Gelenekten Geleceğe Anadolu İrfanı
"Gelenekten Geleceğe Anadolu İrfanı" Yazar Mehmet Gözükara'nın, Ağustos 2022'de Gülnar Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu hikâye-derleme kitabıdır. Eser, üç yüz kırk dört sayfa hacmindedir. Hikâyelerde daha çok Elbistan, Elbistan köyleri, Afşin, Kahramanmaraş ve Aşşâ olarak isimlendirilen Çukurova da yaşanmış olan elli hikâyeden oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle Yazar Mehmet Gözükara'nın kendi yaşadıklarından ziyade, daha çok çevresinden, köylülerden dinlediklerini hikâyeleştirmiş olduğunu söyleyebiliriz. Merak duygusunu fazla törpülememe adına, hikâyelerde olay ve karakterlere değinmeden daha genel bir çerçeveden kitabı ele almak istiyorum izninizle.
Kitabın ana fikrini; Kutlu Ozan mahlaslı İsmail Kutlu Özalp'in takriz yazısında açıkladığı gibi "Eski dönem halk şairlerinin hikâye anlatımından çok da farklı değildir" (s. 12) Cümlesinden ve yazarın önsöz yazısında, "Kâdim şehir Elbistan'ın kendine has insan manzaralarından örnekler, yaşandığı devir tasvir edilerek kültür değerleri serisi olarak kaleme alınmıştır" (s. 14) İfadeleri kitapla alakalı öz ve kapsayıcı bilgiler olarak görebiliriz.
Hikâyelerin devamı, aynı zamanda halk şairi de olan Mehmet Gözükara'nın yazdığı, arı duru halk şiirleriyle taçlandırılmıştır. Bu şiirler yârenlikle, samimi ve içten işlenmektedir. Bu şiirler daha çok hikâyenin özüne inen, hikâye kahramanına yönelik ve nasihatvâri dörtlüklerdir. Yer yerde atışmavâri satırlarla da karşılaşıyoruz. Bir nevi hikâyeler, bu şiirlerle güçlendirilmekte ve desteklenmekte diyebiliriz. Bu şiirlerle, anlatılan hikâyelere yönelik yorumlar da yapılmaktadır. Bu kitabın şairinde olduğu gibi ozan; aşkı, özlemi, umudu, acıları yüreğinde, sözünde ve kaleminde yaşayandır. Necip Fazıl'ın, Yunus Emre'yi "Mâverâ Humması" yani "öteleri anlama ateşi" gibi tanımlaması gibi ozanları da aşk ateşinde yananlar olarak pekâlâ görebiliriz.
Elbistan yöremizde her ne kadar ağalık sistemi olmasa da yine de ataerkil bir hayat tarzı hâkimdir. Geniş aileler ve ailelerin kıymetli mahdumları vardır. Törenin hem esas hem de usul üzerine yaşandığı samimi ve imece'li yıllardır. Misafirin başköşeye oturtulduğu, köy köy misafir paylaşıldığı, fedakârlığın ve diğerkâmlığın yaşandığı yıllar. Hayatların daha zor, hayallerin olabildiğince geniş olduğu, mutluluğun daha kolay yaşandığı yıllardan bahsediyoruz.
Anlatımlarda mizahi hikâyeler çoğunluktadır. Anadolu insanının âlicenaplığının yanında, yer yer köylü kurnazlıkları, kahramanların nüktedan yönleri, daha çokta yaşanılan bölgenin dili, kültürü ve dönemin yaşantısı yer almaktadır. Hikâye karakterleri latifeyi seven kişiliklerdir. Kendilerine has üslupları olan kahramanların, muzip, kurnaz, mizahi yönlerinin zengin olduğunu görmekteyiz. Kahramanların itibarlarının zedelenmesinden çekinen kişiliklerden seçilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Hikâyelerin çoğunluğu altmışlı, yetmişli ve seksenli yıllarda geçmekle beraber, biz okurları yüz yıl öncesine götüren hikâyelerde yok değil. Biz yine de daha çok son altmış yılı kapsayan hikâyeler diyelim. Gaz lambasının kırılması muhtemel cıncığının, şehirden gelişlerde iple boyunda taşındığı, ham çarık sonrası kara lastiğin (gıslavetin) ayaklara giyinildiği dönemlerden bahsediyoruz. Birlik, dirlik için cefa çekmeyi rahatlığa yeğlenen zamanlardan…
Her hikâyenin sonunda "Ez-Cümle" olarak isimlendirilen kısa bir bölüm oluşturulmuş. Bu bölümde hikâyenin ana fikri, demek istenen, bir mesaj ve güzel bir söz şeklinde özetlenmiş gözüküyor. Yer yer darb-ı mesellere de yer verilmiş. Örnek birkaç, "ez-cümle" sözünü buraya taşımak istiyorum. "Kötek bile kısmetle yenilirmiş. Kısmet değilse, elinle fırına verdiğin ciğeri elin oğlu yer" (s. 29), "Elinde ateş tutanı ermiş, hırka giyeni derviş sanmayacaksın" (s. 38), "Kökü bağlı olmayan dal, meyve vermez" (s. 72) "Vardığın yer körse tek gözünü gıp, topalsa biraz aksa" (s. 77) Gibi. Yer yer de olsa alıntı güzel sözlere de yer verilir. "İnanan insan bildiğinin âlimi, bilmediğinin talibi olmalı", "Koç olacak kuzu ağıl önünde belli olurmuş", "Sade undan helva olmaz bal gerekir kazana/ Baba malı tez tükenir gerek oğul kazana" (s. 123) Gibi.
Hikâyelerde başka neler var bir bakalım. Yiğitlikle, er dolusu bade içenler, sevgili uğruna pîr dolusu bade içenlerden bahisler vardır. Çocuk oyunlarından beştaş, tekkel taşı, elim elim epenek, peçiç gibilerini örnek verebiliriz. Bölge de yer yer devam ettirilen kimi şaman kültüründen kalma inanç-adet ve geleneklerin devam ettirildiğini de görmekteyiz. Hikâye dönemlerinde, hastane ve mapushane kahrının, varı yok ettiği zamanlardan bahsediyoruz.
Elbistan çevresi ve köylerinde kullanılan yerel kültürde yer almış olan lehçe ve kelimelere de yer verilmektedir. Bu kelimelerin açıklamaları ayrıca dipnot olarak kitapta verilmektedir. Bunlarla birlikte hikâyelere kaynaklık edenlerin kim olduğu, nereli ve hangi yıl doğumlu olduğu gibi bilgiler dipnotlar da ek olarak verilmektedir. Bunlara bir göz atacak olursak; "Hazın; kiler", "kaye; muhtar", "keviglik; samanlık", "goska goska; süslü, alımlı", "bannak; parmak", "yelyepelek; alelacele", "teş; leğen", konalga; mola yeri", "teyek; asmanın taze filizi", tahım; tarla sınırı", cangama; ağız kavgası", "tusmak; eğilmek", "o daalden; fark ettirmeden", "car; yardım istemek", "comart; cömert", "devlisi gün; bir sonraki gün", koyungözü; papatya", "zavar; hayvan tahıl yemi", "yalangı; çalılık odun" gibi bir kısmını burada sıralayabilirim. Her ne kadar günümüzde, “comart’ı cömert, bannağı parmak, alma’yı elma yapmış olsak da dilimizin orijinal ve yöresel hâli ayrı bir güzel olsa gerek.
Bu kitapta yazarın üç yönünü de bir arada görmekteyiz. İlki yazarın hikâye yazma yönü. İkincisi, hikâyeyi anlatma ve nakletme yönü. Sonuncusu da yazarın her hikâyenin sonunda hikâyeye özgü yazmış olduğu hece şiirleridir. Bu bağlamda şairin, hikâye üzerine güzel bir tespiti vardır. Onu burada paylaşmak istiyorum; "Anonim hikâyeler güçlü karakterler oluşturur. Önderlik, örneklik yapan kahramanlardır bunlar. İyilikle kötülüğün, güzelle çirkinin çatışmalarıyla doludur. Hikâyelerden bir toplumun karakter analizlerini yapabilirsiniz" (s. 180) Son olarak, bir hikâyede yer verilen güzel bir dua ile yazımızı nihayetlendirelim. "Allah'ım beni evlatlarımdan daha uzun ömürlü eyleme! Cümlesi her ana babanın duasıdır. Ma'şerî irfan bunu 'sıralı ölüm' tabiriyle veciz bir kalıba sokmuştur" (s. 39) Keyif alarak okuduğum güzel bir eserdi. Tavsiye ederim. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
03.03.2024
Yitik Bavul Dergisi
Sayı 18, Nisan 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder