sen petek misali Veysel de arı/ inleşir beraber yapardık balı/ ben bir insanoğlu sen bir dut dalı/ ben babamı, sen ustanı unutma" İnsan hep bir mücadelenin içerisinde olmuştur ve olacaktır. Kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla, kösemen bir koç edasında, dünya ve hayat rakipliğinde gardını almaktadır. Her zorluk, acı, sevinç, mutluluk insana dair ne varsa türkülerimize malzeme olmaya devam edecektir.
Bir Yozgatlı olarak birçoğuna aşina olduğum birçok kelimeyi, yöre ağzı söylenişlerini burada paylaşmak istiyorum izninizle. "Motur, cavzıtmak (boş geçmek), azmırtı (azgın, hırçın), gubaşmak (ortaklaşmak), mibzer, nögordün, ötaçe, yavım yavım, guva (güvey), yavıncımak, çelpeşen, cazbant, ünlemek (seslenmek), üfüruk (balon), koşalaşmak (karşılıklı çalıp söylemek), yircoğca (sansar), yavıncımak, dişirici, ame (hala), mefasız (vefasız), kupleme (karında su birikmesi), evirici (ekmek pişirici), kuruluk, gilamada (üzüm çubuk kuruları), şeleklemek, üfelemek (ovalamak), avsınlama (efsunlama), yiığni, yığın, çeçi, şinik (çinik), şifer, sumsa" gibi. Yazarın aynı zamanda edebiyatçı olması hasebiyle, okura kelime köken bilgisiyle doğru mesajlar verildiğini düşünüyorum.
Köy yaşantısında ve ritüellerde yer alan bazı uygulamalara da yer verilir. Mesela, siğil üzeri mürekkep kalemle boyanıp üzerine tükürülmektedir. Böylelikle siğillerin geçtiğine inanılmaktadır. Bir başka hasta iyileştirme ritüeli de tıvga kesme işlemidir. Bu işlemi açıklamayayım. Merak edenler, kitabın 142. sayfasından okusunlar. Hastaneye ve doktora ulaşmanın kısıtlı olduğu bölgemizde eski zamanlarda uygulanan “ocaklar”, “ocakcılık” uygulaması bir diğeridir. Ayrıca şırınga ile iğne vurma işlemleri gibi birçok yaşanmışlıklara yazılarda yer verilmektedir.
Halkın içinden, halkın diliyle, halkın kültür ve gelenekleriyle bezeli bu anlatımlarda üstenci olmayan bir dil ve mütevazılık kendisini hissettiriyor. Ve bu çerçeveden konular işleniyor. Özellikle kültürel ve dil boyutuyla zamanın ve mekânın biyopolitiği böylelikle çiziliyor diyebiliriz. İyi bir gözlem ve yaşanmışlıklarla halk ağzı, kelime kelime işleniyor böylelikle. Mazi anlatımları ve insan manzaraları ile beraber sosyoloji, psikoloji ve sosyal temleri bir arada gözlemleyeceğimiz güzel bir kitap okudum. Böyle kitaplarla, kültürümüz geleceğe daha iyi yol alıp neşvünema bulacaktır. Başka bir ifadeyle memleketin renklerini, anılarını, sözlerini, seslerini ve tatlarını içeren güzel yazılar okudum. Bunlarla yazar halk dilini, söyleyişlerini, ağzını çok iyi kullanmaktadır. Ama her şeye rağmen nasıl ki çiçekler herkese kokmaktaysa, nasıl ki güneş herkese doğmaktaysa; anlatımlarda da huzur, sürûr ve ferahlık hali kendisini hissettiriyor. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
14.03.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder