22 Mayıs 2025 Perşembe

Korkunun Kıvamı

“Korkunun Kıvamı” Küçürek Öykülerdeki Büyük Dünya

‎“Korkunun Kıvamı” Yazar Ahmet Doğru’nun sekizinci, öykü olarak da ikinci kitabıdır. KDY Yayınları aracılığıyla Ocak 2025’te okurlarıyla buluşturulmuş eser, kırka yakın küçürek öyküden oluşmaktadır. Öyküler ortalama ikişer sayfa hacminde ve toplamda seksen sekiz sayfadır. Kitap ismi olan “Korkunun Kıvamı” kitapta yer alan aynı isimli bir öyküden almaktadır.

‎Öykülerde, hayatın bölüm bölüm kesitleri işlenmektedir. Öykülerde belli başlı konuları, temayı şu şekilde sıralayabilirim. “Yazma hakkında, inanç mevzusu, şiir konusu, hastalık hali, deprem, ölüm, Gazze, ramazan ayı, Cuma camii, askıda ekmek” gibi aklıma gelenler olarak bir kısmını sıralayabilirim. Bütün bu hayatın içinden farklı farklı temadaki anlatımlarının ehramının tepesinde hep insan duyarlılığı, duygudaşlığı ve sevgi gibi insani temleri soyut kavramlar olarak görmekteyiz.

‎Öykülerde “sen ve siz” şahıs kipi üzerinden bir anlatım bütünlüğü yer almaktadır. Ayrıca yazar zaman zaman dış anlatıcı olarak da kendisini hissettiriyor. Başka bir ifadeyle anlatımlarda yazarın sesi birinci tekil şahıs olarak duyuluyor diyebiliriz. Şair Ahmet Doğru’nun şiirlerinde ki ses yüksekliğinin yanında öykülerinin daha dinginliğe ulaşmış olduğu, sükûnete kavuşmuş bir tarzda konuların ele alınmış olduğunu söylememiz mümkün. Yani eski zaman dervişi sakinliğinde ve olgunluğunda öykülerin işlenmiş olduğunu söylesek yeridir.

‎Öykülerin genelinde öykü kahramanları belirgin değildir. Çok az da olsa yer verilen öykü kahramanlarının bazıları şu şekildedir; “Rıza, Niyazi, Hacelilerin Hayrettin, İrfan Dede ve İhsan Emmi” şeklindedir. Öykülerde belirli bir zaman mefhumu olmamakla beraber öykü teması üzerinden yaşanılan zamanı kestirebiliyoruz diyebiliriz. Bu bağlamda öyküler daha çok zamansızlığa ayarlı desek yanlış olmayacaktır. “Dertsindi, görmesindi, dayansındı, ışındı (aydınlandı), bükmelilerdi, şiirsi, şairimsi” gibi farklı kelime yapılarıyla da öyküler daha dikkat celp etmektedir. Bunlarla beraber “daraba (kepenk, perde), hambelesin (bir meyve), cidal, tahra, çağıl” gibi az kullanımda olan bazı kelimeleri de bunlara dahil edebiliriz.

‎Öykülerde yer yer özlü alıntı ve türkü sözlerine, ayrıca yaşanmış bazı tarihi alıntılara yer verilmektedir. Bunlardan kısa da olsa birkaç örnek verecek olursam; Özlü sözler olarak; Ulu bir bilgenin sözü şu şekildedir; “Dili tutmak zorun zorudur…” Başka bir sözde eskiler; “Her ağaç on kuş besler” demişlerdir. Kitaptan alıntıladığım bir bölüm ise şu şekildedir; “Haklı görmek, haklı kılmaz kimseyi. Haklı olmak, hakkı görmek değil hakkı vermektir” (s. 66, Satürn Öyküsü)

‎Alıntı hikâye olarak; “Kürşat ve Kırk Çerisi” destanıdır. Kürşad, 7. yüzyılın ortalarında yaşamış Göktürk hükümdarı Çuluk Kağanın oğludur. Türklerin bağımsızlığını sağlamak amacıyla, Çin imparatorunu tutsak almak için giriştiği bir baskınla ün kazanmıştır. İlk defa Nihal Atsız tarafından kaleme alınan, Çin kaynaklarında, “Chie-Shih-Shuai” olarak geçen tarihi şahsiyettir. Türk tarihindeki önemi, Çin Sarayını 40 kişi ile basıp Göktürk Kağanlığını özgürlüğüne kavuşturma serüvenini anlatmaktadır. Ayrıca destanlaşmış bir hikâyedir. İlgili kaynaklardan, hikâye hakkında daha geniş malumat edinilebilir. Son olarak, kitapta yer alan bir türkü sözünü de buraya taşımak istiyorum izninizle. “Kar Yağar Kar Üstüne” Diyarbakır türküsünü özellikle Neşet Ertaş ve İzzet Altınmeşe çok güzel okumaktadır. Türkü şu şekildedir. “Kar yağar kar üstüne/ Derdim var dert üstüne/ Cellat boynumu vursa/ Yâr sevmem yâr üstüne// Amman ey amman ey/ Halım yaman ey/ Seni gelin getirem/ Arpa buğday zaman(ı) ey.// Kar yağar ayazlanır/ Gün doğar beyazlanır/ Ben yârimi görmezsem/ Şu gönlüm marazlanır.// Amman ey amman ey/ Halım yaman ey/ Seni gelin getirem/ Arpa buğday zaman(ı) ey.” Şeklindedir.

‎Öz olarak, öyküler arasında ve içeriklerinde bir insicam hali, behemehâl benzerlik durumu kendisini hissettiriyor. Öykülerin birbiriyle kurmuş olduğu bu ünsiyet haliyle beraber teşmil gücü okura bütünlüklü bir roman okuyor hissini uyandırmaktadır. Öyküler, hayattan alıntılar, pasajlar şeklinde ilerliyor demiştik. Böylelikle gerçek yaşanmış hayattan alıntılar olduğu hissini daha çok ediniyoruz. Bu bağlamda öyküler kurmaca gerçeklikten ziyade nesnel bir gerçekliğe daha çok yakın diyebiliriz. Açılması gereken bir parantez de anlatımdaki edebi üslubun yalın ve gayeli bir anlatımda olmasıdır. Yazar Ahmet Doğru’nun kaleminden bu küçürek öyküleri keyif alarak okudum. Herkese tavsiye ederim. İyi okumalar.

‎İlkay Coşkun
‎Şehir Defteri Dergisi
‎Mayıs 2025, sayı 19





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder