Şair Mahmut Topbaşlı'nın
Şiir / Gönül Dünyası
“Gönül Bu” Şair Mahmut Topbaşlı’nın, Yüzakı Yayıncılık etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabı. “Sevgi Irmağı, Açık Dilekçe ve Sevinçlerin Ardında” bölümlerinden oluşmaktadır. Yüz seksen dört sayfa hacmindeki eserde, yüz on üç şiir yer almaktadır. Gerek M. Ali Eşmeli’nin takdim yazısı gerekse de Musa Serin’in samimi bir şekilde yazdığı takriz yazısı ile şiirlere dair bir ön çerçeve sunulmaktadır. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere şiirler gönüle, aşka, maneviyata, insana ve hayata dair konular ihtiva etmektedir. “Gönül Bu” ayrıca kitaptaki ikinci sırada yer alan şiirin adıdır. Şiir geleneğimizde olan hece şiirlerinin genelinde, şairin Günbeyli mahlasını kullandığını görmekteyiz.
Şiir tekniğinden, hece ve kafiye düzeni gibi kalıplardan ziyade şiirlerin daha çok özüne, derinliğine ve anlatımına odaklanmak istiyorum izninizle. Şu kadarını söyleyebilirim ki şiirlerin geneli dörtlüklerden oluşmaktadır. Beyit tarzı, beşli, üçlü mısra formunda yazılmış şiirler de yer almaktadır. Satırlar dolu dolu ve anlatım derinliği taşımaktadır. Şiirlerde abartılı tezyinler içermez. Zarifoğlu’nun tabiriyle “ayran kabartan” hamaset taşıyan şiirlerinden değillerdir. Ayakları yere basan dinginliktedir şiirler. Son zamanlarda okuduğum en güzel hece şiirlerinden diyebilirim. En dikkatimi çeken şey ise bazı şiirlerde son bölümde yer alan birer satırlık pekiştirme mısralarının kullanılmasıdır. Kitapta daha çoğunlukta konulu şiirleri görmekteyiz. Şairin genel manada bir kültür şiiri yazmış olduğunu söylesek yanlış olmaz.
Medeniyetimizin bir “gönül medeniyeti” olduğunu bizde söylesek yeridir. Gönül, aşkın dostudur. Bedeni, dünya kabul edersek gönüle, ukbâ diyebiliriz. Gönülde yaşlanma yoktur. Olsa olsa dünya değiştirme vardır. Nefis, bedenin yoldaşıdır. Nefis düşman, gönül ise bir kaledir. Gönül irfanın kaynağıdır. Gönül ehli olanlara fazla söz gerekmez gibi birçok tanımlama yapabiliriz. Klasik Türk şiirinde gönül, aşkın yaşandığı yer olarak bilinir. Gönül; klasik edebiyatımızda çokça yer aldığını görmekteyiz. Gönül üzerine kalem oynatmamış şair yok gibidir. Her şiir, aşkla gönülden yazılmıyor mu? Mesela Nef'î, gönlü “gam-harı” olarak tanımlamaktadır. Gönül, âşık gibi ağlar, kanlı göz yaşı döken bir yaralı gibidir. Gönlü, aşkın ve gamın merkezi olarak biliriz. Güzel, her daim gönlün sevdiğidir gibi çokça tanımlama yapabiliriz.
Aşk ve maneviyat ve birçok kavram, gönülle atbaşı yolunu almaktadır. Özellikle ilahi aşkın ve maneviyatın diyalektiğinin şiirle buluşması gönül üzerindendir. Şair, en net ve en güzel haliyle, “Gönül Bu” kitap arka kapağına da misafir olmuş olan, beyit türündeki şiirinin ilk bölümü şu şekildedir. “Gönül bu, koştukça koşmak istiyor/ Yüce dorukları aşmak istiyor// Suya hasret toprakları besleyip/ Sonra enginlere taşmak istiyor// Dört yana uzayan sarmaşıklarla/ Mahzun gönüllerde coşmak istiyor// Umutlara yuva olan yürekle/ Sabrın potasında pişmek istiyor// Ebabilce kanat açıp yarına/ Fillerin yolunu eşmek istiyor// Günbeyli huzmeli, ak ışıklarla/ Karanlık geceye düşmek istiyor” (s. 19)
Şairin şiirlerini duyumsamamız ve algılayabilmemiz açısından altını çizdiğim bazı şiir bölümlerini burada paylaşmak istiyorum izninizle. “…Hakikat yolunda çekilen çile/ Sabır nimetiyle gelmez ki dile/ Zaman kıskacından yol aç menzile/ Menzil uzak değil varılır elbet/…/ Günbeyli’yim daim taze nefesim/ Gönlümün figânı oldu hevesim/ Görülmez dumanım, duyulmaz sesim/ Gün gelir de ecri verilir elbet” (s. 24), “…Tohum kucaklar toprağı/ Güneş sarar her yaprağı/ Deryâ içerken ırmağı/ Sevmek şiârımız olsun…” (s. 27) Sevginin aşkın şiar edinildiği anlam yüklü mısralar bunlar. Başka bir şiirin de aşk, şu şekilde işlenmektedir. “Aşk mülkünde vuslatına talibim/ Kapında gedâyım, Sen’sin sahibim/ Zâtından örülmüş hayat terkîbim/ Lütfundur diyerek çekmek isterim// Ümidim tükenmez, hicranım dinmez/ Üzeri küllenir, ateşim sönmez/ Elest’te verdiğim sözümden dönmez/ Huzûruna böyle çıkmak isterim” (s. 29) Başka bir şiirinde gönülle birlikte aşk şu şekilde işlenmektedir “…Kavil üzre yaşamayı denerim/ Pergel olup dört bir yana dönerim/ Olmaz duâlara âmin mi derim?/ Muhabbetin otağında yer buldum// Aşkın kandilini içten yakarım/ Günbeyli zerreden arza bakarım/ Bir gülün dalında Arş’a çıkarım/ Bülbüllerin has bağında yer buldum…” (s. 58) Başka bir şiirinde şair; dünya, hayat tasavvurunu şu şekilde ele almaktadır. “…Şu sonsuzluk deryâsında/ Akıl, keşfin cenderesi/ Dünya denen bu bahçede/ Aşk âlemin penceresi” (s. 77)
Hece şiirlerinde uygun olarak kadim kültürümüzden, inancımızdan, değerlerimizden beslenmektedir şiirler demiştik. “Ayet, Sünnet, Pervane-kelebek metaforu, pergel sabite anlayışı, Hira aydınlığı, gül, Kaf Dağı, Bezm-i Elest, mâsivâ, dördüncü cemre, aşkın gülşeni, billur ırmaklar, Tûba gölgesi, Bilal sesi, İbrahim, Saye” gibi birçok olguyu sıralayabiliriz. Şiirlerde yer almış olan kıymetlere, isimlere bir bakacak olursak. “Gül Kokulu Muhammed, Hazreti Hızır, Yusuf, İsmail, Hamza, Yesevî, Mevlana, Akşemseddin, Leyla Mecnun, Kerem, Aslı, Osman, Fatih, Yavuz, Dedem Korkut, Oğuz Kağan, Kürşat, Tonyukuk, Nizam Mülk, Kanuni, Sinan, Ulubatlı Hasan Itrî, Âşık Veysel, Abdurrahim Karakoç” Gibi.
Şiirlerde geçen gönül coğrafyamızdan “Türkeli, Rumeli, Anadolu, İstanbul, Eyüp Sultan, Üsküdar, Çamlıca, Süleymaniye, Musul, Kerkük, Telâfer, Söğüt, Erzurum, Bursa, Antep, Susurluk, Bolu, Fırat, Isparta, Edirne, Talas Irmağı, Malazgirt, Endülüs, Bedir, Çanakkale, Niğbolu, Gelibolu, Seddülbahir, Sivas” gibi birçok yeri sıralayabilirim. Dilimizde az kullanımda olan bazı kelimelere ve kelime yapılarına da yer verildiğini görmekteyiz. “mazruf, bürde, mugâyir, behre, cidar, itmâm, hüccet, Cennet-nüma, Livâü’l hamd, setre, penâh, bârân, feth-i mübin” gibi bir kısmını burada sıralayabilirim.
Şairi, Müslüman tavrıyla, dini hassasiyetleri gözeterek ve tasavvuf inceliğini göstererek şiirlere kalem olmuştur. “Kış yaşatır baharda/ Bahar yaşatır karda/ Bırakır mı hiç darda/ Allah bir kapı açar” (s. 75 ) demektedir mesela bir şiirinde. Teslimiyet duygusu ne kadar güzel anlatılmış değil mi? En güzelini de “Olur” şiirinde okuyoruz. Şiirin ilk bölümü şu şekildedir. “Vahyin süzgecinden geçmeyen fikir/ Güneşteki kardır, târumâr olur/ Aklın önündeki taat ve zikir/ Ezelden ebede anahtar olur// Vahdete ulaşır incecik yollar/ Hayata köküyle tutunur dallar/ Durgun denizlerde küskün sandallar/ Ümit meltemiyle bahtiyar olur…” (s. 81) ve bu şekilde devam eder şiir. Şair kimi şiirlerinde iğne çuvaldız metaforunu kendisi üzerinden çok güzel betimlemektedir. “…Tefekkür mülküne bir nazar eyle/ Kararı kendine beş vakit söyle/ Eşiği atlamak zor değil öyle/ Günbeyli’nin kolay sandığı gibi” (s. 60) Bunun gibi tespitleri çoğaltabiliriz. Şair Mahmut Topbaşlı şiirlerini de bu perspektiften okuyup duyumsamalıyız.
Kültürümüze ve medeniyetimize dair böyle güzel şiirler, toplumsal amnezi yaşayan insanımıza bir güzellik katacaktır muhakkak. Yürekler ancak ilahi aşkla itminana ereceği görülecektir. Mana ve maneviyat dizginiyle medeniyet ve insanlık inşasına bir tuğlada olsa böylelikle eklenecektir. Şair Mahmut Topbaşlı şiirleri kadim değerlerimizden beslenmektedir. Tasavvuf ve ilahi aşk güzergâhında hikmet yüklü şiirlerdir bunlar. İnancımız ve kadim değerlerimizden gelen olgunluktadır. Hakikate muttali satırlar taşımaktadır. Gönlün mahbesinde çiçek açan duygular, hece şiirinin tınısıyla nakşolunmaktadır böylelikle. Ayrıca şiirler, ritim ve lirizm güzelliklerini de taşımaktadır. Son sözü yine şaire bırakalım. “Öze Akan Nehir” hece şiirinin güzel bir bölümüyle yazımızı nihayetlendirelim. “Tecellî edişin ayrı bir müjde/ Rûhumu sararsın açılır perde/ Adını gönülden andığım yerde/ Aşk, mülküne fidan diktirirsin yâr” (s. 50) İyi okumalar.
İlkay Coşkun
05.01.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder