ne yaptığını bilmeyen
görüntü, salaş hoyratlandığımız
kızanlardan, kızmalardan sonra
sözü burada havalandırmalıyız
neon ışıklarından kemerler
resmini çeksen siluet olur
yeni yürünmüş sokaklarımızdır
boynunda dünya yükü işte
bir o yana bir bu yana savrulan
sopranodan bir çığlık olup
onca hayallerle tek başına
geliyor bütün türküler gibi
kendince tek başına kalakaldığı
zonklayan bir baş belası ağrısıyla
alnının orta yerinden anlamsızca
bir kavganaz çığırtkanlık yapıyor
üşüyen başın nasılsa serpuşunu giyinir
kışla karla toplanır sarınmışlığın
hangi köşe, hangi ırmak geçilecek
ıskaladığımız kadar akarımız olacak
biri bizi uyandırsın bu ağırlıktan
ilk virajla eve yönelmek varken
dövüşken yönelim hep bir ağızdan
olur mu hiç böyle çabuk söyle
ağızlar dolusu küfürlerin böyle
söyle bırakıp gittiğin açıklıkta
kurulanıp dururken kuytuların
yürek çıbanından mülhem söyle
her canla takışacak nasılsa
ölüm bu rüzgâr gibi esen
bilahare geçer bu suskunluk
bir pusuya yatmış gibi düğüm
bir bağrı yanık dünya bir sima
her kayadan yeni toz aparacak
sahtiyan kırbacı elinde böyle
İlkay Coşkun
Papatya Dergisi
Ağustos Eylül 2024, sayı 12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder