“Son Bisküvi”de İnsan Hâlleri
“Son Bisküvi” Yazar Ercan Ata’nın ilk baskısı 2016 yılında yapılan öykü kitabı. Kasım 2017’de ikinci baskısı Ötüken Neşriyat etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. Eser, altı bölümde tasniflenmiş. Yirmi altı öykü ve yüz on sayfa hacmindedir. Yazarın yirmili yaşlarının ikinci yarısı ile otuzlu yaşlarının başında, yıl olarak da doksanların sonu ile iki binlerin başında, yazarın genç yaşlarında yazmış olduğu öykülerden müteşekkildir. Yazarın bu genç yaştaki iştiyakı ve tecessüs hâli takdire şayandır. Bu kadar genç bir yaşta bu yetkinlikte öyküler yazılması ve birçok ödüllerin alınması ayrı bir güzellik olsa gerek.
Öykülere daha çok İstanbul mekânlık yapmaktadır. İstanbul’la beraber öğretmenlik, yazarlık ve şairlikten mülhem, baş karakter istikameti ve giriftliğinde yol alınmaktadır. Bu baş kahramanın çevresinde, hatıralar ve hayallerle inşa olunmuş farklı farklı öyküler yaşanmaktadır. Öykülerde daha çok tek kişilik kahramanın, kalabalıklar içerisinde uluyan yalnızlığına şahit oluyoruz. Kalabalıklar içerisinde bireyselleşme tozunun daha çok yutulmuş olduğunu söylesek yanlış olmaz. Dışarıya açılım, insanlarla kavga etmeyecek kadar az temas etmenin mantığındadır. Ama her şeye rağmen yazar, öykü baş kahramanını yalnızlığın odalarına hapsetmez, bilakis bütün çalkantılarıyla beraber hayatın içerisinde tutmaya çalışır. İstanbul gibi kalabalığın, keşmekeşliğin merkezinde, zamanın ve mekânın üşümelerini yüreklerin tam orta yerinde yaşatmaya çalışır.
Öykü kahramanının çevre üzerinden kurguladığı içsel yolculuğu, ikilemleri, sıkıntıları, umutları, açmazları, kaotik ve nevrotik hâlleri, bunalımları daha çok da yalnızlığı üzerinden gündelik konular ayrıntı boyutlarıyla işlenmektedir. Bunlarla birlikte aşk kırıntıları, İstanbul gezmeleri, öğrenci, genç ve öğretmen hâlleri gibi serüvenlerle devam etmektedir öyküler. Ama öykülerde yaşanılanlar bir düzen içerisinde değildir. Bilakis yaşanılanlar zuhurata tâbi değişkenliktedir. Çok farklı kişilik hâlleriyle hermenötik bir çerçeve oluşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz.
Hani hep denir ya, “edebi eser hemen her zaman öncekilerin üzerine bir tuğla koymakla yol alır” diye. Bu bağlamda yazarın, “Fuzulî, Ebû Zer-i Gifârî, Haşim, Necip Fazıl, İsmet Özel, Orhan Pamuk, Kemal Sayar, Mario Levi, Kafka, Pablo Neruda, Nietzsche, Dostoyevski, Tolstoy, Camus, Virginia Woolf, Hemingway” gibi birçok isme göndermelerde bulunduğunu görmekteyiz. Öykülerde mekân İstanbul’dan sonra Edirne’dir diyebiliriz. Yazarın doğduğu yer Edirne ile doyduğu yer olan İstanbul olmasının etkisinin çok olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul'un bazı semtleri, Beykoz, Kadıköy, Kızkulesi, Pera, boğazın suları, sahil, deniz gibi birçok mekânı örnek olarak gösterebiliriz.
Öykü anlatımlarında geniş zaman kipi kullanılmaktadır. Bununla beraber karşılıklı diyalog, konuşma hiç yer almamaktadır. Ayrıca kullanılan çok geniş bir kelime yelpazesi de dikkat çekmektedir. “Sayrı, mefluç, huş ağacı, lamel, taravet, abraş, ebleh, muganniye, mülevves, tahassür, süfli yan, muayyen, evkaf” gibi bir kısmını burada sıralayabilirim.
Öykülerde altını çizdiğim bazı güzel tespitlere ve alıntı sözlere göz atacak olursak, “Yaşam denen gemiyi güzel yüzdürmek asıl” (s. 46), “İstanbul bir masaldı(r)” (Mario Levi), “Dellenmiş sevda ırmaklarına asla karşı konmaz” (s. 63), “Aşkın karşıtı nefret değil, ilgisizliktir” (Nietzsche), “Yazmak için kendine bir hapishane seçmelisin” (Dostoyevski), “Yazmak için Tolstoy gibi sorunlu bir evliliğin olmalı, parçalanmış bir imparatorluğun, kaybedilmiş bir uç beyliğin bulunmalı. Yürürken tüm kadınlar kutsamalı seni. Bakışlarıyla vurmalı yüreğinin tam ortasından” (s. 91), “Dünya bir aşüfte kadındı. Seni almadan teslim olmuyordu asla” (s. 92), “Hemingway’ın intihar notlarını okumuştum. İnsan, gençken ölmeli, diyor coşkusu ve korkusu canlıyken” (s. 94), “Bir âşığın en büyük gıdası içindeki acıdır” (s. 108) şeklinde bir kısmını sıralayabilirim.
Son tahlilde, günlük yaşantıdaki kimi ayrıntılar tezyinatla işlenip faş edilmektedir. Birbiriyle ünsiyet halinde ve senkronik duygudaşlıkla yazılan öyküler, hipotetik ortak bir dille işleniyor adeta. Belirli belirsiz, silik, sancılı veya vurgulu yaşam dediğimiz hayatların örnekleri sunuluyor. Öyküler çerçevesinde yaşananlar okurun çekmecesini doldurmaya yönelik olduğu kadar nasıl doldurulabileceğinin yol ve yöntemlerini de göstermektedir. Gözlem olgusunun imkânlarından çokça faydalanılarak iç gerçeklik ile dış gerçeklik arasında bir mücadele ve uyuşma hâlini de görmekteyiz. Bütün bunlar şuur ve şuuraltına sirayet edecek şekilde bir erkle yapılmaktadır diyebiliriz. İyi okumalar dilerim.
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Eylül 2024, sayı 130
Şair Yazar Ercan Ata Kimdir?
1973 yılında Edirne’de doğdu. Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1995 yılında mezun oldu. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Eserleri “Yedi İklim, Dergâh, Ayna ve İnsan, Temrin, Mağaradakiler, Barbar…” dergilerinde yayımlandı. Hâlihazırda şiir, öykü, deneme ve röportajları “Hece, Temmuz, Dil ve Edebiyat, İstanbul Birnokta, Hayal Bilgisi…” dergilerinde yayınlanmaya devam etmektedir.
1993’te Cahit Zarifoğlu Şiir Birinciliği, 1995’te Altın Koza Dadaloğlu (Altın Koza Film Festivalinde şiir dalında) Özel Ödüllerini aldı. “Atlılar” dergisi tarafından en iyiler -şiir dalında- arasında gösterildi. Çeşitli mecralarda köşe yazıları yazdı. Şiirleri 2015 yılında “Ten ve Gölge” ismiyle kitaplaştı. “Son Bisküvi” adlı öykü kitabı da Ötüken Neşriyat tarafından Kasım 2016’da yayımlandı. “Son Bisküvi” Kasım 2017’de ikinci baskısı Ötüken Neşriyat etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. Yazar ayrıca “Son Bisküvi” kitabıyla Hayal Bilgisi dergisi, 2017 Öykü Ödülüne layık görüldü. Üçüncü kitabı “Boşluk Değil Hayat”ı (deneme) Ötüken Neşriyat tarafından 2022 yılında okurlarıyla buluşturdu. İstanbul’da yaşamaya ve yazmaya devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder