1 Aralık 2024 Pazar

“Ardıç Kuşu” Öykülerinin Anlattıkları

“Ardıç Kuşu” Öykülerinin Anlattıkları

“Ardıç Kuşu” Yazar Süheyla Karaca Hanönü’nün Şubat 2024 tarihinde, Okur Kitaplığı etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu “Karaca Gözü” kitabından sonraki ikinci öykü kitabıdır. Yüz üç sayfa hacmindeki eserde on dokuz öykü yer almaktadır. Öykülerin geneli iki-üç kitap sayfası hacminde olsa da on altı sayfa olan uzun öyküleri de yer almaktadır. “Öykünün kısası hasta ziyareti gibi makbuldür” (s. 10) sözüyle, yazarın genellikle kısa öyküleri tercih ettiğini anlıyoruz.

“Her çocuğun hikâyesi bir anne ile başlar” girizgâh cümlesiyle bir nevi mottosunu yazmış yazar. İlk öyküsünü burada yazmış gibi. Yazının devamı şu şekildedir. “…Dedem üşenmiş anneme kimlik çıkarmaya ve anneme ölen ablasının kimliğini vermişler. O yüzden annemin kimlikteki ismi kifayet’tir. İşte bu bile başlı başına bir hikâyedir”

Kitapta yer alan öykülerin, iki ana omurga üzerine inşa edildiğini görmekteyiz. Birincisi kitabın ismi olan, “Ardıç Kuşu”ndan anlaşılacağı üzere, kimi kuşlara yönelik öyküleri söyleyebiliriz. “Ardıç Sesi, Kumrular Gibi, Kava ile Jako” (Jako bu arada papağan ismi), Kanatları mı Yok Ebabillerin? Güvercin Kanadı, Kuş Kalbi” gibi öyküleri sıralayabiliriz. Puhu kuşu, kırlangıç, baykuş gibi diğer kuş türleriyle bu listeyi daha da çoğaltabiliriz. Burada daha çok kuşların çağrıştırdığı özgürlük, hürriyet gibi değerlerle birlikte canlıya, insana yönelik birçok değerin öncelendiğini görmekteyiz. Öyküleri oluşturan diğer bir sacayağı ise gündelik sıradan yaşantılardan alıntılanmış olmasıdır. Bunu daha çok “Lekesiz Gömlek”, “Çerçeve”, “Enginar”, “Baza İçi”, “Halamın Koltukları” gibi öykülerinde görmekteyiz. Bu iki omurganın da birbiriyle uyumlu bir şekilde mecz edildiğini görmekteyiz.

Öykülerin büyük bir kısmı anıların ve çevrede gözlemlenen yaşanmışlıklardan temellük ettiğini söyleyebiliriz. Başka bir cihette öykülerde daha ziyade pozitif bir bakış hali uç veriyor desek yanlış olmaz. Başka bir ifadeyle insanlıktan, kadınlıktan ve öğretmenlikten mülhem duyarlı sezgisel bütünlüğü olan öyküler okudum diyebilirim. Semantik olarak kuşlar üzerinden özgürlük ve bağımsızlık vurgulanıyor. Basit, sıradan hayatlar, yaşamlar üzerinden de dünyanın geçiciliği ve mutluluğun basit şeylerde aranması gerektiği vurgulanıyor olmalı. Ayrıca hayatın merkeze alındığı öyküler de diyebiliriz.

Okuduğum kitaplardan ne öğrendiğimin kritiğini de yaparım zaman zaman. Bu kitapta da “Kava İle Jako” öyküsünde Elektra ve Oidipus kompleksi geçmektedir ve bunlar bir araya gelince de yaraların sarılabileceğinden bahsedilmektedir. Ben, bu araştırmamı yaptım. Bu iki terimin izi sürülerek anlatım derinlemesine irdelenebilir.

Öykülerdeki kahramanlara ve yer alan isimlere şöyle bir göz atacak olursak; “Zeynep Kadın, Metin Bey, Sinem, Asiye, Olga, Hasibe, Âdem, Oruç Baba, Etkin Hala, Didem, Engin, Zilan, Arif, Veysi Efendi, Şehmuz, Tilki İbrahim, Mehmet, Abdussabur, Ahfaz, Akmer, Ecrin, Acer, İsmail, Aras, Berat, Terlan Nine, Kürşat, Fargo, Hilmi Abi, Hamdullah, Göy Göz Ali, Baltacı Ali, Ayı Mehmet, Seriye Nene” gibi bir kısmını sıralayabilirim. Öykülerde geçen yer isimlerinin bir kısmı da şu şekildedir; “Kelkit Çayı, Mardin, Urfa, Kars, Trakya ve Bangkok güvercinleri, Kudüs, Bakü’den esen rüzgâr, İran’dan gelen türbe kokusu, Karakoyun’un koç başlı mezarları, Aras Nehri, bir tarafta Ermenistan, İpek Yolu güzergâhı, Kudüs ninnileri” gibi bir çok yer geçmekte ve göndermelerde bulunulmaktadır.

Öyküler içerisinde anlamlı güzel mesajlarla, tespitlerle karşılaşıyoruz. Bunların bir kısmı yazara özgü, bir kısmı da yazarın alıntıladıklarından oluşmaktadır. Örneklendirecek olursam; “Bir erkeği tanımanın en iyi yolu onu trafikte araç sürerken gözlemlemektir” (s. 18), “Doğru olup ok gibi uzağa fırlatılırken, eğri olan yay elde kalıyor” (s. 21), “Lezzetli enginarların kalbi olduğunu öğrendim. Evet, kalbi olan bir bitkiydi enginar” (s. 28), “Buzdolabının üzerine sevdiklerinizin fotoğraflarını yapıştırmayın, bu durum ilişkilerinizi soğutur” (s. 33), “Sakın ola ki yattığınız yatağın bazasını çok doldurmayın hele ki kitap hiç koymayın” (s. 33) Nedenini kitaptan okuyabilirsiniz. “Kitaplar sadece okunmak için değil birlikte yaşamak için de alınır” (s. 34), “Eğer evinizin bir yerlerinde kapı arkasına ya da gümüşlük arkasına saklanmış halınız varsa fakirsiniz” (s. 34), “Süpermen Türk olsa pelerinini halası bağlar” (s. 40) Bunun sebepleri de kitapta. “Bir evde anne mutsuzsa herkes mutsuz olur. Bir evde anne mutluysa evde herkes mutlu olur” (s. 85) Bu örneklemeleri kimi alıntılar üzerinden de yapmaktadır yazar. Oğuz Atay, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi kimi değerlerden alıntılar yapılmaktadır. Mesela Oğuz Atay’dan alıntılanan söz şu şekildedir. “Gömleğinin tüm düğmelerini yanlış iliklemek gibi bazı insanları sevmek. En başından beri yanlış yaptığını sonuna gelmeden anlayamıyor insan” (s. 17) Cemal Süreya şiirinin bir mısrası şöyle yer almaktadır. “Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyor” (s. 41) Bu örnekleri daha da artırabiliriz ama şimdilik bunlarla kifayet etmiş olalım.

Gelinip gidilen bu hayatta zaman, teker teker bütün kalplere gömülecektir. -Bu dünya ha geçti geçecek- dediğimiz kuş uçumu zamanları yaşıyoruz. Sonuçta zaman bütün sesleri süpürecektir. Nâbi’nin tabiata, kuşlara ve bütün bileşenlerine hikmet nazarıyla bir kitap olarak bakması gibi bu öykülerde de yazar; hayatı, kitabına sığdırmaya çalışmaktadır. Mutluluk kırıntılarıyla beraber yutkunma ve kan kusup kızılcık şerbeti içmeler de yaşanmaktadır. Sonuçta insan hem hüzünlerine bulanır hem de acılarını dilsiz yaşar değil mi?

Öykülerde kadim kültürümüz ve klasikleşmiş değerlerimiz üzerinden de anlatımın zenginleştirildiğini görmekteyiz. Öykülerde gönderme yapılan kimi hadiselere ve isimlere bir bakacak olursak; “Hz. İsmail’in yerine kesilen koç, Hz. Yunus’u yutan balık, Hz. Süleyman’ın karıncaları, Belkıs’ın hüthüt kuşu, Ashâb’ı Kehf’in Kıtmir isimli köpeği, Peygamber Efendimizin Kusva isimli devesi, Zekeriya’nın girdiği kovuk, Mamud denilen büyük fil, Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma girişimi, Ebabil kuşları hadisesi” gibi bir kısmını buraya taşıyabilirim. Bunlarla birlikte antik çağ dönemi olay ve kimi kahramanlarına da göndermelerde bulunulmaktadır. “Babil’in Asma Bahçeleri ve Zeus ile Cynara’nın aşkı gibi. “Zeus, Poseidon’a gittiğinde Cynara’ya âşık olur. Onu tanrıça ilan eder. Birlikte yaşamaları için evine götürür. Olimpos’ta mutlu bir şekilde yaşarlarken Cynara ailesini çok özlediği için Zeus’tan izin almadan ailesini görmeye gider. Bu duruma çok öfkelenen Zeus, Cynara’nın kalbini enginara dönüştürür…” (S. 28) Ve bu şekilde hikâye devam eder. Devamını kitaptan okuyabilirsiniz.

Son tahlilde kadim kültürümüz ve medeniyetimizden mayalanmış güzel öyküler okudum. Nietzsche’nin dediği gibi “Hayatın bize adadığını, biz de hayata saklarız” türündeki bir duygudaşlıkta konular ele alınıp işlenmektedir. Yazar Sadık Yalsızuçanlar’ın arka kapak yazısında söylediği gibi biz de samimi, sıcak, gerçekçi, gönülde melal, hem gelenekten beslenen hem de modern görünür yanlarının konu edinildiği güzel öyküler okuduk. Daha çok da rotanın kalbe çevrildiği ve kalpte tutulduğu bir anlatım naifliğince yol alınmaktadır. Başka bir ifadeyle, nazenin ve vakarlığın önde olduğu bir samimiyetle yol alınmaktadır desek yeridir. Okunmasını ehemmiyetle tavsiye ederim. İyi okumalar.

İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Aralık 2024, sayı 133




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder