Ömrün Son Demi
Ömür; çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlıktır ve dört mevsim üzerinden betimlenir. Her mevsimi yaşamak da her insana nasip olmuyor maalesef. En azından ihtiyarlığı yaşama nasibi olan insan için ömrün son çeyreği tanımlaması hiç değişmiyor. Çocuklukta oyuna, gençlikte daha çok eğlenceye, adrenaline, olgunlukta beslenme ve paraya, yaşlılıkta sağlığa ve uzun yaşama arzusuna yöneliyor insan. Yaşanan bu hâli çokta yadırgamamak gerekir.
Yaşlı olmak ve ihtiyar olmak aynı anlam gibi algılansa da bu iki kelime arasında farklar ve benzerlikler vardır. İhtiyarlık; malumat, ihtiyat sahibi anlamı taşır, bilgelik içerir. Seksen yaşındaki bir insan yaşlı olabilir ama ihtiyar olmayabilir. Mesela Unesco'nun yaşlılık tanımı şu şekildedir; "bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa, yeni şeyler öğrenmiyor, şaşırmıyor ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa, merak etmiyor, keşfetmiyorsa, geçmişte, anılarında yaşıyor ve sürekli eskiyi tekrar ediyorsa yaşlıdır" denmiştir.
Hayatın amacını kavramış inançlı insan için yaşlılık, en azından ruhen daha az sıkıntılı olsa gerek. Yaşlılıkla beraber insanın kendisini dinlenmeye, akabinde kendini dinlemeye alması, fazlalık müştemilâtları terk etmesiyle birlikte sade bir hayata geçişi kabullenmesi, uygun uğraşları edinmesi bu dönemi ruhen daha rahat geçirmesi demektir. Bunun olmadığı durumlarda yani ileri yaşların, hayatın bitişi olarak gören, vesveseye kapılıp ruh sağlığını tehlikeye atan kişi, bu dönemlerini verimlilikten uzak, sağlıksız, stresli bir şekilde geçirmesi kaçınılmazdır. Hangisi daha akıllıca siz tasavvur edin. "Çalışmak en iyi giysidir" boşuna denmemiştir. En azından yaşanacak yaşlılığı daha ileri yaşlarda karşılamak pekâlâ mümkün. "Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur" gibi yaşlılığı olumsuzlayan sözler kulağa pek hoş gelmez ama yaşanan münferit bazı hadiseler, böyle sözlere yol vermekte maalesef.
Yaşlılık ve ihtiyarlık kelimelerinin yanında kullanılan diğer bir kelime de "Koca" kelimesidir. Bu kelime, pîr, ulu, büyük anlamlarına gelir. İhtiyar kimse özellikle hikâyelerimizde “ihtiyar adam” arketipi olarak karşımıza çıkar. İhtiyarlık arketipi; mitlerde, dinlerde farklı farklı uygulansa da özünde aynı minvalde olduğu görülmektedir. Daha çok tecrübelerini aktaran sözü dinlenendir. Çünkü görmüş geçirmiştir. Ata kültürümüzde "ihtiyar heyeti" denen bir kavram vardır. Her ne kadar bu kavramlar orijinal haliyle uygulamada olmasa da şekil değiştirerek yaşatıldığı da bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Günümüzde her ne kadar argo anlam algısı da olsa "koca karı" ifadesi bilge kadın anlamına gelir. "kocakarı ilacı" "kocakarı soğuğu" "kocakarı masalı" “karı koca ilan etmek” gibi birçok versiyonları da vardır.
Yaşlılığın, ihtiyarlığın, pîrlik hâlinin erkeklerde “aksakallı”, kadınlarda “ak saçlı” sınıflandırmaları üzerinden betimlenir. Gerek aksakallı gerekse de ak saçlı tabirleri daha çok kimsesiz ve yalnız kişilikler için kullanılmaktadır. Örneğin Hz. Hızır (a.s), Mimar Sinan, Nasreddin Hoca gibi değerlerle aksakallılık, Halide Edip, Gülten Akın, Sâmiha Ayverdi gibi kadın değerler üzerinden de ak saçlılık portresi çizilir. Bilge kişilikler yaşlılık hâlleriyle tasvir edilirler. Bir taraftan da dimağlarda hep yaşlılık hâlleriyle kalmışlardır. Mesela Mimar Sinan'ı genç, delikanlı haliyle tasavvur etmeyiz. Bilge kişilikler, ömrün son yaşantı hâlinin görüntüsüyle taşınırlar nesilden nesile.
Kentleşme ve modernleşme ile beraber yaşlılık daha çok huzurevleri, bakımevleri ile bütünleşmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu durumu emekliliği de içine alacak şekilde değerlendirmek, yaşlılığın ihtiyaçlarını ve sorunlarını gidermek ve çözmek üzerine odaklanıp kültürümüze uygun modellerle ele almak gerekiyor. Kadim kültürümüzle çok bağdaşmayan fakat kentleşme ve modernleşme ile birlikte yeni nesillerin, yaşlılarla iç içe ömür sürme birlikteliği irtifa kaybetmiş gözüküyor. Bu anlamda huzurevleri ve bakımevleri gündemdeki yerini fazlasıyla almaktadır maalesef. Yaşlılığı, ihtiyarlığı, emekliliği bu minvalde de ele almak gerekiyor.
Çocuklukta, gençlikte hiç bitmeyecek sanılan ömür, yaşlılıkla beraber gerçeği insanın yüzüne çarpıyor. Altmışına, yetmişine merdiven dayamış bir insanın kaygısını -özellikle ülkemizde doksanlı, yüzlü yaşların çok az insana nasip olması gerçeğinden- görmek gerekiyor. Yaş ilerliyor, yaşlılık eşik dibine geliyor ve zamanın olağanüstü hızlı akışıyla sonlanıyor hayat bir yerde. Dünya nöbetini hoş bir sada üzre tutup da gidilmesi arzulanan bir harman yeri dünya. Artısıyla eksisiyle zafiri tüketip göçülecek sonuçta. Ataların dediği gibi; “dünya bir değirmendir döner, insanoğlu bir fenerdir bir gün söner”
İlkay Coşkun
Şehir Defteri Dergisi
Sayı 6, Yaz 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder