Okur Yazar
Kalemin Ucuna Ne Oldu?
Kestirmeden yol yordam öğrenmeler, akıl sonuçta. Kişisel gelişim dersleriyle capcanlı hayaller büyütenler karakter kurnazı. Hüzne boğabilecek ne varsa olta alıyor. Paralelinde dağ taşıyacak kadar hayat mücadelesi, yazan her kalemin ucunda bir yük olacak veya post modern bir perspektif olarak ağır aksak bir tarafına ilişip kalacak. Ve adına da muhalif, aykırı olma ve hatta rahatsız olma hali bilinçaltı denilecek ve de allak bullak bir bellek olacak. Kendi kültürel kodlarına kavuşacak. Terk edilmiş zamanların mütebessim çehrelerine gün doğacak. Hüznün girdabında bu makamı kim şen şakrak oynayacak?
Zorluklarla pişmek, yüksek rakımlarda büyüyebilen muhkem bir ağaç olabilmek. Dört bir yanı çoraklaşan düşler sarmalında, kalemi kırıp diz(in) üstüne oturmayla kifayet edilmeyecek. Ağzında yarım bir gülüş, yol türküleri ve daha daha neler olacak. Bu dağınık düzendeki boşlukta bir kalabalık ve ağlayan bir gerçek olacak. Yaşanmışlıkların yetişemediği yerlerde kurmaca devreye girecek ya/ da(ğ) derdi olanın bu yaşadığı ve ağıtı da hakiki olacak. Yazar Sinan Ayhan'ın "insan, et ve kemik kıyafetine girmiş dramdır. Ve aynı insan dramı hayat yapan cevherdir" dediği gibi.
Yazma Ameliyesi
İnsanların ve toplumların seviyelerinin müptezelleştiği noktaların karşısında kimi denge unsurları vardır. Okumak ve yazmak gibi fikri kibarlaştıran, karmaşayı hizaya sokan yapıcı unsurlardır bunlar. Bu olgular, ağızlara sakız ucuz fikirlerin uzağında ve zihin yollarını aydınlatan aygıtların yakınındadır. Biliş-oluş ve varoluşun titrine uygun bir zaviyeden işlevini sürdüren bir hal kimyasıdır bu. Düşünen, araştıran ve okuyan insan, yazmanın etikasını ve estetikasını inşa edecek kıvama taşınır... İnsanî normlara ve insanî sanata yol veren serüvenin göbeğinde bir olgu...
Münhasıran yazmayla, beynin cezvelerinin taşması ve özünden kuvvetle kırlangıç sürülerinin harekete geçip yüreklere akın etmesi hayatı, üsve-i haseneye dönüştürecektir. Bilgeliğin lokomotifi, jeneratörü yazmaktan geçecek… Bilen ve bilgelik yolunda olan insan, yazarak ve çok okuyarak istikametini bulacaktır. Yazma ile insanın bilgeliği böylece hasreyleyecek... Bu bilgelik ve bu yazma ameliyesi; insan türünün en güçlü hali olmaya devam edecek. Neyi yazma ve nasıl yazma gibi soruların cevapları gizemlerini koruyacak ve gayret kuşağını hep yanı başında isteyecektir. Kırıp dökmeden yazılacak belki ama hem nalına hem mıhına...
Kim Neyi Yazar?
Filozoflar, sosyologlar, bilim insanları, yazarlar, şairler daha çok insana ve dünyamıza dair çok şeyi düşünmüşlerdir veya düşündüklerini yazmışlar. Gerek inkişaf için gerekse de daha iyi bir hal ve hayat için sözlerini söylemişler ve kalemlerini oynatmışlar. Bir nevi kendi cennetlerini inşa etmeye çalışmışlar. Başka bir taraftan, anlatımlarda hep zıtlıklara ve tamamlayıcı unsurlara dikkati çekmişlerdir. Yazla kışı, beyaz ile siyahı, gündüz ile geceyi, sıcak ile soğuğu, iyi ile kötüyü ve daha nicelerini. Bizim de yaşatmayı tasavvur ve arzu ettiğimiz cenne kendi şehrimiz, kendi dünyamız olsa gerek.
Filozof mu Bilim İnsanı mı?
Bilim insanı; insanların ve hatta diğer bazı canlıların, maddeten acıyan yanlarını tamir etmeye çalışır ve konfor seviyesini yükseltir. Ama bunu yaparken göz ardı edilen olumsuz cihetler olabilir. Filozof buna razı değildir elbet. Bilim insanı yapaylık üzerine, filozof doğallık üzerine yol alır. Bilim insanı, kızılay çadırı, filozof ise yörük çadırı gibidir. Birisi günceli ihtiva eder, diğeri binyıllarca süzülmüş bir kültürdür. Bilim insanı ilaç gibidir, filozof hastalanmamayı şiar edinir. Bilim insanı, madeni işler ama her cevher, bir cüruf çıkarır maalesef. “Filozof zorunlu olarak yarının ve yarından sonrasının insanıdır” Nietzsche’nin sözünde olduğu gibi bir gelecek tasavvuru olmalı belki de. Ruhumuz ve yüreğimiz filozof; aklımız ve nefsimiz bilim insanı diyor sanki. Kemiyet ile keyfiyet arası bir yerlerde. Hangisi derseniz, filozofun önde olması tercihimdir.
Akilus
Akıl iyi güzel ama hikmet çerçevesinde hep bir noksanlık aranıp bulunacaktır da… Akhilleus¹ kelimesiyle benzerliğine bir bakalım. “Aşil’in Topuğu” betimlemesinin taşıyıcısıdır bir taraftan. Bunları geçip kendi normlarımıza bakalım. Böyle, -tanrılar- gibi ifadeler bizim uzağımızdaki şeyler. Akilus kelimesinin bizdeki çağrışımı sade-minimalist-abartısız olarak “akıllı, uslu” desek kim ne der? (Benim icadım)
Hz. Ali’ye isnat edilen “ilim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” sözündeki çok boyutluluk, tümden gelim ve genişlikle de doğrudan ilintilidir akıl. “Akıl yormak” ifadesinin düşünceye verdiği geniş yol gibi fikirlerinde çok üzerinde bir boyutta... Beynimizin çok azını kullandığımızı tasavvur edersek, bu betimlemenin bile ne kadar kadük kalacağını bir düşünün artık. Yeniliğe, değişime maruz kalan akıl, fikir ve hermönetik daire, açısını daha da çok büyütecektir. Normal bir insan beyni ve her insan beyninin farklılığı yanında daha uçlarda, yukarılarda, epistemolojik yapıyı genişleterek yoluna devam edecektir. Külli irade genişlemeye devam edecek; “varoluş-biliş ve oluş” perspektifiyle imtidat edecektir. Etikasını ve estetikasını yakalayan anlayışla gelişimini daha da çok uzaklara taşıyacaktır. Başka bir taraftan “İki günü eşit olan zarardadır” Hadisi Şerifi muvazenesince, akıl kullanımıyla beraber milyarlarca insana yol ve ışık olmaya devam edip insanı besleyecektir.
Aklın Yolu
Aklı; iyi ve doğru yolda kullanma ameliyesi, eşyanın tabiatında, sosyoloji de ve psikolojik manada da başatlığını koruyor. "Doğru bir adım attı ama yanlış bir yönde" Heidegger sözündeki gibi çok boyutluluk, aritmetik büyüklükten daha çok geometrik büyümeye ve farklılaşmaya karşılık geliyor. Picasso'nun çok açılı kübist tekniği gibi hayal gücünü de içinde taşımıyor değil. "İnsanın dünyadaki vazifesi, dünyayı güzelleştirmektir" Peygamber Efendimizin sözündeki gibi ‘aklın asıllığı’na ve ışığına gereksinim duyduruyor. Her iki sözdeki farklılığa rağmen aklın ve şuurun asıllığında yol oldukları kesin.
Düşünen insanlar ve halkların önündeki bütün entelijansiyanın, arzu ve özlem nesnesi olarak aklı ve düşünmeyi baz almaları, terakkinin öncülü olarak yerini hep koruyor. Dini-etik-ontolojik ve epistemolojik gibi bütün etmenlerle beraber aklı kullanma ve uygulama da bir fikir, yol verici ve destekleyici teşvikler olması gerekiyor. Kilise doktrini ve monarşi yapıları koruma gibi kimi anlayışların uzağında, insanlığın uhdesinde düşünen özgür bir akıl perspektifinde yaşatılması gerekiyor.
Nasıl ki bir aygıtı icat etmek, o aygıtı kullanımda tutmak ve geliştirmek, aklın ışığını gerektiriyorsa, mızmızlanmak, mızıklanmak ve oturup ağlaşmak, cehaleti ve tembelliği besleyeceği kesin. Hiç bir şeye çözüm olamayan gereksizliklerden uzaklaşıp akıllı olmak gerekiyor.
¹ (Grekçe: Akhileus, Fransızca: Achille Aşil) annesi tanrı, babası ölümlü bir kral olan yarı tanrıdır. Peleus ile su tanrıçası olan Thetis'in oğludur. Dünyanın en büyük savaşçısı kabul edilir. Yunan mitolojisinin en önemli kahramanlarından biridir.
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Ağustos 2023, sayı 117
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder