Şair
Yazar İlkay Coşkun ile son kitabı
‘Kahve Bahane’, edebiyat
ve şiire dair
Söyleşi
Soruları: Vildan Poyraz Coşkun
AKALEMLER
DERGİSİ
Sayı 16, Ocak 2019
Sayın İlkay Coşkun
Beyefendi kitabınız Kahve Bahane’yi konuşacağız bu kısa söyleşimizde. Bu
vesileyle edebiyat dünyanızı da ve bu alanla ilgili fikirlerinizi alma
fırsatımız olacak elbette. Mayıs 2018’de okurlarıyla buluşan ‘Kahve Bahane’ ilk deneme kitabınız.
Söyleşimize şöyle bir soruyla başlamak istiyorum. Yazmak, bu şiir de olsa
deneme de olsa hayatınızın neresinde?
Hayatımın odak noktasında desem belki de abartmış
olurum. Klasik bir ifade olacak ama yazmak benim için düzenli okumamın
lokomotifi, kendimi iyi hissettiğim ve emek verdiğim bir alan.
Dört şiir kitabınızın
arkasından neden deneme türü? Okurlara ters köşe yaptırmak mıydı amacınız?
Şiir kitaplarımı çıkarttığım sıralarda da denemeler
yazıyordum. Bu denemelerim çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Deneme
kitabımı kitaplaştırmak bugünlere kısmetmiş. Herhangi bir edebi türde ürünler
ortaya koyarak birinde odaklananlara saygım var tabi ki. Bu yazarlar daha sadık
bir görüntü sergiliyorlar. Şiir yazan, öykü yazan yazarların farklı edebi türleri
denemeleri muhtemeldir. Bu yazılarını gün yüzüne çıkarmadıkları müddetçe bir
yazım türüyle tanınırlar ve bilinirler. Üretim, renklilik ve çalışkanlık
boyutuyla düşünürsek yazar farklı türleri elbette ki deneyebilir ve farklı
dallarda da güzel ürünler verebilir. Odak noktası ne kadar fazlalaşırsa yazarın
kullanacağı zamanın, kaynağın bölüşülmesi ve azalması ürün kalitesini
etkileyecektir muhakkak. Ama zamanını iyi kullanan, üretken olan, Allah vergisi
yetenek ve çalışmak bahsettiğim bu olumsuz yönü minimize edecektir muhakkak. Daldan
dala atlamak gibi bir dağınık ilgiyi ve maymun iştahlı hali bu konudan müstesna
tutuyorum. Çocuk edebiyatı, şiir, öykü, deneme vs. sonuçta birbirine akraba
yazım türleri. Çok yadırgamamak gerekir.
Şiir kitaplarınıza
aşina olan okurlarınızdan gelen tepkiler nasıldı?
Şiire fazlaca ilgi duymayan hatta şiirden anlamayan
okurlarımdan olumlu tepkiler aldım. Şiirde ki imge, dolaylı anlatım, sezdirme
gibi halleden direk anlatımın ve konunun olduğu nesre bir geçiş oldu. Şiir
kitaplarıma pek ilgi göstermeyen bazı okurlarımın deneme kitabımı ilgiyle okuması
beni memnun etti. Şiir dışında bazı yazılarımın bütüncül olarak bir kitapta bir
araya gelmesi benim için önemli ve bunu gerçekleştirmiş oldum. Olumsuz tepkiler
aldığım da oldu tabi ki. Olumlu ve olumsuz tepkiler sonuçta yazarın tecrübe
kazanmasında etken olduğu bir gerçek.
Şairler ve yazarların
farklı farklı edebi türlerde yazmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Okur bu farklı türlerden gerekli tadı ve keyfi alıyorsa okur
açısından mesele yok. Ama yazar bu bölünmüşlüğünden dolayı yazdıklarında kalite
düşüşü hissediyorsa büyük bir sorun var demektir. Sonuçta her insanın yirmi
dört saati var. Zaman bölünmüşlüğü verilen emeğe yansır muhakkak. Her yerde
olan hiçbir yerde değildir sözünü de unutmamak gerekir.
İki yazım türünü de
denemiş bir kalem olarak hangisi sizce daha zor? Nedeni?
Zorluk ve kolaylık yazana göre değişir. Şiirde de nesirde de
zorlandığım oluyor. Taşma halini ikisinde de yaşamak güzel. Ayrıca çok kolay
yazmak, yazanı bir zaman sonra sıradanlaştırmaya başlar. Düşünsenize otomatiğe
bağlamış bir şair veya yazar çok kolay yazmanın hazırcılığına rehavetine
kapılmaması mümkün değil. Tembel öğrenciler içerisinde çalışkan bir öğrenci
kolaycılığını taşır. Önemli olan çok çalışkanların içinde çalışkanlığın
gösterilebilmesi hissettirilebilmesidir.
Edebiyatın şiirin ve
sanatın bir ortamda ilerleyip yükselmesi nelere bağlıdır?
“Mecnun söğüt, Leyla’nın toprağında yetişir” diyen Şeyh Galip en güzel cevabı vermiş bu suale. Sanat ve edebiyat
zarafetin yaşandığı ortamlarda daha çok kendini gösterir. Yeme, içme, barınma
gibi fiziki ihtiyaçlarını çözmüş insanoğlu için sanat, daha çok beslenmesi
gereken bir alan gibi gözüküyor. Geçim darlığındaki bir insan sanat ve
edebiyata ilgi dahi duysa çok da odaklanamaz herhalde. Fazla rahatlık ve
zenginlikte rehavete yol açar ve bununda olumsuz yansımaları olur. Savaşların,
kargaşanın çok az olduğu hatta hiç olmadığı ortamlarda sanat ve sanatçı daha
çok yol alır ve kıymet bulur da.
Şiirin son sahibi olan
okura yararı konusunda neler söyleyeceksiniz?
Şiirde zekâ pırıltısı olmalı. Okuru hem düşündürmeli hem de
bazı şeyleri sezdirebilmelidir. Yüreğe
ve beyne dokunabilmelidir. Yerine göre okurun merak duygusunu kabartabilmeli.
Kesinlikle şiir üzerinden okura fikirler dayatılmamalı. Gerçek şiir, okurun
düşüncelerine, duygularına zenginlik ve derinlik kazandırır. Şiir ve edebiyat
dile düş gördürebilmeli. ‘Müşterisiz meta
zayidir’ diyen Muallim Naci
sözündeki faydayı ve değeri de görmek gerekir. Birçok kerameti şiire yüklemekte
bir o kadar yanlış geliyor bana. Ahmet
Oktay bunu bir sözünde, ‘Entelektüel
uçlarını sürekli abartan bir şiir, sonunda yapmacıklığa, züppeliğe kolaylıkla dönüşebilir’
demiştir. Orta yol bakış açısı en doğrusu gibi geliyor bana.
Sanatlar arasındaki
etkileşimde edebiyatın ve şiirin gücünü nasıl görüyorsunuz?
Şiir dilini bir dansa, düzyazıyı ise yürüyüşe benzeten Valery
sanatın hareket mekanizmalarından biri olarak görmüş şiiri ve edebiyatın diğer
türlerini. Ben daha çok şiiri ve edebiyatı, sanatın diğer dallarının hafızası
olarak görürüm. Bir yönüyle de temeldir. Müziğin temeline gidersek ritim, ahenk
ve senfoniyle beraber yazıyı ve sesi görürüz. Sonuçta söz uçar yazı kalır.
Dilin baş temsilcisi insanla birlikte yazıdır dersek yanlış olmaz sanırım.
Dilin baş temsilcisi insanla birlikte yazıdır dediniz.
Bu noktadan soruyorum. Dilin gücü hakkındaki
düşüncelerinizi biraz daha açar mısınız?
Dil, uygarlıkları inşa eder. Dil, medeniyetlerin temel
taşıdır. Dil olmadan ne bilim ne medeniyet ne kültür olur. Dil ne kadar güçlü
olursa iletişim o kadar sağlam temeller üzerine oturur. Bir dil ne kadar güçlü
ise o dili kullanan toplumların gelişmesini ve rekabetini sağlar. Rekabetin ve
gücün artı ucudur.
Çok klasik bir soru ama
cevaplar mutlaka farklı farklıdır. Günümüzün toplumsal sorunları karşısında
şair ve yazarın duruşu sizce nasıl olmalı?
Kalem kullanan her kişi, doğrunun, haklının, vicdanın ve
aklın yanında olmalıdır. Şiir noktasında ise görünmeyenleri dahi sezdirebilecek
yetenekte olmalı şair. Toplumun önünde bir münevver olup toplumu daha güzele ve
aydınlık günlere taşımalı.
Şair olmayanların şiir
çevirisi yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Şair olmayanların yapacağı şiir çevirisini eksik ve yavan
buluyorum. Çevirinin bir ucunda şairin olması illaki beklenir. Sonuçta şiir
şairin işidir. Şairinde dil konusunda yetersizliğinin olabileceğini düşünürsek
bu bağlamda kolektif bir çalışma daha elzemdir.
Ülkemizdeki edebiyat dergileri
bu alandaki işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebiliyorlar mı?
Edebiyat dergilerinin okura ulaşması noktasında ciddi
sıkıntıları var. İlgi düzeylerini de sorgulamamız gerekir. Ama her şeye rağmen
çeşitlilik ve sayı anlamında edebiyat dergilerinin yeterli olduğunu
düşünüyorum. Edebiyat dergilerini okuyan nitelikli okur kitlesini artırmak
gerekiyor. Bunun için okulları önceleyerek tanıtım faaliyetleri yapılabilir. Her
koşulda dergilere abone olma kültürü yaygınlaştırılabilir.
Şiir, öykü gibi bir
kitap seçkisi hazırlasaydınız neleri önemserdiniz?
Okurları sıkmamayı ve okurken lezzet alınmasını öncelerdim.
İlgi düzeyini ve çeşitliliğini göz önünde bulundurarak daha orta bir yönde ve
kendi beğenimi de içine katarak bir seçki ortaya koymaya çalışırdım. Her ne
kadar seçkiyi herkese aynı oranda beğendirmek zor olsa da yine de beğeni
halkası geniş olursa anlamlı olur diye düşünüyorum. Seçki de isimler değil
toplanan ürünler önemlidir.
A Kalemler Dergimize
verdiğiniz bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum. Özellikle eklemek
istediğiniz var mı?
Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Akalemler
Dergisi yazar ve okurlarına güzel paylaşımlar dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder