25 Kasım 2022 Cuma

Değinmeler

Değinmeler

Taş Taş Üstüne…

Derelerden toplayıp sektirdiğimizden beridir suyu çekilen yüreğimiz buz kesiyor. Hal böyle hardal tanesi yüreklerdeki sıcaklığımız… Yüzyılların görkemini sırtlanmışlığımız ve sızımız… Ebabillere pusat, şeytanlara buğuz ve duvar yapıp yaslandığımız kuvvet. Medeniyetlere tac, vasisiz bir direk bildiğimiz... Vurgun yemiş ayrılık yanında bir iskelet ve sonsuz cihana bir mezar bulduğumuz… Her tümseğine çıkmasak da olur ama her sırrına vakıf görevimiz olur. Görevimiz asil misafir, yontulup yükü alınacak gerçek misafir. Sülbünden dökülenler ve çarpaduranlarınla büyük bir adrenalin doğuracak... Ejderhaların ağzından çeğile dökülen kurşunlarla sığınak. Her yanında ceriham yalnızlığı mı olacak? Her güç, esrar çözecek aşkınlığa sahip olmasa da yüceliğinde yaşamak böyle gerçek olacak. Koynumuzda ölümler uyutmuşuz son çare, başucumuzda seni büyütmüşüz ne çare. Sessizliğinde çatırdayan artçıları duy bir hele…

Güneşli Bir Hava Mutluluğu

Bir insanda nörozlar ve kişilik bozuklukları yoksa güneşli havaların iç açıcılığı yadsınamaz. Hatta bu kişiliklere dahi olumlu katkısı olacağı kuvvetle muhtemeldir. Çocukluğuna avdet etmiş yüreğin, güneşle teması gözlerdedir. Yük-kaygı-mihnet taşıyan insanın molası, nefeslenişi kıymeti harbiyedendir. Mutluluk kuşağında bir halka gibidir. Uzlet hayatının karşısında sitayiş bir neon gibi kendine çekendir. Kalbi çatak bir dünya içinde ruha dokunan refik ve bedii mesabesidir. Gözleri ısıtan ve ışıtan bu sıcaklık, huzuru yüreğinde biriktirmenin adresi gibidir. Nasıra'ya giden Gogol gibi bir arınma umudunu taşır... Göz kırpan bu huzur, güneşin öptürenidir. Nükseden bu epifani, inkişafi bir hazinedar olacaktır. Muhabbeti canlı tutmanın mottosu gibi... Zamanın renklerine ışık olabilmenin, güneşi olabilmenin yanında duran mutluluk kırıntılarını toplayabilmek asıl. Asil bu iş yek-ahenk...

Alacası İçinde

“Benim küçük serçem, kanaryam..
öldürmüyorum..
Ben tutsak, onlar özgür ya..
öldürmüyorum”
-Necati Cumalı-

İnsan ölümleri, insanlığın en önemli sorunsalı. Aynı zamanda bir istatistiksel veri olarak arşivlerde yerini alıyor. Bireyler ne kadar vicdan sahibi ve ne kadar medeni olduklarıyla pazarlansalar dahi, milletleri ve devletleri aracılığıyla ve görünmeyen arka yüzleriyle ne kötülükler yaptıkları aşikâr duruyor. Her şey güllük gülistanlık sanıldığı zamanlarda dahi ansızın bir psikopat çıkıveriyor, Kabil oluveriyor. İnsan, bütün kör kuyulara konuşsa da bu kadar üzüntü, keder ve ölümle yüzleşiyor maalesef. Boğazına kadar büyük bir hüzne bulanıp ânın ve geleceğin kâbusunu yaşıyor. Acılarına yaslanıp uyukluyor daha çok. Bu yaşananlar dünyamızın en çirkin renginin insan olduğunu yüzümüze şamar gibi vuruyor. Bu yivli tümsekler ne zaman düze çıkıp döşlerdeki avazları dindirecek belli değil. Şaklatılan enselerden, yetim tebessümlere ve düşünce temrinlerine ne zaman uzanacak belli değil... Bu hengâme içerisinde buyurunuz yine de buyurunuz günahlarla tebelleş olmaya...

Kalmaz Kimse…

“Keşke” ve “hayırlısı” arasında gelgitler hep var olacak bu hayatta. “Keşke” bir yanılsama ihtiva ettiği kadar “hayırlısı” o kadar tevekkeli olacak. “Ya sabır”la dizginlemeye çalıştığımız hayat, “neden olmasın”ın umurunu filizleyecek bir taraftan. İnsan, çoraklaşmakta ve hatta çamurlaşmakta ama felaket ve fecaatle pişirilmiş olacak... Çok gezinilen çimenliklerin çoraklığında can suyuna kavuşacak. Büyü ve matahlık arası bir sarkaçtaki yol üzeri insanın değeri kendinden menkul olacak. Gri bir gökyüzü, koyuya çalmış akarsular ve donuklaşmış benizler olsa da yaşanılan imaj ve hileler arasında hep bir gel git olacak. Gecenin gündüze galebe çalması gibi bir son buradayım diyecek. Akreple yelkovanın, zamanla oynaşması nafile olacak bundan kelli. Bu demek ki artık sonbahar bitip kış gelecek. Kaçmak ve yakalanmamak nafileyken yeni filizleri rahminde taşıyan tohum olup çürütecek kendini. Ve seferinin sonu “kalmaz kimseye…” deyiverecek.

İlkay Coşkun
Gökmavi Dergisi
Ekim 2022, sayı 33


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder