Kültürümüzde Evlat
Deyimlerimiz, atasözlerimiz, özlü sözlerimiz öyle zengin ki. Yüzyılların tecrübelerini, yaşanmışlıklarını, insanımızın fıtratı üzerinden mecz edip atasözleri olarak kimlik kazanmıştır. Atasözlerimiz kimi yerde nasihat nüveleri içerse de daha çok tecrübe aktarımı vasfını taşımaktadır. Dilimiz, kültürümüz, dinimiz ve hayat felsefemiz, atasözlerimizi şekillendirmiş, dilimizi ve geleceğimizi etkilemiştir. Bu sözler bize olması gerekenin yanında olması istenmeyen şeyleri de söyler. Atasözlerimiz ve deyimlerimiz ışığında, evlat vasfını ebeveyn gözüyle ele almak istiyorum.
Tasada sırdaş, keyifte yoldaş olması beklenen aile birliğinin başrolünde hep evlatlar vardır. Aile olmak, evdeşi olmaktan daha çok derin ve manalı anlamlar taşır. Ebeveynin, evladı üzerinde bihakkın emeği yanında, çocuğun da ebeveyn üzerinde hakkı vardır. Bu bağlamda alışkanlıklar ve kültür bütünü olan insanın yaşamında ailenin vazgeçilmezliği hep önlerde yerini alır. 1980’lerde “evlerle aramız açılıyor” uyarısında bulunan Cahit Zarifoğlu bu konuya dikkat çekmiyor mu?
Her anne ve baba, evladının konuşacağı, susacağı, duracağı yeri bilmesi ve adabı muaşeret kurallarını uygulamasını ister. Çocukluk, gençlik, evlilik gibi her aşamada ebeveyn olarak etkin olmak ister çoğunlukla. Anne-baba için yaşanabilecek en acı şey evladının kendisinden önce ölümü ve onun zor duruma düşmesidir. Yunus bu duruma şu şekilde ses olmuştur. “Bu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm/ Yiğit iken ölenlere göğ ekini biçmiş gibi” Evlat konusu kültürümüzde daha çok anneyi, ikincil derecede babayı ve varsa kardeşleri içine alan geniş bir konudur. “Çocuk doğur, kız doğur, hamurunu sen yoğur” sözüyle de ebeveyn sorumluluğu en yalın hâliyle hatırlatılıyor. “Ana-baba taht yaptırır, baht yaptırmaz” sözüyle de ebeveynin yapabileceklerinin sınırı çizilmiş adeta.
Atasözlerimizde erkek ve kız evlat özelliklerine göre farklı farklı ele alınmıştır. Evlatların çocuklukları, gençlikleri, evlilikleri, ömürleri elverdiği kadar hayatları atasözlerinde yer bulmuştur. “Baba düşmanı, oğul dostu olmaz” sözü evlada nasihat niteliğindedir. Yüzümüzü güldüren bir başka atasözümüzde; “oğlan oldu gülün oldu, everdin elin oldu, ayırdın komşun oldu” Söylenen bu ifadeler hayatın içinde ve her daim güncelliğini devam ettiren bir gerçeklik olarak önümüzde durmakta. “Oğlumun işi, dağların kışı” diyen atalarımız hangi yaşanmışlıklar üzerine bu sözü söylediler kim bilir?
Kültürümüzde, kız evlatlarının geleceği erkek evlatlardan belki de daha çok önem arz ediyor. Kız çocukları daha çok ilgiye ve korunmaya ihtiyaç duyarlar ve bir o kadar da narindirler. Mesela “kadın, kocasının ayağının çırağı, ana-babasının başının sarığıdır” sözündeki ebeveyn sevgisi, ince, latif ve karşılaştırmalı olarak ne güzel anlatılmış. Yine günümüzde de güncelliğini devam ettiren “kız evi umut evi, oğlan evi unut evi” sözü, kız evlada duyulan umudu pekiştirmektedir. Başka bir sözde “kızını kız iken övme, gelin iken öv, gelin iken övme, kucağı çocuklu iken öv” sözüyle tedbir ve beklenti bir nevi çerçevelendirilmiştir. Belki de bunların en can alıcı olanı, en dikkat çekeni “kavgalı eve kız verilmez” sözüdür. Kültürümüzde dengeyi, hakkı gözetmek esastır. Doğruya ve güzele istikamet çizilir. Kendi evladı da olsa “at çeken almaz, eşek çekene varmaz” türünden eleştirileri de yapmaktan çekinmemişlerdir.
Çocuklar arasında kardeşlik ilişkileri de atasözlerimizde bolca yer bulmuştur. “Kardeşin kardeşe düşmanlığı, karşıdan düşman çıkıncaya kadardır” sözü kardeş kıymetinin özetidir adeta. “Var günün yoku, yok gününün hazinesidir” diyen atalarımız kardeşe sitemde de bulunur. “Vardı yağım balım, gelirdi kardeşlerim. Tükendi yağım balım gelmiyor kardeşlerim” atasözü diğer bir sitemli sözdür. Sonuçta “kardeş kardeştir ama minci parayla” Tarihin her döneminde sıkıntılar, hüzünler, acılar yaşanmış ve yaşanmaktadır. İnsanoğlunun olumsuzluklardan kaçışı imkânsız olmasa da zor maalesef. “Olursa bir şikâyetin ölümden olsun” diyen Cahit Sıtkı Tarancı’nın mısralarındaki temenniler gibi olmuyor maalesef hayat.
Eskiye nazaran çocukların eğitiminde çevrenin, internetin ve medyanın gücü ailenin yanında çok güç kazanmış gözüküyor. Böyle dahi olsa ailenin önemini ne küçümseyebiliriz ne de sorgulanabilir. Hani demişler ya “bu kadar laf ediyorsun, doğru da söylüyorsun ama papaz yüz dolar veriyor” diye. Ne acıdır ki bugünkü durum böyle.
Sonuçta evlatlar, ebeveynlerini taklit ederler. Kültürünü, terbiyesini öncelikli olarak ailelerinden alırlar. “Ağaca çıkan keçinin, dala bakan oğlağı olur” sözündeki gibi benzeşme ve çekme hâlidir bu. Özellikle büyük ailenin birlik cehdiyle hareket etmesi, dışarıdan gelebilecek kötülüklerin karşısında bir zırh görevi yapacaktır. Ailenin, kardeşlerin her şartta bir arada olmaları, yokluğu varlığa çeviren bir güç olacaktır. Ailenin geleceğini oluşturacak çocuklar, ne kadar paraya, makama sahip olurlarsa olsunlar anne-baba için öncelikli olarak evlattır ve kardeşlerin birlikteliğidir.
İlkay CoşkunKültür Çağlayanı Dergisi
rahmetten bigâne nadandır yola
istikamet şaşar çılga incinir
kendini bilmeyen yaramaz kula
güneş değse bile gölge incinir
taranır her yerde meskûn alanlar
avın arar dağı taşı talanlar
ne hâle düşüyor zorda kalanlar
feryattan figandan bölge incinir
bereket kısmet kesilir hâl böyle
gül açmaz bülbül de konmaz dal böyle
acı poyraz savrulurken yel böyle
rüzgâr esse dahi dalga incinir
Kimi boş işlerle kafayı yorar
Kimi kafasında hayaller kurar
Kimi de kendine belalar arar
Nasihat eyleyen bilge incinir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder