5 Nisan 2017 Çarşamba

Mülakat– Şiir Vakti Dergisi – Sayı 10, Bahar 2017 - İlkay Coşkun

Mülakat– Şiir Vakti Dergisi – Sayı 10, Bahar 2017

Son iki yüz yıllık süreçte dünya ve İslam toplumları neler yaşadılar?

Yirminci yüzyılın başından itibaren, Avrupa ve Amerika başta olmak üzere gayri Müslim ülkeler, sanayi devrimini daha önce yapma, daha iyi organize olma, birçok teknolojik alanda öncülük etme gibi avantajlarından dolayı Müslüman âleminin en azından ekonomik ve siyasi olarak önüne geçtiler. Bu sonuç cazibeliklerini artırdı ve dünyayı yönetme ve baş aktör olma konumuna yükseltti. Aynı zamanda bu egemen güçler sömürgecilik anlayışlarını, politikalarını da kullanarak dünya üzerinde ki hâkimiyetlerini kuvvetlendirdiler.

Müslüman ülkelerin bu süreçlerde ciddi zaafları oldu. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme süreciyle birlikte takip edilen değil takip eden, özenilen değil özenti duyan hali görülmeye başlandı. Müslüman ülkeler, Müslüman olma şuurlarının yanında millet olma şuurlarını tam olarak ülkelerinde hâkim kılamadılar. Hala bu sıkıntıları yaşıyoruz. Bunda daha çok, ülke haritalarının masa başlarında çizilmiş olması yatmaktadır.

Ülkemizde hala milli meselelerde çok parçalı olmamız hatta milliliği tam olarak sağlayamamamız gibi mevzular önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Millilikten kastım ırkçılık değil kesinlikte. Misakı milli sınırları içerisinde yaşayan bütün insanımızın vatandaşlık, ülküdaşlık mantığı ve yaklaşımını sergileyemeyişidir. Vatan, millet olma şuurumuzdaki aksaklıklardır.

İslam toplumları yüzyıldan fazla süren depremi atlatabilirler mi?
 
Gayri Müslimler için her şey güllük güneşlik değil tabii. Onlarında türlü türlü sıkıntıları var. Bizi daha çok Müslümanlar ilgilendirdiği için bizler daha çok bu alanla ilgiliyiz. İdmanlı bir sporcunun egzersizi ile idmansız bir sporcunun egzersizi aynı değildir. Aynen bunun gibi, dünya üzerinde, ülkeler arasında dengesiz bir gelir dağılımı da olsa dengeler, roller değişebilir. Mesela doğal afetlere maruz kalan bir ülke ne kadar güçlü olursa olsun, hızla çöküşü yaşayabiliyor. Rol değişimlerinin gerçekleşebilmesi için, Müslüman ülkelerin egemen güçlerin sömürüsünden mümkün mertebe kurtulması, yönetimlerinin millileşmesi, bağımsızlıklarını sağlamaları ve kendi ayaklarının üzerinde durma gayretlerini göstermeleri gerekiyor.

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Nato gibi egemen güçlerin güdümünde olan, sadece egemen güçlere hizmet eden birlikteliklerden Müslüman ülkeler medet ummamalı hatta ve hatta bu birlikteliklerden çıkma, içlerine girmeme gayretlerinde bulunmalıdırlar. Irak savaşında, Suriye savaşında bir kez daha gördük ki, bu yapıların kuyruğuna takılan Müslüman ülkeleri hep kaybediyor. Egemen güçler yüzyılı aşkındır hep aynı oyunları sergiliyorlar bu yüzden.

Müslümanların en büyük handikapları, kurumsal bazda yeterli derecede birlik ve beraberlik içerisinde hareket edememeleridir. Gerek pazarlarını gerekse öz kaynaklarını dünya ile paylaşırken ecnebi ülkelerden haklarını yeterli oranda alamamaktadırlar. Müslüman yurdunda olan savaşlarda Müslümanlar hep kaybeden konumunda olacaklardır. Aklı başında üç-beş Müslüman devlet lideri bu gidişata çok önemli bir sekte vuracaktır. Domino etkisiyle Müslüman ülkelerin kaderleri değişmeye başlayacaktır. Kurulan yardım örgütleri, işbirliği örgütleri, ekonomik ve siyasi örgütler dünya üzerindeki öncelikle Müslümanlar ve bütün insanlar için daha faydalı olacaktır. Savaşlar, siyasi sorunlar, açlık gibi konularda alınacak ciddi tavırlar ile birlikte hareket etme gayretleri birçok problemi hafifletecektir. Müslüman ülkelerinde oluşan katma değerler, büyük firmalar, markalar bile kaderimizi değiştirme yönünde ciddi katkıları olacaktır.

Dünyanın yaşadığı, yaşayacağı açmazlara Müslümanlar bir şeyler söylüyorlar mı? Söylüyorsa ne söylüyorlar? Ne öneriyorlar? Geleceği bu çizgide nasıl okumalıyız?

Şu an Müslüman âleminde daha çok sessiz bir çığlık hali var. Bir halife, bir önder beklentisi var. Bir buçuk milyar nüfusuyla, dinamik yapısıyla Müslüman âlemi hala uyanmayı bekliyor. Oysa ateistleşmiş, Romalılaşmış Hıristiyan âleminin yanında daha bakir, daha avantajlı durumda gözüküyor.

Abd ve batı kendileri için güvenlik hatlarını Ortadoğu coğrafyasında konumlandırdıkları bir vakıa ama dünyanın başka coğrafyalarında özellikle gayri Müslim coğrafyalarda savaşların ve kargaşaların çıkmayacağının hiçbir garantisi yok. Böyle bir durumda Orta Doğu üzerinde ki dikkat başka alanlara kolaylıkla kayabilir. Özellikle terörün dünya üzerinde neler yapabileceğine dair öngörüler çok geniş tutulmalıdır. Bir gün silahlar kendilerine dönebilir.

Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinde “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır” mısralarındaki derin anlamı görmek ve inanmak gerekir oysa. Egemen güçlerin o bitmez tükenmez planları, stratejilerini gerçekleştirmek adına Orta Doğuda tekrar düğmeye basıldı. Bunların tedbirleri muhakkak alınmaya başlanacaktır. Başlanmazsa eğer çöküşü düşünmek dahi istemiyorum.

Müslüman ülkeler arasında tabii ki rekabet olacaktır ama Müslümanların bekası için ortak gayretleri, birliktelikleri, ortaklıkları da es geçmemek,  atlamamak gerekir. Milli ve yerel unsurları da kullanarak büyük medeniyetimizi daha üst noktalara taşımamız gerekmektedir. Ekonomi, kültür, din kardeşliği ve medeniyet bağlamında birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Yaşanılan bu iç karışıklıklar bizzat Orta Doğudaki menfaatlerine hizmet etmek isteyenlerin çıkardıkları aşikârken, daha etkin neler yapılabilirin üzerinde konuşmak ve ona göre gardımızı almamız gerekir. Ülkemiz için çabalar bu yönde çok şükür fakat sadece bizle bertaraf edilebilecek meseleler değil bunlar. Bunun için daha uyanık olup birlikte hareket etmemiz gerekmektedir. Son yüzyıldır Müslüman ülkeleri aydınlanma ve batılılaşma safsatası yerine cehaleti yok etme, birlik olma ülküsünde hareket etselerdi çok daha iyi konumda olurduk hiç şüphesiz.

İzninizle çok basit bir örnek vermek istiyorum. Yabancı çizgi filmlerle büyüyen bir neslin ferdi olarak, şimdilerde bizim yapımlarımız olan çizgi filmleri gördükçe gurur duyuyorum. Aynen bunun gibi Müslümanlarının her alanda önde olmasını beklemek fazla hayalcilik olur ama çok çeşitli alanlarda önde olabiliriz. En azından birçok alanda kendimize yeter konuma ulaşabiliriz.

En basit haliyle, herkes kendi evinin önünü temizlerse, köyümüz, kasabamız, şehrimiz hatta ülkemiz temiz olur. Oluşan bu sinerji domino etkisi yaparak bütün Müslüman alemine dalga dalga yayılır.

İlkay Coşkun
Şiir Vakti Dergisi, Sayı 10, Bahar 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder