ilkcoskun@hotmail.com

28 Aralık 2012 Cuma

Söyleşi - Şiir Vakti - İlkay Coşkun


Söyleşi - Şiir Vakti - İlkay Coşkun
(Kış, Sayı: 3 - Aralık 2012)

Şiir Vakti: Öncelikli olarak 2012 yılının Kasım ayında okurlarla buluşan 3. şiir kitabınız, “Bilonsa” hayırlı olsun. Görsel şiirlerinizle ve aforizmalarınızla kitabınız gözede hitap ediyor. “Bilonsa” dan bahseder misiniz? Neden “Bilonsa”?

Teşekkür ederim. Bilonsa şiir kitabımda yer alan kırk şiirden bir tanesi. Bilonsa ismini tercih etmemdeki temel sebep isimdeki gizem. Bilonsa isminin ne demek olduğunun merak edilmesi ve verilen ipuçlarıyla anlamına ulaşılmasını istedim. En güzel ipucu kitap kapak resmi. Olmadı okuyucu bilinç altında bir yerlere oturtsun istedim. Kitabı yedi bölümden oluşturdum. Bir hafta yedi gün, ortalama ömür yetmiş yıl gibi hayatı taşıdım şiirlerimde. Aforizmalarla ve görsel şiirlerle sunumu çeşitlendirmeye çalıştım. 1-1.5 saat içerisinde okunabilecek bir şiir kitabı oldu. Okuyucuyu sıkmayan, keyifle okunabilen bir kitap olmuştur umarım.
Şiir Vakti: Günlük yaşantımızda kullanmadığımız bir çok kelime var şiirlerinizde. Hatta şiir başlıkları, örneğin “Göğrafya” “Teknoromantik” gibi. Sizde şiirin özgür alanı ne kadar geniş. Şiirde belli sınırlar olmalı mıdır?

Benim dünyamda şiir sınırları oldukça geniş bir alanı kaplıyor. Kalemi elime aldığımda bir ressam kadar özgür olmalıyım. Ha şu demek değildir ki tümüyle özgürüm. Yaşadığım toplumun genel ahlak kurallarına ters düşecek satırlara yer vermeyi düşünmem. Şiirin belli sınırları sadece ve sadece bu olmalı diye düşünüyorum. Kullandığım farklı kelimeler ise biraz benim hayal gücümle ilintili ayrıca. Anadolu’nun engin kültüründen kaynaklanan, kıyıda köşede kalmış kelimeleri şiirlerimde kullanmak, farklı kültürlerin aktarım yöntemini şiirde uygulamaktır benim için. Kısacası şiirin doğası içerisinde soyut, somut bütün çağrışımlar kullanılabilir bence. Bütün bunlar şiiri sıradanlıktan, tekdüzelikten kurtarır. Ama bunları yaparken şair, okuyucuya hiçbir şey dikta etmeden, özgür hareket edebileceği bir alan bırakabilmelidir. Şiirin ve şairin başarısı burada gizli aslında.

Şiir Vakti: Çok geniş bir özgürlük alanı çiziyorsunuz. Şiirde konu olarak her şeye mesela bir solucana şiir yazılabilir mi yani?

Tabi ki. Fakat bu bildiğimiz solucanın dışında, anlam bütünlüğünü bozmadan okuyucuya sunulabilmelidir. Okuyucu şiiri okuduğu zaman keyif alıyorsa, şiirdeki zeka pırıltısını fark edebiliyorsa, okuyucuyu farklı çağrışımlara sürükleyebiliyorsa, meraklandırıp şaşırtabiliyorsa neden olmasın.

Şiir Vakti: Siz siyasi düşüncelerin kalemi değilsiniz. Fakat şiirleriniz içerisinde “Oniki Eylül” şiiri var. Buna neden gerek duydunuz?

Siyasi kalemler gibi bende bu ülkenin bir ferdiyim. Oniki Eylül ve diğer bütün darbelere herkes gibi benimde tepki göstermem çok doğal. Bazıları köşe yazılarıyla, bazıları fiili olarak söylemlerinde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bende şiir diliyle tepkimi koydum. Demokrasinin üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmiyorum. Benim doğrularım bunlar. Şairin, yazarın, düşünürün bu tip baskıcı sistemle, düzenle hep bir sorunu olagelmiştir. Buda takdir edersiniz ki çok doğal bir tepki.

Şiir Vakti: Ölüm temasını işlediğiniz bir çok şiiriniz mevcut. Karamsar bir insan mısınız? ; /ve siz: “ölüm bize ne kadar uzak” derdiniz / derdiniz cenazeye alkış tutmayanlarla/ boş verin hayaldi bütün gördükleriniz/ demektesiniz. “Gülkurusu Ölüm” nasıl bir niteleme sayın Coşkun ? Şiirlerinizde hep hüzün yok tabi. “Bir Kova Uyku” şiirinizi buna örnek verebilirim. /Meyhaneler dolaşıp önüne koyulalım sarhoşluğun/ davullu zurnalı gelecekse gece, olsun içelim/ toplayalım başımıza bütün zilli yosmaları/ döne döne sallasın rakkase, her yanı ayrı cümbüş/ aşka sarılıp bi güzel uyuyalım sonunda

Çok çok fazla karamsar değilim aslında fakat ölüm hayatımızın en önemli gerçeği. Gerçeklerden uzak olmamızda beklenemez. Ölüm kötü gibi gözükse de kimse ondan kaçamıyor. Madem kaçamayacağız ölümü gülkurusuna büründürmekte bir bakış açısı. Çok katı düşüncelerim yok aslında, ılımlı bir insanım. Hayatımı sadece siyah-beyazdan ibaret görmüyorum. Ara renkler yaşantımı, düşüncelerimi daima çeşitlendirmiş ve renklendirmiştir. Bu renklilikte bile hayatın her yönünü sorgularım. Sokrates’in “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez” sözü ne kadar doğru bir ifade.

Şiir Vakti: Bir Şiirinizin dizeleri şöyle;
“İdam mangasında tek sıra celladın önündeydik /sehpanın üstünde sarkıtılan düşyazımızdı /ip geçirildi boynumuza ta ötelerden / avuç içimizdeki gül goncaydı hala..”
İlkay bey, yaptığınız işin tam olarak kabul görmemesinden ve bundan duyduğunuz kırgınlığın dile getirilmesi mi tüm bu ifadeler ?

Yapılan her işin ardından olumlu yada olumsuz alınan eleştiriler çok doğal. Bende birçok eleştiri alıyorum tabi ki. Nezaket çerçevesinde, yerinde yapılan her eleştiri benim şiir seyrime olumlu katkı sağladığını düşünerek değerlendirmeye çalışıyorum. Renklerin ve zevklerin tartışılmaması gerektiğini söyler dururuz ya, şiirde bunlara dahil kanımca. Bildiğiniz üzere şiirde birçok teknik kullanılıyor. Hece şiirlerinin yanında serbest şiirler, deneysel ve görsel şiirler acımasızca eleştiriliyor. Bunun terside var tabi. Genç şairlerin şiir yolculuğundaki farklı arayışlarını yerden yere vurulmasını çokta hoş karşılamıyorum. Her alanda olduğu gibi arz talep meselesi bunlar. Arayışlar, sapmalar belki de kabul görmeyecek. Şiirdeki farklı arayışların şiire olumlu katkı yapacağını düşünüyorum. Anlayacağınız bu kulvarda çok değişken, çok yönlü bir yapı var.

Şiir Vakti: Yeni nesil şairler, emektar şairlerden en çok hangi konuda eleştiri alıyorlar?

Burada anlaşılamayan bir olgu var. Ne doğrudur ne yanlıştır kestirilemiyor. Yapılan iş kime göre doğrudur. Herkesin doğrusu farklı farklı olduğu için, bu doğru bir yaklaşım değildir. Şiir eleştirileri yapılırken “Bu şiirsel ifade değildir”, “ Şiirde ses uyumu kesin olmalı” , ya da “Görsel şiir diye bir şey olmaz” gibi eleştiriler olmakla beraber, dikta edilen bunun gibi ifadelerin şaire, akabinde şiirin önüne set gibi konulmasına karşıyım. Bu noktada yapılması gereken en doğru hareket bence, sınırları zorlayarak, şiirlerin özgür alanını genişletmek ve bu doğrultuda ürünleri oluşturmaktır. Kendi şiir anlayışını dikta etmek yerine, benim bildiğim doğrudur demek yerine “Her aşık şairdir” diyen Eflatun felsefesiyle geniş bakmak gerek şaire. Kimsenin telaş etmesine gerek yok. İyi ve güzel olan her şey talep görecek ve kalıcı olacaktır. Beklide yüreğimizdeki bir tek has şiire ulaşmak için bu kadar kitap yazıyoruz, dergilerde yazıyoruz, ömrümüzü adıyoruz.

Şiir Vakti: Kitapta yer alacak şiirlerinizi belirlerken ki kriterleriniz nelerdir?

Öncelikle tek düze temalardan kaçınmak adına farklı temaların bulunmasına özen gösterdim. Sürekli kendini tekrarlayan şair olmamak adına farklı arayışlarımın en güzel örneklerini sunmaya çalıştım. Dolu dolu satırların yanında küçük, cicoz şiirler serpiştirdim aralara. Görsel çalışmalara yer vererek farklılığı yakalamaya çalıştım. Şiirlerimi renklendirmek adına, değişik kültürlerde saklı kelimeleri satırlarıma taşıdım. Okuyucuya değişik gelen bu ifadelerin anlaşılır kılabilmek adına resimler kullanarak yardımcı olmaya çalıştım. Bir şiir kitabının 80-100 sayfayı geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Buna sadık kalmaya çalışıyorum. Şiir kitaplarının, kütüphanelerde kitap hacminde olması önemli bence. Elli sayfanın altında şiir kitabı olmamalı diye düşünüyorum.

Şiir Vakti: Kitabınızın öncesinde, farklı edebiyat dergilerinde yayınlanan birçok şiiriniz mevcut. Sizce şairler, kitap çıkarmadan önce şiirlerini dergilerde yayınlamasını gerekli görüyor musunuz?

Edebiyat dergileri bir okuldur. Şiir seyrimde beni besleyen temel malzemelerdir. Şöyle ki, gözüm her yerde şiiri arıyor. Şiir okumak beni dinlendiriyor, mutlu ediyor. Bu yüzden edebiyat dergileri, şiir yıllıkları ve en önemlisi de güzel şiir kitapları benim vazgeçilmezlerim. Bu yayınları ayrıca boy ölçüsünün alındığı bir alan olarak da görüyorum ama kesin doğrudur diyemeyiz. Dergilerde yer bulamayan birçok şiir, kitap formatında yer aldığında çokta yakışabilir. Veyahut dergilerde yayınlanan her şiirin değerli ve kalıcı olduğu da söylenemez. Benimkisi sadece bir tercih.

Şiir Vakti: “ Özü kaybeden insanın insafsızlığında” diye başlayan satırların ardından, “Hadi gidin şimdi utançlarınızla, gömün cinnetlerinizi” diyerek toplumu derinden yaralayan yaşanmışlıklara değinmişsiniz. Buradaki göndermeler kimlere ve nelere?

Silahın gücüyle mazlumların tepesinde boza pişiren tüm kendini bilmez zorbalar bu tip davranış içerisine giren tüm hastalıklı beyinleri hedef aldım. Mavi Marmara olayı, Filistin olayı, darbelerin baş aktörleri hatta ve hatta “Can Kertiği Kadın” şiirimde ki, kadına uygulanan sözlü yada fiziksel şiddetin tümüne verdiğim şiirsel tepkim var, yazabildiğim kadarıyla.

Şiir Vakti: belli sınırların içerisinde kalan şairlerin şiddetle reddettiği deneysel yada görsel şiir konusunda siz ne düşünüyorsunuz?

Farklı şiirler yazmayı deneme, farklı ruh halinde, farklı boyutlarıyla sözcükleri dokuma, şiirin kalbiyle konuşturmaya çalışma hatta resmini çizmeye çalışmak gibi manalar yüklüyorum. Deneysellik, görsellik, matematiksellik şiirin özünde var zaten. Şekilsellik sadece görüntüde olmayabilir. Toplumla iç içe yaşıyor şiir. Toplumun aynası, görüntüsü, geribildirimi bir yerde. Toplum; görselliği, görüntüyü, şekilselliği, deneyselliği yaşatıyor içinde. Resmetmek şiiri, manadan maddeye dönüşümün çizgileri gibi. Yeni bir tür olduğunu da düşünmüyorum ayrıca.

Şiir Vakti: İnternet ve iletişim teknolojilerin şiir üzerinde her hangi bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

İnternete doğru bir gidiş var. E kitap ve sunulan bir çok görsel parametre gün geçtikce değer bulmaya başladı. Televizyon ilk çıktığı sıralarda, “aptal kutu” olarak adlandırılmış olsa dahi, şimdilerde televizyonun gücünü, her alanda fazlasıyla görüyoruz. Gün geçtikce kültürler, yaşantılar değişime uğruyor. Kullanılan kelimeler, dil değişime uğruyor. Önemli olan bu etkileşimin, değişimin olumlu yönlerde seyir etmesi. Değişen şartlar bir zamanlar eğitimde teknolojinin kullanılmasına karşı olanlar bu gün okullarda etkileşimli tahtayı kullanmaya zorlamaktadır. Eskiyi de inkar etmeden, yeni alanlarında, yöntemlerinde kullanılması taraftarıyım. Bugün dergilerde yayınlanan kimi şiirlerde teknolojik terimlerin geçmesini yadırgamıyoruz. Kelimelerle, cümlelerin kalbine ulaşmaya çalışan şair, ilmek ilmek dokuyarak örüyor kozasını. Süzüyor imbikten duygularını. Olaya kalıcılık babında bakarsak, tabi ki yazılı basının çok daha etkili olduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

Şiir Vakti: Güzel samimi söyleşi için teşekkür ederim.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için bende teşekkür ederim.
Bal arıları misali, imge toplayıcılarına selam olsun.
“Son Perde” isimli şiirimle söyleşiyi sonlandırayım.
ne çok kavga taşır yüreğine / sırtında sürgünizi yara / kepenkleri kapanan mutluluğun / üzerine oturur esmer yalnızlık / ışığa yük, şavkına düşer gölge / karanlığın voltasında çıkagelir gece / aklın yokuşundan uçurulur gerçek / çıngarın ortasında sıkışan vicdanında / konar-göçer bedenlerde sığıntı kalır / hüznün girdabında savrulursun sonunda / kımıltısız oturur şehrin ayazında / gözünde nem, / onyılların yorgunluğuyla / doru atlar gibi geçer önünden ömür / sayıları belli günlerin önüsıra / panayır ve pazarına kurulursun yeniden / töre değil, gözlerini yum, bu bir son / ve siner mezar taşlarına künyen../

İlkay COŞKUN—Aralık, 2012

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder