29 Ocak 2024 Pazartesi

Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler

“Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler”
Kitabında Filistin ve Deprem:

"Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler" Şair Yaşar Akgül'ün, Kasım 2023'te okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabıdır. On sekiz şiirin yer aldığı kitap, elli iki sayfa hacmindedir. Çıra Edebiyat aracılığıyla okurlarıyla buluşturulmuş kitap, şairin dördüncü kitabı, şiir olarak da üçüncü eseridir. Şiirlerin geneli, günümüzde yaşanılan sıkıntılı durumlarından yola çıkılarak söylenmiş şiirler olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birisi Filistin’e savaş açan işgalci İsrail ve Amerika'dır. Diğeri de yaşadığımız deprem gerçeğidir. Üçüncü sırada da şiirlerde yer alan anne olgusudur. Ayrıca şiirlerin tamamında Müslümanca bir bakışı ve hassasiyeti görmekteyiz.

Şiirlerde samimi, yalın bir dil kendisini hissettiriyor. Bu dil, rafine ve naifçedir. Başka bir ifadeyle sade, minimalist ve abartısız bir dil kendisini gösteriyor. Bir nevi sözün darasını, kabasını alıp söylenmiş şiirler diyebiliriz. Şiirlerde ses, anlam, iç kafiye uyumu ve asonanslarla beraber, şiirlerde bir okuma ritmi taşınmaktadır. Öyle ki şairin bir şiir damarı bulduğunu ve bu damarı süreğen halde kullanabildiğini söylesek yeridir. Bu bağlamda şairin kendine has bir anlatımı ve dizgisi vardır. Şair kalemini hiç kasmamaktadır. Tematize edilen düşünce örgüsü böylelikle nakşolunmaktadır.

Altı şubat iki bin yirmi üç, Kahramanmaraş merkezli deprem teması olan "Zil/Zâl ve Gül" kitabın ilk şiiridir. Şiirin bir bölümü şu şekildedir. "…Bizim bu günahımız daha çok su götürür/ Abdest almaya gitsek, bizi susuz getirir/ Ne çoktu alışveriş ne kadar da az şükür/ Ne kadar da azdı dua, çimento ve demir…" (s. 7) Ve devamında şiir şu şekilde nihayetlendirilir. "…Her zamanki gibi yine Allah kazandı" Merak duygusunu fazla törpülemeden, şiirin devamını kitaptan bütünlüklü olarak okunmasını tavsiye ederim. "Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler" kitap ismi olmasının yanında, kitapta yer alan ikinci şiirdir. Bu şiirde, Filistin, Gazze’ye yapılan saldırı konusu işlenmektedir. "…Son dakika gelişmesi: Yine Filistin ve Gazze!/ Teheccüde kalkacağız, devamı gelecek şiirde" (s. 10) Şeklinde şiirin sonlandırıldığını görmekteyiz. Burada dikkat çeken bir diğer unsurda şiirin yazılmasından ziyade şiirin söylenmesi anlayışına bir vurgu olsa gerek. Bu hal, mevcut savaş hakkında masa başını değil cepheyi, kuru kuru lanet okumayı değil, harekete geçmeyi imliyor bir taraftan.

Şair, ironiyle beraber eleştirel dilini hep canlı tutmaktadır. Eleştirilerinin bir kısmını kendi üzerinden yapmaktadır. Günümüzün dünyasında seviyenin müptezelleşmesine de itirazlarını yapmaktadır. "…Aşksız avemeleri nursuz gökdelenleri…" (s. 21), "Ne çektin be ey Müslümanlık! Ne çektin bu Müslümanlardan" (s. 12) bunlar gibi kullanılan dil okurun karşısına sık sık çıkmaktadır. Mesela “Ben Tanrının Yerinde Olsam” şiirinde İsrail'e şu şekilde seslenir. "De ki: Kininizle geberin! geberin kininizle İsrail" demektedir. Şiirin devamı da şu şekildedir. "… “Bütün kötülüklerin anasıdır" Amerika/ Bu dünyanın yüzünün karasıdır Amerika/ Nerede bir zulüm varsa orasıdır Amerika/ Ümmet-i Muhammed'in yarasıdır Amerika…" (s. 48) Şair adeta Amerika’yı alkol ile eş tutmaktadır. Yine başka bir şiirinde, "…Her şey gelir de hayır gelmez bu Amerikalılardan" (s. 14) Mısralarında olduğu gibi şair sözünü sakınmamaktadır.

Şairin şiirlerinin, şiir sesinin daha iyi anlaşılması adına, şiirlerden bölümler paylaşmak istiyorum izninizle. "…Gülle başlayacaktık güya, gül elimizde kaldı/ Tıp ilerledi artık kızlar, aşka lüzum kalmadı/ Biz altmışbeşyaş üstüler, günah çıkarmadaydı/ Bedavadan halk otobüsüne binme telaşındaydı/ Emeklilerimizin zaten, aklı fikri maaşındaydı…" (s.51), "…Tanrım! seni nerde görsem tanırım/ Öbür taraf çok karışık, inan ki utanırım/ Mağazaları bir bir indirip sırtımdan/ Şöyle ağız tadıyla bir namaz kılamadım/ Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım dünyadan/ İçeride zaten, fazla kalmayacaktım…" (s. 37), "Bende bir rüya var tekrarı yok görmen lazım/ Her kıza gül verilir mi anneme sormam lazım/ Anne kızlık soyadın ne bana söylemen lazım/ İkide bir soruyorlar dedim size ne lazım/ Size de mi anne lazım anne artık dönmen lazım/ Çocuklar bilmese de her eve bir anne lazım/ Sonra gidersin yine nur içinde yatarsın" (s. 25), "…Ah her akşam her akşam, ezanı beklerdi akşam/ Birbirimizi beklerdik biz, hangi camiye baksam/ Kalp kalbe karşıdır derler, ne güzel yârsın Allah!/ Bende bunca yara varken, iyi ki sen varsın Allah!..." (s. 13) Çok hoşuma giden, dikkatimi celp eden başka bir kaç mısrayı burada paylaşmak istiyorum izninizle. "Biz esasen cennetten gelmeyiz dermiş benim büyük büyük dedem…" (s. 26), "…Işıklar içinde uyuyalım mı ne dersin…" (s. 36), "Ben Tanrının yerinde olsam" (s. 47)

Şiirlerde mekânlar olarak, "Mekke, Medine, Gazze, Filistin, Yemen, Kerbelâ, İstanbul, Beyoğlu, Üsküdar, Ağa Cami, Cihangir, Tahtakale, Karacaahmet, Harem Otogarı, eleştiri bağlamında İsrail ve Amerika” olarak bir kısmını burada sıralayabilirim. Şiirlerde yer alan başka tanınmış isimlere bakacak olursak; "İbrahim, Ebûzer, Veysel Karanî, Yunus, Fuzulî, Şeyh Galip, Aziz Hüdaî, Hallâç, Akif, Said Nursî, Bediüzzaman, Sezai Karakoç, Leyla, Muhammed Mursî, Arvasî, Nihat Hoca, Gogol'un paltosu, Attila İlhan, Müslüm Baba" gibi isimleri sıralayabilirim. Bunlarla beraber yer yer de olsa "müzekki’n nüfusa, Mısrî'nin mükellef sofrası, muttakî" gibi farklı kelime yapılarınında şiirlerde yer aldığını görmekteyiz.

Müslümanca bir bakışla çağın ruhuna katkısını sunmaktadır şair. Bu bakışta bir aksiyon bir hareket hali vardır. Mısralar, Müslümanın sadece maslahatgüzarlık yapmakla bir yere varılamayacağının şifrelerini taşımaktadır. Şairin tavrında, yanlışa yanlış demek, doğruya doğru demek şiarını görmekteyiz. Hiss-i adâvet taşınmıyor bu yazılanlarda. Ya da uygarlıklar çatışması paradigmasını içermiyor. Daha çok hakkı ve adaleti savunan bir anlayış kendisini hissettiriyor. Özellikle din ve Müslümanlar üzerine kimi yanlış muharref anlayışların uzağında, daha bir Müslümanca bakışın serimlendiğini söylersek yanlış olmaz. Bir derviş edasıyla, bir murabıt gibi söylemek istediğini söylemektedir şair. Bu şiirlerle, yıllar sonrasının belleğine, bu günün Müslüman duruşunun ve yaşanılan bütün dilemmaların örnekleri serilmektedir. Bu şiirlerin okunmasını hassaten tavsiye ederim. İyi okumalar. Buyurunuz.

İlkay Coşkun
Kültür Ajanda dergisi
Sayı 123, Şubat 2024

Yaşar Akgül

Şair ve yazar. 1956, Adıyaman doğumlu. İlköğreniminden sonra, Adıyaman Lisesini (1975), İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü bitirdi (1981). Bir süre İstanbul İlâhiyat Fakültesinde öğrenim gördü (1983). 1991 yılında AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans tamamladı. 1976 yılından sonra Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde görev yaptı. Hariçten, özel bir dershanede ve bir lisede Türkçe ve Edebiyat derslerine girdi. Evli ve üçü erkek biri kız dört çocuk babasıdır.

Şiir, öykü ve denemelerini Millî Gazete (1975-85), Yeni Şafak (1995-97), Yeni Asya, Orta Doğu (1975), B. Anadolu (1976), Millet (1977), Sabah (1980), Hergün (1978), Yeni Devir (1976-80), Zaman (1986-87) gazeteleri ile Mavera (1976-1988), İttihad (1970), Elif (1972-77), Meş‘ale (1978-80), Sur (1975-80), Köprü (1975-80), Muştu (1976-80), Millî Gençlik, Çatı (1978-80), Kıyam (1979), Aylık Dergi (1978-88), Girişim (1986-88), Kardelen (1991-94), Kırağı (1996), Düşçınarı (1997) ve Edebiyat Ortamı (2020 - 2023) dergilerinde yayınladı.

Eserleri:
Deneme: Şiir Haritası (1987)
Şiir: Ahir Zaman Şiirleri (1991),
Yangında İlk Kurtarılacak Şiirler (1997).
Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiirler (2023)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder