Tercihler bir yerde hareketliliği imler. Eylemsizlik, durağanlık uzaklarda bir yerdedir ama bu da bir tercihtir. Korkmamayı da içinde barındırır. Hatta yanlış yapmaktan korkulmamalıdır ki doğruya giden yol bulunabilsin. Bazen geri çekilmek korkaklık değildir. Kendinden sonrakileri korumak gibi bir değer ifade edebilir. Daha çok ataklığı imlese de atalet hâli de bir tercihtir.
Vicdanımızla var olduğumuz dünyada tercihlerin, bir başkasının kâbusu olmaması istenir. Savaşmak bir tercihtir ama savaşmamak ve sulh hâli daha çok aranılan, istenen olması gereken durumdur. Tercihlerimizin üzerine mi kaderimiz şekilleniyor? Yoksa yazgımız doğrultusunda mı tercihlerimiz şekilleniyor türünden birçok sorgulamada bulunabiliriz. Öyle ki kaderle arasında hep bir ünsiyet hâli vardır. Öyle veya böyle tercihin önemi vazgeçilmez bir realite olarak karşımızda duruyor.
Tercihiyle olumlu istikamette yol aldığını zanneden insanın ulaştığı sonuç her zaman istediği gibi gerçekleşmeyebilir. Einstein’a güzel bir bayan; ‘evlenelim, çocuğumuz senin kadar zeki, benim kadar güzel olsun’ diye teklifte bulunmuş. Einstein ise ‘Ya benim kadar çirkin, senin kadar aptal olursa’ diye cevap vermiş. Aynı bu örnekte olduğu gibi tercih ve sonucun tamamen zıt istikamette vuku bulması da ihtimal dâhilindedir. Einstein risk almak istememiştir fakat risk almak da bir tercihtir. Nasıl ki atılan ok, söylenen söz geri gelmiyorsa tercihlerden de geri dönüşler ya hiç mümkün olmamakta ya da hata yaparak gerisin geri dönüş yapılmaktadır.
İsra Suresi, 13. Âyetiyle ‘Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız’ Biz insanlara, kader ve çaba arasındaki bağ bildirilmiş. Bu bağlamda tercihin önemi daha belirgin görülmektedir. Bakış açısı insanın tercihlerinde öncüldür. Bu bağlamda iyimser ve kötümser bakış açısı en temel sınıflandırmadır. Çin atasözünde dendiği gibi ‘ İyimser insan, her felakette bir fırsat, kötümser insan da her fırsatta bir felaket görür’. Hani hep söylenir ya bir insan annesini, babasını, kardeşini seçemez ama arkadaşını, eşini seçebilir diye. Bizim seçimlerimizle kavuştuğumuz hareket alanı öyle çok ki.
Tercihler sadece iyiye, güzele, doğruya taşımaz insanı. Tercihler serimlenirken bir taraftan insanın iyi niyeti aranır. Tercihleriyle zenginliğe ulaşmış birisi illaki mutluluğu, huzuru bulacak diye bir şart da yok. ‘Aba da bir çuha da bir, giyene yâr/ Güzel de bir çirkin de bir, sevene yâr’ türkü sözlerinde olduğu gibi hep bir denge ve sonu iyi gelen insan beklentisi vardır. Hayatta müdahâle edemediğimiz, gelişine göre yaşadığımız öyle çok durum vardır ki tercihi iyi yaptığını zannederken, bir de bakarsın ki istenmeyen bir durumla karşılaşılmış. Bu da kaderin bir cilvesi dediğimiz hâllerdendir. Sonuçta yaptığımız şeyler kadar varız, yapacağımızı söylediğimiz şeyler kadar değiliz.
Tercihleriyle, aldanmışlık, kanma hâllerine de düşebilir insan. ‘Yılanın dışı yumuşak, içi zehir’ Doğu Türkistan atasözünde ve ‘Cahildim dünyanın rengine kandım’ diyen Neşet Ertaş’ın sözündeki gibi çeldiricilerin insanı yanlış tercihlere yönlendirmesi de kuvvetle muhtemeldir.
Tercihler çok önemlidir, sonuca giden bir yoldur ama kesin bir sonuç demek değildir. ‘Yüzü gülmeyen dükkân açmasın’ sözündeki gibi uygunlukta önem arz etmektedir. Bir yerde okumuştum. ‘İnsan üç kere doğarmış. İlk annesinden, on sekiz yaşında tercihlerinden ve kırk yaşında hatalarından’ Anlamlı, doğru gelen ve tercihin önemine atıfta bulunan ifadeler bunlar. Türkçemizde ‘Ehemmi mühimme tercih etmek’ diye bir ifade de var. Yani bir amel işlerken, görüşler ve düşünceler sıraya konulur ve önem sırasına göre işleme alınır. Bu tercih, akıl ve mantık çerçevesini gösterir.
İnsanlar karakter olarak, cesaret sahipliği olarak sınıf sınıftır. Kimisi adrenalin denen salgıyı hayatında yaygınlaştırır, kimisi de tedbir denen olguyu. Kültür ve karakter saikinin etkisiyle farklılaşan bireylerden alınan sonuçlar illaki farklı farklı olacaktır. Ama her şeye rağmen yanlış olduğunu düşündüğü şeyin yerine koyabileceği yeni tercihleri muhakkak olmalıdır insanın. Aldığı riskler ve cesur tercihleriyle tebarüz etmiş insanlarda amiyane tabirle ‘çıkma’ veya ‘batma’ hâli daha belirgin ve keskin yaşanabilmektedir. En azından mucibolan bir merhalede tercihlerin hayata geçirilmesi arzu edilir.
Sonuçta herkes kendi cennetini veya
cehennemini kendi tercihleriyle inşa eder. Hayatî bir eylem mertebesinde önem
arz eder. Tercih sonrası tevekkül gelir, dua gelir. Hayata tutunabilmenin başat
eylemidir. İnsan, tercihleriyle kaderini inşa eder. Bir taraftan kendini
aramanın yollarındandır. Olduğu kadar, olduğu ise kaderdir.
İlkay Coşkun
Çayyolu Edebiyat Dergisi, Sayı 2, Eylül-Ekim 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder