Şair Yazar Eleştirmen Ali Celep’in Şiir Eleştirileri Bağlamında Şiire Bakışı
Şair-Eleştirmen Ali Celep’in şiir ve eleştiri kitapları¹ üzerinden şiire ve şaire bakışı hakkında etraflıca bir değinide bulunmak istiyorum. Şiir eleştirileri, Modern Türk Şiiri ve İkinci Yeni Türk Şiiri perspektifinde ele alınmış gözükse de genel manada şiir ve şair noktasında yol alınmaktadır. Batılılaşma, küreselleşme, modernleşme gibi etraf noktalarda da şiirin durumu, şairin duruşu, şairin aksülamelleri gibi birçok konu hakkında fikirler beyan edilmektedir. Başka bir ifadeyle adına ‘dünya sistemi’ denilen evrensel kötülük yapılanması ve dayatması karşısında gerek şiirin gerekse de şairin söyleyecekleri vardır ve olacaktır da. Zamanla değişen, gelişen her şeyde olduğu üzere mutantan hayatta olduğu gibi mutantan şiiri de beraberinde taşımaktadır.
Yazar, şiirlerde hep bir orijinalliği aramaktadır. ‘Ayağa ilk kalkan hareketi başlatır. Sonrakiler yansımadır’ anlayışındaki gibi bir orijinalitedir bu. ‘İyi şiirin bir özelliği keyfiyet mektepli okurda bir özel kabul duygusu oluşturmasıdır’ mantığında bir bakıştır bu. Yoran değil sarsıcı şiirdir aradığı. Toplumcu gerçekçi, kıvamında imge sesi ile iyi söylenmiş, derinliği olan şiirler şeklinde uzunca bir sıralama yapabiliriz. Şair; derdi olan, vakarından başka kazancı olmayan bir okur kitlesini de hedeflemektedir. Her hâlükârda okurla işlevsel bir bağ kurulmaktadır.
Yazar, bütün şiir eleştirileriyle beraber bir nevi bu alandaki manifestosunu da serimlemektedir. Anlatım gerçekliği duyarlı, kolun kırılıp yen’in içinde kaldığı hakkaniyettedir. Dökmeden, kırmadan işini yapar. Bir şiir eleştirmeninde olması gereken varsıl şiir birikimiyle şiirleri ve şiir kitaplarını ele alıp yorumlar. Eleştirileri temelsiz övgülere ve insafsız yergilere kapalıdır. Usulden ziyade esas üzerinde şiirlere eğilir. Şiirlerde kurguyu, biçemi ve matematiği aramaktadır. Yerine göre bir yeni buluş ve kâşiftik hâlini sezinler ve bulur. Başka bir taraftan, şiirlerin anlam yükünü çeken, şairin yardımcıları da olan imge, simge, çağrışım gibi unsurları şiirin ömrünü uzatan yekindirmeler olarak görür ama şairin önüne geçmemiş olmasını arzular. Hiçbir şair ve şiir lâyüs’el değildir anlayışındadır. Şiiri bilmenin özgüveniyle; insaf ve vicdan dâhilinde eleştirilerini yapar. Beğendiği şiirlerde dahi hep bir açık kapı bırakır. ‘Vurduğu çok ama öldürdüğü yok’ anlayışındaki gibi bir açık kapıdır bu. Hatta çok övgüye mazhar olmuş kimi şiirler de “öve öve öküz ettiler, boynuzunu dokuz ettiler" benzeri bakışla eleştirisini serdeder. Divan-ı Lügat-it-Türk’te de geçen “Avcı ne kadar av bilse, av da o kadar yol bilir” hassasiyetinde çok yönlü bir bakıştır bu. İroni gibi birçok unsuru şiire dâhil görmekle birlikte şiirlerde düşük bir zekâ ve kötü bir mizahı istemez. Bütün bu mülahazalarla beraber şiiriyette olan tığ teber halin yakalanmasının zorluklarına da dikkati çeker. Sonuçta şiir; deneyimleyerek, gözlemleyerek ve yaşayarak ortaya çıkan bir yazıt değil midir? Gerisi minare gölgesi, davulun tozu…
Şiiriyle kişiliği tebarüz etmiş şairler daha iyi sonuçlara ulaşacaklardır muhakkak. Şairin çok görünmesinden ziyade şiiriyle kalabilmesi esastandır. Başka bir ifadeyle görünürlük çabalarından çok sabırla keşfedilmeyi beklenilmesi gerektiği anlayışındadır. Modern tefecilerin şekil verdiği bugünün dünyasında şiir ve şair de bütün yaşanan sorunlara teyellidir. Ayrı ve bağımsız tutulamaz. Popüler dünyalaşma, modern kültüre hürmetkâr olmuş diller bütün insanlığın ortak sorunsalı olarak karşımızda duruyor maalesef. Yaşamın absorbe ettiği (massettiği) anlamsızlıklar, imge fuhşu, klişe değişlerin fazlalığı, abartılı sıfatlandırmalar, nedensiz soyutlamalar gibi birçok konu ayrıntısına işlenmektedir.
Her ne kadar çoğu şairin huzurunun garantisi beğenilere hitap ediyor olmasıyla beraber duygusallık, kişisel romantizm ve hatta toplumsal nostaljizm şiirlere sirayet etmiş gözüküyor. Şiirlerde eleştirilecek bir cihet illaki bulunabiliyor. ‘Gereksiz ölü soyutlamalar, şairin yağmacı egosuna meze edilmiş biçimci yapılar, bakış körleştiren görsel efektler, aşırı unutkanlık yapan romantizm’ gibi etkenleri sıralayabiliriz. Günümüz şiirinin yağmacı tavırlara kurban edildiğinden bahisler vardır. Bunları da bolca örneklendirir yazar. Ortamın oynak düşüncelerini temsil eden ‘durum şairi’ benzetmesi üzerinde etraflıca durulur. Eleştirilerinde hep bir öneri ve fikir beyanında bulunulur. “Şiir uğraşısında ‘bildiğin yoldan’ hiç ayrılmayacaksın” denir mesela. Şairin, şiirlerinde küçülmemesi için büyütmesi gerektiğine inanılır. Bu sözün önünü sonunu doldurarak ve besleyerek tabii.
Özellikle ağlak şiir okurları başta olmak üzere şiiri ve edebiyatı duygu yağmacılarının elinden ve dilinden kurtarmak gerekiyor. Şiir, histerik duyguları zerk etmenin semptomlarını taşımamalıdır. Şiirin mümkün mertebe kendilikten kurtarılmış olması gerekir. Şiir, herhangi bir çağda ölmüş müdür bilinmez ama her dönemde irtifa kayıpları ve kazanımları olmuştur muhakkak. Ama yeni şiir akımlarıyla ve yekindirmelerle beraber basübadelmevtini her dönem yaşamaktadır.
Bu eleştirel yazılarda; “Şiir, geçmişe atıflarla ilerler” Behçet Necatigil sözünün fazlasıyla hakkının verildiğini düşünüyorum. Eleştiriye, tahlile aldığı ilgili şair şiirlerini, İkinci Yeni ve Modern Türk Şiiri temel taşları üzerinden ele aldığını söylemiştik. Bunu, daha çok etkilendiği tanınmış şair ve yazarlar üzerinden yapmaktadır. “Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Ahmet Haşim, Turgut Uyar, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Ahmet Hamdi Tanpınar, İlhan Berk”, hatta ve hatta “Yunus Emre, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Hüseyin Cöntürk” gibi kimi tanınmış isimler üzerinden yapmaktadır. Bunlarla birlikte hemen hemen her tahlil yazısında “T.S. Eliot, Ezra Pound, Arthur Rimbaud, Aragon, Baudelaire” gibi dünya şiirinin temel taşları üzerinden de şiire ve şaire bakış, tüm boyutlarıyla ele alınıp işlenmektedir.
Şair, eleştirilerinde adım adım ideal bir şiir ve şair portresi de çizmektedir. Yönsüzlükle sürekli drama peşinde koşmamalıdır şair. İmge atölyesine dönmüş şiirleri ve şiir kitaplarını beğenmez. Çağından çok kendi çıkmazının dramını yazan kimi şairlerin ‘ben’ duygusundan arınamamış olduklarından bahseder. İyi şairi, ‘keyfiyet mektepli okurları çoğaltan’ olarak görür. İyi şairin doğru sözcükleri bularak şiirleri yazdığına inanır. Çağına duyarlı şiir yazılmasını arzular. Pasif olmayan etkin şiirlerdir bunlar. ‘Büyük şair olmanın yolu, şairin kendinden kurtulmasıyla başlar’ mottosuyla konu ele alınır. Bu durum, “kendinden kurtulmak demek, ben’in şiirdeki tasallutundan kurtulmayla başlar” şeklinde özetlenir.
Gerek eleştirmen gerekse de yazar, anlattıkları üzerinden daha çok kendi bakışını da serimler. Bu da gayet tabiî bir durumdur. Bu bağlamda şair tasnifleri üzerine birkaç kelâm etmek istiyorum izninizle. Öncesinde Yazar Volkan Hacıoğlu bu konu hakkında neler söylemiş, bir bakalım:
“Şiir bütün diğer kategorik tasniflere ve otoriter tasfiyelere rağmen kendi alternatif gayri resmi tarihini yazar. Resmi tarih şairleri ise isimlerinin test sorularında geçmesinden mest olurlar. Onlar kanonik kalıcılıklarından o kadar emindirler ki resmi tarihi sorgulamak akıllarının ucundan bile geçmez. Yedi Meşalecilerle İkinci Yeni arasında bir yerde resmî hizmete mahsusturlar.”
Yazının devamında,“Edebiyat ve özellikle şiir söz konusu olduğunda alternatif ‘kanon’ fikrinin oluşmasında otoriter tarafından dayatılan resmi tarihten ziyade anı, anekdot, değini vs. farklı mecralarda ifadesini bulan eserlerle inşa edilen gayri resmi tarihin etkisi daha fazladır.” demektedir. Şair yazar edebiyatçı veya herhangi bir sanat erbabı, serpildiği edebiyat muhitinin imkânlarını, ününü şanını, mütevazılığı kaybederek pervasızca kullanmaya başlamışsa, ‘futbolda sadece birinci lig olsun, diğerlerine gerek yok’ denmesi gibi bir mantıksızlığı taşıyordur. Bu erbap; tavrını da estetiğini da yitirmiş demektir. Kant’a göre estetik olmanın ayırt edici özelliği “çıkarsız” olmasıdır. Bu durumu ‘sanatçı kaprislidir’ gibi tanımlamayla yumuşatmamak gerekir. Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi kimi isimlerin arkasına kendi arkadaşının ismini veya kendi ismini siyah puntolarla ulama alicengizliğine ise ne demeli. Velhasıl, bu çerçevede oluşturulan veya oluşturulmaya çalışılan bütün tekelleri; tabiatta avlanan aslanın, kendi sidiğiyle kendine bir avlak alanı oluşturma benzeri bir çaba gibi görebiliriz. Bunların yanında ek olarak “Bir ekole sahip olmayayım diye mizacımı bile körleştiriyorum” diyen George Sand gibi aksülamel tavırları da göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
Eleştirilerde şiirin iyisi, en iyisi aranmaktadır adeta. Eleştiriler, sanat seviyesinde ve yenilikçi bir anlayışta yapılmaktadır. Bahusus, şiirde anlam arayışı esas alınmaktadır. Ali Celep’in kisve-i tab’a büründürdüğü son iki eleştiri kitabı, şiir eleştirilerine bir vakar ve yeni bir ses getirmiştir. Nasıl ki hüzün, hüzünle; neşe, neşe ile yenilebiliyorsa iyi şiir de daha iyi şiirle ancak eskitilebilir desek yeridir. Şiirler ve şairler noktasında her türden sınıflandırmalar, kategoriler şiiri itaatkâr bir disiplin halinde tutamayacaktır yine de. Son tahlilde şiirler ve şairler üzerine serdedilen olumlu olumsuz her türden değerlendirmelerden daha ziyade, zaman ve iyi okur en adil hâkim olarak görevini yapacaktır. Ne olursa olsun, nereye gideceğini bilen bir şiir ve şair için dünya bir kenara çekilecektir. İyi ve kalıcı şiir, nokta mertebesinde de olsa Türk şiirinin belleğine katkısını sunacaktır. Bugünün şiirler yazan şairlerinden, yarına kalacak şair Prometheuslarının kimlerden oluşacağını yaşadıkça göreceğiz bakalım. İyi okumalar.
¹ Şair Yazar Eleştirmen Ali Celep’in “Harp Çantası” şiir kitabı 2023 yılında okurlarıyla buluşturulmuş. Otuz dört şiirin yer aldığı eser, yüz otuz sekiz sayfa hacmindedir. Eleştiri türündeki “Şiirin Göz Ağrısı” kitabı, yirmi bir şairin yirmi bir ilk kitabı hakkında yazılmış yazılardan oluşmaktadır. 2024 yılında okurlarıyla buluşturulan eser, üç yüz beş sayfa hacmindedir. Diğer bir eleştiri kitabı da “Şiir Deyince” 2024 yılında okurlarıyla buluşturulmuş ve yüzün üzerindeki şairin yüzün üzerindeki şiirinin tahlilinin yapıldığı, eleştirinin serdedildiği bir eserdir. Dört yüz doksan altı sayfalık eser, yazarın uzun yıllar içerisinde yazdığı eleştirel yazılardan oluşmaktadır.
İlkay Coşkun
[11.06.2024]
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 129, Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder