Bozkır Ateşinde Yozgat Alazı
“Ateşin Düştüğü Yer” Yozgatlı Yazar Abdurrahim Zararsız’ın, Ekim 2024'te KDY Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu dördüncü kitabıdır. “Bir Zamanlar Bozkırda” Yazarın ikinci öykü kitabıdır. Bu kitabın serisi şeklinde kurgulanmış bir öykü kitabı olduğunu düşünüyorum. Yazarın genellikle öykü üzerine yol alması nedeniyle yazarı öykücü olarak nitelendirebiliriz. Sekiz öykünün yer aldığı kitap, yüz altı sayfa hacmindedir. “Ateşin Düştüğü Yer” kitap ismini, aynı isimli kitapta yer alan bir öyküden geldiğini anlıyoruz. Bu öykü de iki yüz yıllık bir ceviz ağacının ağzından, kendi hayat serüveninin anlatımını okuyoruz.
Yazar bu öykülerin çoğunluğunda tarih ve alan araştırmalarına yer vermektedir. Verilen kimi tarihi bilgilerle beraber öyküler bir nevi ilgili zamana röperlenmiş gözüküyor. Bunlara kısa kısa da olsa değinecek olursam; 1826 Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla sonuçlanan Vak'a-i Hayriye yani hayırlı vakıa'ya yapılan gönderme bunlardan birisidir. Bir diğeri, 1958 yılında Türkiye'de ilk olarak Yozgat Çamlığına, Milli Park statüsü verilmesidir. Bir başkası, 1898 yılı doğumlu olup şehadete yürüyen gençlerin 1315'liler olarak nitelendirilerek yer verilmesidir. Yazarın, alan ve tarih araştırmaları kültür olgusu üzerinden de taçlandırılmaktadır. Mesela, Osmanlı’da nahiyeden küçük olan yerlere ‘karye’ denmektedir. Üsteğmene mülazım, teğmen ile asteğmene mülazım-ı sânî denmektedir. Osmanlı da ‘dilekçe’ kelimesi yerine ‘istida’ denmekteydi. Ayrıca tarihi mekânlar olarak, Yozgat merkezde yer alan Çeşka Kalesi, Sarıkaya ilçesinde bulunan Roma Hamamı kalıntıları, Sorgun Kerkenez Harabeleri gibi tarihi mekânlara da göndermelerde bulunulmaktadır. Tasavvufta yer alan “Bast-ı Zaman Tayy-ı Mekân” gibi olgulara varıncaya kadar geniş bir perspektiften konular işlenmektedir.
Öykülere genel olarak Yozgat mekânlık yapmaktadır. Bağyayla, Pazarören, Köklü Köyleri, Şefaatli gibi bazı ilçeler öykülerde geçmektedir. Ama bunun yanında Ankara ikincil sırada da olsa yer almaktadır. Bu da yazarın doğduğu ve doyduğu yerleri işaret etmektedir. Van, Adana, Isparta, Eğridir gibi yerlere de göndermelerde bulunulmaktadır. Öykü kahramanları bizlerden, sokaklarımızdan birileridir. Bazıları lakap ve meslekleriyle birlikte anılır. “Sipahi Mehmet, Fatma Kadın, Mehmet Çavuş, Atik Hasan, Yetim Bekir, Sağır Hasan, Simsar Rıza, Toplar Rıza, Cömert Hasan Ağa, Ciritlerin Meyser, Nizam Ağa, Ese'nin Kasım, Yayık Yaşar” gibi bazılarını sıralayabilirim.
Yazar Abdurrahim Zararsız’ın öykülerinde hep bir sağlık, hastane konularına yer verildiğini söyleyebiliriz. Bu kitapta da bu bağlamda bir tespitte bulunulmaktadır. “Doktorlar, erken yaş krizlerinin daha ölümcül olduğunu söylerler” (s. 96) Şeklinde. Ayrıca yazarın, yer yer seslenme ifadeleri kullanması öykülerin sesini yükseltmektedir. “Ulan teres, dikkat et sağır, postu deldirme, sen onu benim palaskama anlat, ulan kerkenez” gibi. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere öykü karakterleri hep iyi rollerde değillerdir tabi ki. Öykülerde hareketli, hararetli bir üslup böylelikle yol almaktadır.
Samimi ve yer yer ironik bir dille ele alınan öykülerde Yozgat ve genel anlamda Orta Anadolu söyleyişlerine, yöresel ağızlarına yer verilmektedir. “Mâsimek (önemsemek), sohranmak (homurdamak), sitil (küçük bakraç), ellâham (galiba), ambarı yosulu (istifli), berdi yastık (kılıfı kilim veya halı olan otantik yastık), dak dak delisi (şaşkın), tımar beratı, tekne kazıntısı ya da son kesen” gibi bazı örnekler verebilirim. Özellikle Yozgat kültürüyle alakalı bölümlere bakacak olursak; Yozgat'ın yöresel yemeği olan arabaşı üzerine şu şekilde bir tespitte bulunulur. “Bir çorba, bir de hamurdan müteşekkildir aşımız. Bunlar eti kemiği ise aşımızın ruhu da sohbet ile muhabbettir” (s. 9) Ayrıca maziden gelen kültürümüzde olan köy odaları ve eski evlerde bulunan gusülhaneler de öykülerin içerisinde karşılaştığımız enstantanelerdendir. Tarihten gelen söz varlığımızdan da faydalanılarak öykülerin zenginleştirildiğini söyleyebiliriz. “Düşmanın kanlı ekmeğini yemektense, yağlı kurşunu yemek evladır” (s. 25) Gibi.
Anadolu bütün zenginlikleriyle beraber, mahrumiyeti ve zorluklarıyla da yaşanıyor. Ateşe banan, teri çoğaltıyor ya da yarayı kanatan oluyor. Her yeni gün kendi türküsünü söyleyerek uyandırsa da zaman dediğimiz olgu güzelliklerin yanında zorlukları, dertleri de beraberinde taşıyor. Öyle ki coğrafyamız kederimizi, dilimizi ve kaderimizi belirliyor böylelikle. Ama yine de hiçbir ahvâl, kader-i İlahîden büyük olmayacaktır.
Mamafih, geçmişe dair ne burkucu özlemler ne de salt gülümseten yaşanmışlıklar yer alıyor. Öykülerde olay örgüsünün daha baskın olduğunu söylesek yanlış olmaz. Öykülerin özünde Anadolu köy insanının samimiyetini, doğallığını ve müstağni duruşuna şahit oluyoruz. Okunmasını tavsiye ederim. Buyurunuz.
İlkay Coşkun
Kültür Çağlayanı Dergisi
Sayı 95, Kasım Aralık 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder