Yazma Dürtüsü
Tabiatı, çevreyi, dünyayı, canlı ve cansız varlıkları soyut ve somut halleriyle gözlem altında bulunduran insan, içe doğma, feyiz ve sezgi hallerini de yaşar. Bu halleri yazıya döken yazar, şair, derlemeci, araştırmacı gibi isimlerle adlandırılır. Bu dış alımları süzüp içvarlığında şekillendirip yazıya dökme halidir yaşanılan. Dürtü ve tetiklemeyle harekete geçen bu durum elle tutulur hale gelir. Nesiller arası kültür ve maziye yönelik yaşanmış hadiseler illaki yazılmaya ihtiyaç duyar.
Birikmek ve biriktirmek daha çok ve esaslı yazılar yazdırır yazara. Dolup taşmanın yazmada ki hal-i pürmelâlidir. Okumalarla, hissetme ve dokunmalarla, gözlemlemelerle bu doluluk haline ulaşılır. Kozalanarak çoğalma halidir bu. Doğum hali gibi. Kabuk değiştirme hali gibi vurucu hamlesini yazı ile yapar.
Dile, düş gördürme haliyle kaleme döker yazar ve şair. Melih Cevdet Anday’ın ‘Rahatı Kaçan Ağaç’ şiirinin son dörtlüğünde ‘ona bir kitap vereceğim/ rahatını kaçırmak için/ bir öğrenegörsün aşkı/ ağacı o vakit seyredin/ mısrasın da olduğu gibi düşü yaşatır hep.
Yaşanmışlıklar, mistik ve büyülü yan gibi unsurlar yazarı semboller ve imgelerle mücehhez halde ürün inşasında buldurur. Yazma ortamının, altyapısının sağlanmasının bir şartı da son kertede yalnızlık, tek başınalık halini sağlayabilmekte yatıyor. Yalnızlık hali daha çok kendi içinde yaşamayı, daha çok duyumsamayı ve yazıya dökmeği kolaylıyor. Yalnızlık ve özleşme hali yazmayla buluşuyor.
Yoğun bir emek, birçok şeyde olduğu gibi yazmanın da çatısı hükmündedir. Yazmadaki süreğen anlayış, emek ve yazmayı tetikleyen ilham kıvılcımının bir araya gelmesi şeklinde ele alınmaktadır. Bu kavuşmadan sonra vücut bulan ürüne göre yazarların ayrı ayrı biçemleri kendini gösterir.
Burada bilindik ifadelerle kitabın ehemmiyetini, önemini tekrarını yapmayacağım ama yazarın ve şairin kalıcılığa, berceste ürünlere kendini şartlandırmasını Necip Fazıl ‘Yeni bir görüş ve duyuş mimarisinin toprak üstünde sarayını kuracak tek vasıta kitaptır’ sözü üzerinden bu vurguyu pekâlâ görebiliriz.
Düşünen, okuyan, yazan insan daha çok dışını bezemekten geri kalıyor. Maddi anlamda dışını süslemeyi, bezemeyi gereksiz ve anlamsız da bulabiliyor yazar. İç dünyasının düzeniyle hemhal olduğu için dış dünyasında hep bir eksiklikler gözlenebiliyor. İstisnalar dışındaki bu hal yazarın aile hayatında, para ve imkânlara ulaşma hayatında yetersizliklere sebebiyet verebiliyor.
Yazma eyleminden önce çaba, okuma, arama, arınma, sezgi, aşk gibi birçok yardımcı öğe gerekiyor. ‘Yıldızları da güneşleri de devindiren aşktır’ diyen Dante’nin sözünde ki aşk faktörünü önemsemek ve göz önünde bulundurmak ayrıca gerekiyor. Aklın kılavuzluğunda yol alan yazar ve aklın kılavuzluğunu örseleyen şair bu istikamette yolunu almaya devam ediyor.
İlkay Coşkun
Edebice Dergisi
Sayı 25, Kış 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder