17 Temmuz 2019 Çarşamba

Kardeş Susaması-Edebice Dergi, Sayı 19, Yaz 2019

Kardeş Susaması

İnsanoğlu, ulaşamadığı veya yetersiz kaldığı nimete açlığı ve ihtiyaçlığı daha çok oluyor. Çocukta bu durum daha çok kendini gösteriyor. Çocuklarımızın sahip olmayı istedikleri üzerinden demek istediğim daha doğru algılanacaktır. Cep telefonu mu istiyorlar, ne tür oyuncaklar istiyorlar veya hangi yiyecekleri arzuluyorlar? Afrika’nın bir ülkesinde su kuyusu açılan bir köyde çocukların sevincini, mutluluğunu ekranlardan da olsa şahit oluyoruz. Suriye’de, Yemen’de veya dünyanın birçok yerinde zor durumda hayata tutunmaya çalışan çocukların oyuncağa, çikolataya, şekere sarılmaları, dünyalar kendine verilmiş gibi sevinmeleri düşündürüyor insanı.

Özellikle en temel nimetlere ulaşma durumunda güçlük çeken insanların şükür ve kanaat yönlerinin daha çok geliştiğini gözlemlemekteyiz. Oruç tutularak, fakirlerle, yardım kuruluşlarıyla hemhal olunarak duyarlılıkların arttığını gözlemlediğimiz gibi.

Canlıların, insanların havadan sonra en çok ihtiyaç duyduğu, olmamasında havadan sonra ikinci kısa sürede hayatın kaybedilmesine sebep olan bir nimettir su. Vücudun ihtiyacından sonra çözme ve temizleme özelliği yokluğunda daha çok hissedilendir. Musluklarımızda akarken kıymetini bilmediğimiz daha çok akmadığında kıymetlenendir. Temiz ve içilebilir suya ulaşamayan bir milyardan fazla dünya insanının varlığını unutmamak gerek. Ülkemizde dahi birilerimiz su sıkıntısı yaşarken bir başka birileri de suları boş yere harcar. Bölge bölge suyun aküfer yapısında değişmeler olur. Her geçen gün yer altı suyumuz biraz daha derinlere inmeye hatta kaybolmaya başlar. Göller, akarsular çekilmeye yüz tutar. Bilmeyiz ki güneş de kalmış su, susayınca ne içer?

Gökyüzünde aradığımız yeni dünyaları okyanuslarda, büyük sularda da aramaya devam ediyoruz. Suyu anlatan kaç Kızılderili sözü dinledik? Kaç köylünün elinden soğuk su ikramı aldık? Bahçeler, küçük ve büyük baş hayvanlar suladık. Serçelere, kuşlara avucumuzla su verdiğimizde oldu ya da çeşme başlarında güzel kızlar aradığımız da. Kavgasını da yaptık suyun.

Su medeniyettir. Suyun medeniyetlere, şehirlere katkısı tartışılmaz. İçinden veya kenarından nehirler geçen şehirler o kadar çok ki. Bir çırpıda sayabileceğimiz, Adana’nın ortasından geçen Seyhan. Amasya’nın ortasından geçen Yeşilırmak, Eskişehir’in ortasından geçen Porsuk Çayı, Sivas’ın kenarından geçen Kızılırmak ve daha nice örnekleri diğer ülkelerden de verebiliriz. Su, medeniyetin yanında hidroloji olarak da adlandırılan, birçok yönü olan bir bilimdir ayrıca.

Ellerin, dizlerin, yüreğin su toplaması acının, kederin ve zorluğun bir habercisi değil midir? Dikiler her ağaca, bitkiye nasıl ki can suyu verilir, ölüm anında da bir yudum suyun dudağa, ağza değmesi arzulanır. Soyunan alev banyosunda ki ateşi ferahlatır su. Çöle konan vaha gibi ağustosta ateşlere düşen güneşle savaşan poyraz gibidir. Suyun dinginliği sakinleştirici yönü tedavi yöntemlerinden biri olarak da yerini almıştır.
 
Temizliğin, paklığın sembolü olan su, edebiyatımızda, şiirlerimizde birçok imaj içerisinde kendine yer bulmuştur. Su misali gerçeğine akıyor/ yelelerinden tutup da dizginleyemediğimiz ömür/ kaç şehir kaç can yudumlatıyor. Deli Dumrul’lara su ve köprüler hikâyeler olmuş. ‘Geçme namert köprüsünden, koy aparsan su seni/ Sinme tilki gölgesinde, koy yesin arslan seni’ sözü öyle çok hikâyelere konu olmuş ki. Canlılar, insanlar tarih boyu su ile ünsiyetini hep sürdürmüş. Hz. Nuh’un gemisi, Hz. Musa’nın mucize göstererek Nil’i ikiye ayırması, Hz. Yunus Peygamberin balık içerisinde ki kıssası dimağlarda yerini korumaktadır. ‘Mısır, Nil’in hediyesidir’ diyen Heradot gibi suya ne çok değer yüklenmiştir tarih boyu.

Yeter ki bulandırma suyu / değme derdime/ bakraç bakraç gel gönlüme. Su kaynaklarına, ırmaklara, denizlere yazılmış o kadar çok edebi metin, şiir var ki. Cenap Şahabettin’in ‘Akarsu, ne güzel hayat dersidir/ Küçük engellerin üzerinde köpürür/ Büyüklerin yanından sessizce geçiverir’ sözünde olduğu gibi. Kızılırmak, Yeşilırmak, Tuna gibi nehirler o kadar çok nasiplenmiş ki bu mısralardan. Şimalden doğar içimi ısıtan yel. Sen olup da çağlar Kızılırmak sel.

Su çatlağından yolunu bulur. Suyun suyla kavuştuğu ve karşılaştığı deltalar bereketi ve hareketi imler. Su, ateş gibi kesici alet gibi çok gerekliliğinin yanında fazlalığı felakete de yol açar. Su getirir sel götürür der atalarımız. Suyu akarında olan bir ülkede yaşamak ve hayata böyle davam etmek arzulanır. Suyu görüp balık olan pusu görüp tilki olan insanlar ne kadar sevimsizdir değil mi? Yine su gibi ömrün olsun diyen atalarımız suyun devinimini, suyun uzun ömrünü bize ne güzel anlatmışlar. Su gibi aziz ol. Akan su yosun tutmaz. Acı acıyı keser su sancıyı gibi onlarca anlamdı sözde yer almıştır su.  İnsan vücudunun üçte ikisinin su olduğu söylenir ama nedendir buna inanamayız. Nemrut’un ateşine su taşıyan karınca kıssasıyla duyarlılığı ve yapılması gerekeni ne güzel örnekleriz.

İlkay Coşkun
 
Edebice Dergi
Sayı 19, Yaz 2019
http://edebice.net/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder