“Gönül Misafiri”nde Muhabbetin Önemi
Misafirlik her ne kadar gelimli ve gidimli bir hâli çağrıştırsa da daha çok kalma ve bulunma hâlini imlemektedir. Misafirlikte gönül şen olup köpürür, sohbetiyle sözler tazelenir. Dem ve cem olunur. İnsanın insana şifa olduğu miski amber kokular ve tatlar bırakılır. Muhabbet göllenerek, anılara güzellikler bırakılır. Muhabbet ki hayatı yumuşatıp daha yaşanılır kılan değil midir? Ne demişler, “Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan”. Bu hâl, yaşama sevinciyle, günü yaşama ve hükmetme gücüyle insanı emniyet kemeri misali hayata bağlayan unsurlardan biri olur.
Din-kültür birlikteliğiyle neşvünema bulmuş olan ne güzel misafirlik alışkanlıklarımız vardır. Geleneğimizin soyut öğelerinden biri de misafirlere verilen değer ve hürmet değil midir? Halil İbrahim Sofrası, diş kirası denen harçlık çeşidi, Ramazan misafiri, Tanrı misafiri ağırlamak fiili, hasta ziyareti ve daha niceleri. Mekârim-i ahlâk’tan (asil ve yüce gönüllerin ahlâkı) olduğu kabul edilen misafirperverlik; Türk, Arap ve birçok Müslüman toplumlarda övünç kaynağı bir haslet olarak görülmektedir. Yaşadığımız coğrafyanın anaç ve kucaklayıcı fenotipi, misafirperverlik sıfatlarıyla süslenmektedir. Ayrıca eski Türklerde de misafirleri iyi ağırlamak hep bir övünç ve şöhret kaynağıydı. Hatır-ı yârendi. Her ne kadar ‘servet’ ve ‘şöhret’ misafirliği insana pek hayır getirmese de bunları da misafirliklerden sayarız. Arapça’da “yolcu” anlamındaki müsâfir kelimesinin Türkçede “konuk” karşılığındaki güzelliğine ise ne demeli?
Her ne kadar günümüzün hızlı hayat anlayışı ve aşındırmaları olsa da misafirlik her devirde ve dönemde ehemmiyetini sürdüregelmektedir. Mesela 1950’lerde yayınlanmış olan “Görgü (Adabı Muaşeret) kitabında, misafir ağırlama ve misafir üzerine etraflıca durulmuş. Şunlar söylenmiş; “Evlerde belli bir süre ağırlanan dostların yanlarından ayrıldıktan sonra en geç sekiz gün içinde muhakkak bir teşekkür mektubu yazılmalıdır” denmektedir. Bu mektupta, kendisiyle beraber geçirdikleri günlerden ne kadar memnun kalındığı, içten bir üslupla yazılmalıdır.” türünden ifadeler geçmektedir. Aynı şekilde günümüzde benzer şekilde yazılan Ahmet Kardam ve Ayşe Bilge Dicleli’nin hazırladığı “Görgülü Ol, Hoş Yaşa” kitabında da yatılı misafirlikte sadece ayrılırken teşekkür etmenin yeterli olmadığına vurgu yapılmaktadır. Ayrıca kendi evine döndükten sonra, sağ salim eve varıldığı bildirilerek telefonla aranmalı ve konukseverlikleri için tekraren teşekkür edilmeli, şeklinde fikirler beyan edilmektedir.
Her misafirlik özlemi, hasreti ve vuslatı da beraberinde taşımaktadır. Misafir hep muhabbetle, bereketle ve kısmetle gelmektedir. Bir türküde dendiği gibi; “Bizim pencereler yele karşıdır/ Muhabbet dediğin karşı karşıdır / İçerimi gam deryası bürümüş / Gülüp oynadığım ele karşıdır”. Başka bir yerde atalarımız; “Misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır” şeklinde birçok örneklendirmelerde bulunabiliriz. Kapıya gelen dost, arkadaş, akraba ve hısım misafirlerini, bırakın ev sahibinin misafirperverliğini, kapıdaki köpekler dahi misafirleri tanıyarak havlamamaktadır. Bu misafirler bal dökülmüş dostlar, arkadaşlar ve akrabalar olacaklardır. Aristoteles’in bakışındaki gibi “iki bedende bir ruh” inkişafı benzeri bir birliktelik olacaktır.
Misafirlik her ne kadar hep olumlu cihetleriyle anılsa da gereğinden fazla uzun misafirliklere de hep bir eleştiri getirilmektedir. Mesela bir İran atasözü şöyle der; “Misafir; ilk gün altın, ikinci gün gümüş, üçüncü gün demir, dördüncü gün çanak gibidir. Beşinci gün ise kül gibi sokağa atacaksın” denmektedir. Ama herşeye rağmen misafir rızkı ile gelmektedir. Ev halkının günahlarının affına sebep olacaktır inşallah. Hz. Mevlana’nın dediği gibi; “Misafir gelecekmiş gibi kendini, ölüm gelecekmiş gibi kalbini temiz tut” misali ne çok önem ve ehemmiyeti taşımaktadır.
İnsan sevdiğine, dostuna, misafirine kolay olmak gibi bir güzelliği taşımalıdır. Değeri taşıyan bir kıvamda olan kolaylık en güzelidir. Zamanın yek ahenk akışı içerisinde, kimilerince misafir ağırlamak gibi sıradan addedilen kimi tekrarlar, hayatı güzelleştiriyor ve güzelleştirmeye devam ediyor. Misafirperverlik bir cevher hükmünde yolunu almaya devam ediyor. Aynı dostlukta olduğu gibi hem misafir hem de ev sahipliğinin en güzelini “ıvaz”sız, menfaatsiz olan taşıyacaktır. Daha çok evlerinde içine kıvrılıp huzuru bulan insan, misafirleriyle şenlenecektir. Bu olgu öyle ki bazı yaraların acılarını dahi hafifleten bir merhem olacaktır. Her misafirliğin üzerinde baharı taşıyan güzel güzel elbiseler olması temennisiyle...
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 129, Ağustos 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder