“Milletim Uyan” Şiirlerindeki Kutlu Çağrı
“Milletim Uyan” Şair Selami Yıldırım'ın Çimke Yayınevi etiketiyle, Şubat 2025'te okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabıdır. İki yüz yirmi dört sayfa hacminde ki kitapta doksanlı yıllardan günümüze değin şairin, yüz altmış altı şiirine yer verilmiş. “Milletim Uyan” kitap isminin, Millet Partisi kurucu lideri merhum Aykut Edibali’nin “Milletim Uyan” çağrısına mülhem bu ismin kitaba verilmiş olduğunu önsöz yazısından anlıyoruz. İzninizle, şiirler üzerine kısa kısa da olsa değinilerde bulunacağım.
Gerek kitabın ismi gerekse de şairin kitap önsöz yazısı kitap hakkında ön fikirleri veriyor okurlarına. Şiirlerde; Türk-İslam anlayışının, felsefesinin izlerini fazlasıyla görmekteyiz. Vatan sevgisi, yurtsama taşıyan satırlarda suya sabuna dokunma hali dikkat celp ediyor. Bu tavır, sloganik olmayan bir incelikte işlenmektedir. Öyle ki, şiirler, Türk-İslam değerleriyle beslenip hakikate muttali bir anlayış istikametinde yol almaktadır. Başka bir ifadeyle, Türk-Müslüman bakış diyalektiğinin şiirlerle buluşması diyebiliriz. Tema olarak daha çok konulu şiirler tercih edilmiş gözüküyor. Üslup olarak; tezyinata ve abartıya gidilmeden sade, sarih bir anlatım kendisini hissettiriyor.
Şiirlerde içerik ve tema çeşitliliğini fazlasıyla görmekteyiz. “Dua, ağıt, mersiye, koşma, taşlama, bestelenebilecek ve marş olabilecek şiirler” şeklinde hem hece türüyle hem de serbest vezin sesiyle karşılanmaktadır. Hece olmayan şiirler de dahi yinelemeler, nakaratlar, ses tekrarları gibi ahenk unsurları şiirlerin geneline hece şiiri havası katmaktadır. Şair, ölçülü hece şiirlerinde Selamî veya Ozan Milleti mahlaslarını kullanmaktadır. Bu bağlamda şiirlerin geleneğimizden beslenmiş olduğunu söylesek yeridir. “Viyana'dan beri çalmıyor sazım/ Üç buçuk soysuza geçmiyor sözüm/ Kıbrıs'ta huzur yok, Kerkük'te çözüm/ Sizin mi çok benim mi çok derdim var” (s. 67)
“Gün kararmış/ Hava buz gibi/ Alçak basıncın/ Etkisindedir memleket/ Gökte güneş/ Bayrağımda ay yıldız üşür/ Neyse ki yüreğim/ Sancak nöbetinde/ Çok şükür” (s. 13) Aynı bu mısralarda olduğu gibi, Türklerdeki tabiat, yıldızlar, bayrak, toprak, güneş, hava gibi isimler üzerinden göndermeler ve tasvirlerin bolca yapıldığını görmekteyiz. Şairin şiirleri yer yer durgunluğa ve dinginliğe kavuşsa da şiirlerin genelinin ritmik ses tonunun inişli çıkışlı, daha çok da gür sesli olduğunu söyleyebiliriz. Sesi yüksek şiirlerden bir bölüm; “Sahi niyeydi/ O kavga/ O kopan fırtına/ Ürkütülen katırlar/ Kırılan fincanlar/ Duygular tuz-buz/ Belli ki/ Aklandı suskunluğumuz” (s. 15) Bu tarz şiirlerin doğasında da olan nasihat ve mesaj içerikleri de bulunmaktadır elbette. “Ey vatan/ Ey millet/ Ey halk/ Ya teslim ol yokluğa/ Ya doğrul ayağa kalk!” (s.54) gibi.
Bunlarla birlikte tarihi olgular, yaşanmışlıklar üzerinden yazılmış olan konulu şiirlerle de bolca karşılaşmaktayız. Biz Türklerin kurtuluş mücadeleleri, Çanakkale Savaşı gibi Türk kimliğinin periferisinde olan birçok mücadeleyi görmekteyiz. Başka bir ifadeyle Türkün mücadelesiyle maruf çokça hadiseye yer verilmektedir. Şiirlerde, Türk coğrafyamız başta olmak üzere gönül coğrafyamızın geneli hakkında değinilerde bulunulmaktadır. “Bilge Kağan, Edebali, Ertuğrul Gazi, Al-i Osman, Sadık Ahmet, Doğu Türkistan, Urumçi, Osman Batur, İsa Yusuf, Bosna, Aliya, Karabağ, Kafkasya, Şeyh Şamil, Ahıska, Halep, Musul, Bağdat, Kıbrıs, Filistin ve Kudüs” gibi isimleri daha da çok artırabiliriz. Bu isimlerden anlaşılacağı üzere ruh ve gönül coğrafyamızın geneli şairin ilgi alanındadır. Şiirlerde yer yer az kullanımda olan, manalı güzel kelimelerle de karşılaşmaktayız. “dem-i devran, harim-i ismet, tora düşmek, ağmak, yonga, geda, say-u gayret, ıramak, bet, yağır tutmak, ricat, köstür, lal-ü mercan, yuğ, penah, savlet, çıfıt, kisb-ü kar, ne ganimet ne zer, erbab-ı tefekkür” gibi.
Altını çizdiğim şiir bölümlerinden bir kısmını buraya taşımak istiyorum izninizle. “Toplam kaç derecedir/ Bir üçgenin iç açıları/ Ya da üç kenarı tutuşmuş/ Bir ülkenin iç acıları” (s. 70), “On iki eylül/ Dört paşa/ Bir mühür/ Bir kaşe/ Seksen nümero gömlek/ Koptu ipliği tesbihin/ Sokaklar sustu ansızın// Sarıydı/ Sapsarıydı yüzü güzün/ Bir ihtilal havası vardı bakışlarında/ Baktı şehre uzun uzun.” (s. 90) Son birkaç örnekte taşlama, yergi şiirlerinden olsun. “Herkesin davası “ekmek” oldukça/ Memleket davası sahipsiz kalır/ Tilkiler dadanır aslan yurduna/ Kartalın yuvası sahipsiz kalır” (s. 96), “Yesevice pirlerim/ Serdengeçti erlerim/ Faş olmadık sırlarım/ Sırlarım vardı hani// Ak tolgalı beylerim/ Yunus dolu köylerim/ Düğünlerim, toylarım/ Toylarım vardı hani” (s. 139) “Vicdanlar kararmış, gönüller hasta/ Bayramlar karalı, düğünler yasta/ Caminin mimarı, beynamaz usta/ Doğrudur efendim, hiç şaşırmadım” (s. 182), “Duvar saatinde şakıyan guguk/ Vurulup yere düşen hukuk/ Çoğulcu demokrasi/ Kopenhag Kriterleri/ İnsan Hakları Sözleşmesi/ Saramaz” (s. 222)
Sivas’ta söylenegelen güzel bir deyim var. “Yükünü yüceye yığma” denir. Yılgın, isteksiz olanlar için söylenen bir sözdür ve böyle olunmaması gerektiğine de bir vurgu yapılır aslında. Selami Yıldırım Bey’in şiirlerinde de yılgınlığa, bezginliğe ve tembelliğe karşı bir aksülamel duruş hali vardır. Gerek yaşadığımız Anadolu coğrafyası gerekse de bulunduğumuz şartlar, kolayına şad-ı hürrem olamayacağımızın kodlarını taşımaktadır. Bu hal, patriotism de denilen vatanseverlik sabitesinde ele alınıp işlenmelidir. Şair bu hali önsöz yazısında, “demir asa ve demir çarık” metaforuyla çok da güzel özetlemiş esasında. “Demir asa, demir çarık yola çıkıp asırlık dertlerimize çare arayan dünya görüşünden esinlendik” diyerek. Ayrıca bu uyanışın rehberliğini, sanatın gücünden alındığı da söylemektedir.
Bahusus, inanmışlığın ve vakarlığın önde tutulduğu, gür bir ses ile yazılmış şiirler okudum. Zarifoğlu’nun tabiriyle sadece “ayran kabartan” olmayan derinliği ve felsefesi olan şiirler bunlar. Önden giden atlılar izince bir medeniyet tasavvurunu taşıyan şiirler. Süleyman Nazif'in güzel bir sözü var. Hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. “Vatan sıhhat gibidir, değeri kaybedilince anlaşılır” Bundan kelli millet ve ülküdaşlık bilinci; vatan ve milletin sıkıntılarını dert edinen, çilesini çeken ve geleceğe dair kaygılar taşıyanların omuzlarında yükselecektir. “Çığlıkları semada/ Yumrukları havada” adanmışlığının ve inanmışlığının şiir hali böyle olsa gerek. İyi okumalar dilerim.
İlkay Coşkun
Papatya Dergisi
Ağustos Eylül 2025, Sayı 18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder