Zamana Taşınan..
Ayrı Bir Zamanda Şimdi
Geçmişin mirasını yanına alarak yol alır insan ve şimdinin ağırlığıyla dertlenir. Heyula ve dağdağalı bir zamanda uzun bir yoldadır. Yetim maziden gelip kavil tutmayan zamanlardan geçip geleceğin deli çıbanlarına ulaşır adeta. Bu seyrüseferinde insanlık mirasına olumlu anlamda bazı şeyler katar veya bu mirası örseler ve kendinden sonra gelen nesillere bu birikimi aynı şekilde gerisin geri aktarır.
Hayatın içinde kötülüklerde çirkinliklerde var ama "İnsanın dünyadaki vazifesi, dünyayı güzelleştirmektir" * Anlayışında ki güzellikleri görmemiz gerekiyor. Bütün mesele vicdan sahibi bir insan olabilmekte ve vicdanın mayası olan merhameti taşıyabilmekte değil mi? Güttüğümüz davalar gücümüz olacaktır elbet ama zamanın esrarını çözecek aşkınlığa, adalet üzeri sahipte olmalıyız bir taraftan.
İnsana perçin olan tercihler; zamana ve ortama göre şekil alıp değer bulacak veya geriye götürecektir. Çabamız, var olan bu dünyada istediğimiz ve bu doğrultuda çaba gösterdiğimiz güzelliklerle örülü olmalıdır. Nasıl olsa her yeniçağ kendi müdavimleriyle ve kurallarıyla yolunu bulacaktır ama biz kendi çağımızda bu kadar ezberliğin içerisinde, zamanın hesabını iyi tutup oyunları bir bir bozmalı ve Nemrut’un ateşine su taşıyan olup sağ selamet işimize bakmalı…
Kırık Ayna
Köşesi kırık bir aynaya yaslanmış bir sırt hayata duruyor. Yolculuğun ve yokluğun habercisiyle bu esriklik cascavlak... Bir iyelik ilişkisi, yalnızlık habercisi dudağının kenarında ve burkuntu kenar soylu sunağında büyüyor... Derdi ertelenmiş düşleriyle beraber boynu eğik bir hiçliğe salıyor. Gözleri bir dalıp bir dik bakıyor hayata, özlem yollu uzun bir hüzün boylu seremonisince...
Kirpiklerin neden su topladı dedim? Hiç, ıslak dedi. Elini kolunu rahatına koyamayan misafir ürküntüsü taşıyorken ölçüsünde keder griliği, üzerine dar olduğu kadar birilerine sıkıca sarılmak olamaz artık dediğimiz... Her bir tecrübe de ceriham taşıyacak derdimiz oluyor. Dışı harabe içi hatıra dolacak insanız ya hani hayatımız kırık aynalardan akseden...
Önceki söylenenlere akraba olabilecek öğretiler taşıyan yaş kemalindeyiz ne de olsa. Yaşamak, ölümlü bir son demek değil sadece bütün bildiğimiz. İzdüşümüne düşmek ya da gölgesi olabilmek hayatın... Hiç bir halavetinin olmayışıyla mustazaf olmak böyle bulmak demektir. Çaresi ne, niçin, neden dediğimiz gerekçe.
Vasati Kırkçöp
Kibrit kutularının üzerine "vasati Kırkçöp" yazan anlayış, hak gözetmeyi öncelemiş gözüküyor. Çöpü eksik gelen ile fazla gelen arasında -hakkını helal et- rikkati taşıyor. Otuz dokuz ile kırk bir arasındaki dengeyi kurmuş gözüküyor. Eksi-artı, yüzde bilmem kaç fazla veya eksik anlayışının atasıdır belki de kim bilir. Teknolojinin emarelerini de taşımıyor değil. Ayrıca, miktar-ı kâfi hükmünde ki bu "vasati kırkçöp" anlayışı, hayatın kolaycılığının ilk numunelerinden biri olsa gerek.
Tevazu ve rikkat üzeri olmak, insana en güzel yakışandır. Diğerkâmlık hasleti de buna dâhil edilebilir. Böyle güzel insanlar röper noktaları gibi olmalılar ki toplumun geneline sirayet edebilsinler. Yoksa üç dininde kâfiri olma gibi bir kayıp yaşanacaktır.
Hep daha fazlasını isteyen insan nefsinin karşısında zırhını kuşanıp görkemli ve sarih bir şekilde gardını alsın yeter ki. İnsanı huşunete ve egoizme sürükleyen anlayışlar galip gelmesin. Yoksa bu büyük hırsla, mizacını dahi körleştirmeyi göze alan insandan ne beklenebilir ki? Kaybettiklerini hep göz ardı eden insan, bir cendereden çıkıp daha başka bir cendereye girerek çok şey kazanacağını zannediyor ama nafile.
Zaman, her fani için en hızlısından akmaya devam ederken, kim set olabilmiş ki önünde? Gidenler kervanına dâhil olana kadar paylaşabilme, iktifa ve hırs üzere olmama ameliyelerini taşımak gerekiyor. Gani ve derviş gönüllü olmak da bunu gerektiriyor. Ateşi söndürmeden, bir sonraki ocağa çıngı olabilmek ya da yoğurdu tüketmeden bir sonraki süte maya olabilmek gibi devri daimîlik ve basitliğinde ki bu hayat daha çok türlü kolaycılığa insanları taşımalıdır ama kırıp dökmeme asaletinde...
Hepimizin bir şekilde yarımızın kalacağı bu dünya da, "vasati kırkçöp" bize kanaati, letafeti, hak yememeyi, nümayişten uzak olmayı öğretmeye bihakkın devam etmelidir. Ateş yanarken ateşdanlık da köz haline geleceğini unutmamak gerekir. Ne diyelim; Allah, dünyayı paylaşabilme ve kanaat yetisini elimizden almama bahtiyarlığını bize bahşetsin. Mamafih, bu gün mevcut durumda bütün ezberlerimize kırmadan dökmeden reset atıp yepyeni ezberler ve kuramlar üzerine yol almamızın zamanı geldi de geçiyor bile...
Hazır Kıta
Toprağın çektiği bedenler hazır kıta; ruh, mahşere yürüyecek. Bu gitmeler belki de senin yokluğunda kendisini sevindirmiş olacak. Ve dahi gri bir avaz bırakan bütün son nefesler, hazır bir kıta olacak akıbetine. Yaşanılan bu hayat, ölümün önsözü gibi insanın kitabesinde yerini alacak ve dikilecek mezar başına. Hançer gibi belinde taşınan bütün meşakkatler, bu yolculuğun yalnızları olarak kalacak. Her bir gidiş, uzak hayallerin yolda kalmışlığı olarak mazide ki yerini böylece almış olacak.
Her bir ömür, başkalarının doğumlarında neşet edip üzüntüleriyle savrulacak. Apansız gidivermeler, kimilerine ibret olmanın yanında şamar olacak. Her hâlükârda insan yüzünü, beraberin de genetiğini, mizacını ve günahlarını da taşıyacak. “Ölüm telaşı ölümden korkunçtur” ** Sözündeki bu hazır kıta ve kaygı hali daha kötü geçecek... Bütün bu kırılmalar, yolda kalmışlıklar sözdizim sada olarak kalacaklar.
Sonuçta her bir can, varoluş manifestosunu ömrü çerçevesinde yazacak. Her ne kadar korkular birlikte yaşansa da başa gelecek son yalnızlığı olacak. Yaşarken ki biriktirilen bütün mutluluklar, yağmalanacak ve bu gürültü, can bedende olduğu müddetçe ikame olacak. Her ayrılık gürültü yapsa da sonrası sessizlik olacak. Kol kırılıp yen’in içinde kaldığı hayat, bu kadar basit olacak.
* Hadis
** Seneca
İlkay Coşkun
sayı 110, Ocak 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder