“Bahtiyar Yokuşu”nun Bir Döneme Tanıklığı
“Bahtiyar Yokuşu” Yazar Ahmet Şevki Şakalar'ın Eylül 2024'te okurlarıyla buluşturduğu dördüncü kitabıdır. Daha çok öykü üzerinde yol alan yazarın bu öykü kitabı, Uzam Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. On beş öykünün yer aldığı kitap, yüz on iki sayfa hacmindedir. Yazar kitabını, “bu dünyaya ait olmayan, alışamayan adama, babama...” şeklinde, babasına atfettiğini öğreniyoruz. Öykülerin anlatıcısı aynı zamanda öykülerin başkahramanı, yazarın bilakis kendisi olduğunu düşünüyorum. Başka bir ifadeyle yazarın sesinin ve görüntüsünün hissedildiği birinci tekil şahıs üzerinden bir anlatım kendisine daha çok yer buluyor diyebiliriz. Bu anlatım tarzı içeri’den bir samimiyetle ve duygudaşlıkla okura içten gelmektedir.
Öykü içeriğine geniş bir çerçeveden bakacak olursak; aile başta olmak üzere, anne, baba, kardeş ve arkadaş olguları kendisini daha çok hissettiriyor. Köy kır yaşamı, köyden, kasaba ve şehre gidişler, sokak, mahalle hastane, yolculuk halleri, aşk kırıntıları, erken büyümek durumunda kalmış çocuklar ve bu çocukların ilk gençlik zamanları şeklinde uzunca bir liste yapabiliriz. Öykülerde gerek çocukluk gerekse de sonrası dönemler belli bir zamana şahitlik edercesine işlenmektedir. Çocukluk dönemlerinin güzellikleri ve zor şartları da bunlara dâhildir. Bu şekilde zamanın ruhu en canlı şekilde yaşanmaktadır. Bunlarla birlikte gökçek umutlar, bağdaştırmalar ve elbette ki hüzün... Şehre göçmüş çoğu Anadolu insanının retrospektif hafızasında olan anılardan bir kesit sunuluyor diyebiliriz. Çocukluktan sonraki öykü anlatımlarında avokado, kivi, zincir marketler, molla Gogıl, covid 19, Müge Anlı gibi isimler de bu günlerin öyküleri olduğunun işaretleri vermektedir.
Öykü yazım tekniğinin imkânlarından bolca faydalanıldığını söyleyebiliriz. Köy edebiyatı kapanına kıstırılmamış bir yöntem ve tarz benimsenmiş. Öykülerin belli bir zaman sürecinde yol alması, öykülerin birbiriyle ünsiyet halinde olması, bir romanın bölümleri şeklinde düşünülmesine imkân vermektedir. Öykülerde kurmacadan daha ziyade yaşanmış gerçekliklerin rayihaları taşınmaktadır. Bu bağlamda öykülerin gelenekten beslenmiş olduğunu söylesek yeridir. Batıcı anlayışlara öykünmeyen, kendi toprağımızın meyvesi, kendi kadim medeniyetimizin ürünü, kendi sesimizin yansımalarıdır. Modernizenin dayattığı Godot'u yaşatma çaba ve empozesine inat, özümüzde olan ve hep yaşayan Hızır'ı diri tutmanın bir örneği gibi düşünebiliriz. Ek olarak, öykülerde mizahi ve ironik bir tarzda geliştirilmiş olduğunu görmekteyiz. Mesela bu günün hayatında yeri olan NLP, kişisel gelişim, hayat koçluğu gibi olguların tiye alınması bunlardan sadece birisidir.
Öykülerdeki kahramanlar, başkarakterle beraber tipik gündelik hayatta karşılığı olan kişiliklerdir. Erdemli, onurlu ve kanaatkâr karakterlerdir. Arı duru essah bir anlatım eşliğinde… Öykülerde yer alan belli başlı kahraman karakterlere bir bakacak olursak; “Ersoy, Zeynel Emmi, sınıf arkadaşı Tamer, İngilizce okutmanı İsmet Bey, Nuran Hoca, İsmail, Yasef, Siyami Bey, Gara Hüseyin, Zeliha, Hacer, Nazife, Muhsin Bey, Dağlı Mustafa. Devamında Kaptan Şaban, Dilfez, İmdat, Muharrem, Ciritçi Abdullah, Gülbeyaz, Dr. Emre Bey, Özden Abla, Halil Ağa” gibi bazı isimleri sıralayabilirim.
Bu öykülerde bolca alıntı ve kavramlara başvurulmuştur. Ulusal ve uluslararası söz varlığından faydalanılmaktadır. Mesela çocukluğun, yaşanılacak en büyük rüya olduğu tanımlaması yapılır. (s. 19) Başka bir yerde anne-ana olmak şu şekilde ele alınır: “Analık biraz utanmak, biraz adanmak, birazda yarasını saklamak, birazda susmak, ağlamak.”...“Suskunluğu durgun bir deniz, ağlaması içten yanan harman öbeğidir. Analık, olmuşluğun teslimiyeti, solmuşluğun susuz toprağıdır” (s. 12) şeklinde uzunca bir betimlemedir. Başka örnekler şu şekildedir. “Bidayeti olan her şeyin bir nihayeti vardır” (s. 19), “Düşmana şemsiye tutan, fırtınayı da düşünmeli” (s. 45), “Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını sallar”, “Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür” (s. 71), “Gezen tilki, yatan aslandan yeğdir” (s. 92) Aynı zamanda bazı öykülerin “Ömer Faruk Aslantürk, Muhsin Ertuğrul Kemikli, Abdullah İpek” gibi isimlere atfedildiğini de görmekteyiz.
Öyküler; daha çok yazarın doğduğu ve vakitlendiği yerler olan Maraş ve Bursa’da geçmektedir. Maraş, Bursa, Ulu Cami, Şeyh Adil, Salavan Dağı, Ahır Dağı gibi birçok yer ismi okuru karşılamaktadır. “Fuzulî, Sümmânî Baba, Âşık Fakir, Kemalettin Kamu, Cemal Süreya, Neşet Ertaş, Mahzunî, Abdurrahim Karakoç, Sezai Karakoç ve Yavuz Bülent Bakiler” gibi değerlerimizin birtakım sözleri ve deyişleri de yer almaktadır. “Ağlarım aklıma geldikçe gülüşlerimiz” (Cemal Süreya s. 60), “Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi, gözlerin gözlerimde erimekteydi” (Yavuz Bülent Bakiler, s. 57) Gibi. Okur, öykülerde özellikle Maraş'a ait yöresel bazı dil ve kültür değerlerine de yer vermektedir. İnsanın içini temizleyen keçi yoğurduna ‘ağartı’ demesi bunlardan sadece birisidir. İşi gücü bırakıp gezmeye gidenlere ‘arsızlığa gitti’ denir mesela. Maraş’ta siteyşın Toros'un bagajına yöresel olarak ‘kuzuluk’ denir. Başka bir örnek; “portakal, armut ve elma gibi meyveleri kabuğunu koparmadan soyanlar rüyasında gördükleri en güzel kızla evlenirler” (s. 63) şeklinde olan inanış gibi.
Son olarak, sevgi ve merhamet nehrini yüreğinde taşıyan kadim medeniyete sahip Anadolu insanımızın bunlar gibi daha nice güzel öyküleri vardır. Arif olan insanların izinde böyle güzel öyküler daha da çoğalacaktır. Bu yaşam felsefesi, kötülüklerin igvasından uzak ve hayata sabitkadem bakabilmekle ancak mümkün olacaktır. Zorluklarla mücadeleyle azmimizi diri tutup enseyi karartmamamız gerekiyor. Bir taraftan zorluklarla iç içe yaşıyor olmamız insanımızı daha da pişirmektedir. İnsan kaynağımız bizim en nadide zenginliğimiz olmaya devam edecektir. Mamafih, yaşamın içinden, mazinin ve hafızanın sisinde boğulmamış capcanlı, duygu yüklü güzel öyküler okudum. Eskilerin, zarf başka mazruf başka dedikleri ve “bir ben vardır bende, benden içeru” türünden farklı farklı durumlarda yok değil elbette. Sonuçta, bu öykülerde olduğu gibi testinin içinde ne varsa dışına da o taşmaktadır.
Ahmet Şevki Şakalar
1976 Kahramanmaraş/Elbistan doğumlu. İlkokulu Ekinözü'nde, ortaokul ve liseyi Elbistan'da bitirdi. İlk şiiri "Elbistan'ın Sesi" gazetesinde yayımlandı. Liseden sonra bir grup arkadaşıyla "Tebessüm" dergisini çıkardı (2 sayı). Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği mezunu. Üniversite yıllarında "Kırlangıç" dergisini çıkardı (4 sayı). Üniversiteden sonra Kahramanmaraş merkezli "Ökkeş'in Heybesi" e-dergisini çıkardı (5 sayı). Öykü, deneme ve şiirleri Polemik, Uzunçarşı, Ardıç, Açıkkara, Yarpuz, Aydos, Teferrüc, Derkenar, Çâre, Yolcu, Butimar, Edebiyat Ortamı, Bir Nokta, Şiar, Söğüt, Yitiksöz ve Evelahir dergilerinde yayımlandı. Bursa'da yaşıyor.
Yayımlanmış Eserleri:
Kayıp Kişilikler Parkı (Öykü-2016)
Taş ve Öfke (Deneme-2020)
Sevda Durağı (Öykü-2020)
Bahtiyar Yokuşu (Öykü-2024)
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 143, Ekim 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder