8 Temmuz 2025 Salı

Millet Olma

Millet Olma

‎Hem şehit kanlarıyla yoğrulmuş hem de adına türküler yakılmış aziz topraklarda yaşıyoruz. İslamiyet’le mecz edilmiş ülkemizde, kadim değerlerle mücehhez varisler konumundayız. Başka bir ifadeyle, millet olma bilincinin ve Anadoluluğun dip derin şuurunun toplayıcıları konumundayız. Her ne kadar çevremiz de olan savaşlar ve oynanan oyunlar mevsimlerimizi baharsızlaştırıyor olsa da tamamen güzelliklerimizi yok etmeye güçleri yetiyor değil.
‎Sıkıntılar, zorluklar hep dip dibe yanı başımızda. Dışımızdan ve içimizden hep saldırılara maruz kalıyoruz. Mesela, olumsuzluk nakaratını çokça tekrarlama hastalıkları, bizleri paçalarımızdan çekiştiriyor. Öyle ki geniş kitleler bu ruh haliyle olumsuzluğa mahkûm edilip bir nevi yokluğa, çaresizliğe sürükleniyor. Bu hal, bir süre sonra öğrenilmiş çaresizliğe evirilip kronikleşiyor. Bunların karşısında, idealleri uğruna cefa çekmeyi rahatlıklarına yeğleyen değerlerimiz yok değil. İyi ki de varlar. Kendi özgürlüğünün esiri olma, çağımızın bir diğer önemli hastalığı olsa gerek. Arzumuz böyle bir esarete kapılmadan; toplumun, milletin dertleriyle hemhal olma gayretinde olmaktır. Akdeniz iklimi insanları için söylenegelen rahatlık ve rehavet halinin daha çok çalışkan, planlı ve programlı olmaya yönelten gayretlerin yanında durmayla mümkün olacaktır. Erken hareket ederek; çağa, zamana, olaylara ve zorluklara erken müdahaleler, bu doğrultuda yol alma; günün ve bütün zamanın önünde yürümekle mümkün olacaktır.
‎Savaşları, yokluğu, muhanneti yaşamış olan atalarımız bizlere derslerin en büyüklerini vermişlerdir elbette. Kanaat göstermeyi, yetinmeyi öğretmişlerdir. “Az’ın ne kadar çok olduğunu yok bilir” gibi birçok öğretileri bizlere rehberlik etmektedir. Her çağda yaşanılan varlık içinde yokluk, yokluk içinde varlık gibi bütün zıtlıklar; insanlığın tekâmülüne yönelik şifrelerini faş edecektir. İyi ki diğerkâmlık, vicdan, merhamet gibi birçok duygudaşlığı yanımızda taşıyoruz. Öyle ya merhamet, masum olduğu için her kalpte misafir olmayacaktır. Merhamet, kanaat, vicdan gibi bütün bu duygular kadim değerler üzerinde inşa edilip ulvi bir anlayış silsilesiyle yolunu alacaktır. Bütün bu değerleri barındıran her bir nesille beraber yenilenen nevrestelerin güzellikleri toplumumuzu taşıyacaktır. Kuru kuru hamasetten daha çok kazanımlarımız ve zenginliğimiz her daim filizlenip bizleri oyunda tutacaktır. 
‎Şeytanın bile Müslüman mintanı giyinmiş olduğu zamanlarda bulunmak oldukça zor elbette. Çok çalışmayla beraber, ömürleri törpüleyen zamanın önünde durup kalplere ve vicdanlara dokunmak gerekiyor. Direnç, ümit ve şükür üçlü sacayağını muhkem kılmamız bu bağlamda çok önemli olmaktadır. Milletimizin, yaşayan ruhuyla aidiyet duygusu yan yana olmalıdır. Ülkümüzün periferisindeki kadim anlayışlarımızla beraber dipdiri bir halde... Her türden olumsuzluğa rağmen, nasıl ki darda kaldığımız zaman yeni kahramanlar çıkarıyorsak, her daim yiğit olan insanımızın yolunu da açıp işlerini kolaylamamız gerekiyor. Velhasıl, millet ve ümmet olarak yükümüz ağır. Genetiğimizden, kodlarımızdan, dilimizden, dinimizden ve kültürümüzden gelen bu kadar şümullenmiş olguyu küfemizde her daim taşıyacağız Allah’ın izniyle. Malazgirt’te hayali kurulan, Söğüt’te rüyası görülen, Çanakkale’de kapısı açılan, Edirne’de planı yapılan büyük bir ülkü bu, bir kızıl elma...
‎İlkay Coşkun 
‎Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 140, Temmuz 2025


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder