21. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi - İlkay Coşkun
Eşim Vildan Poyraz Coşkun ve ben İlkay Coşkun'un da yer aldığı “21. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi (İlk 20 Yıl)” okurlarıyla buluştu. Şair Yazar Oya Gündüz Aksu’nun yıllardır üzerinde büyük bir emek harcayarak çalıştığı müthiş bir proje. “21. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi (İlk 20 Yıl)” iki cilt halinde (toplam 1278 sayfa) Editörlüğünü Hatice Eğilmez Kaya’nın yaptığı bu antolojide kimileri aramızda olmayan 604 şairimize yer verdi Oya Gündüz Aksu. Çoğunluğu Oya Gündüz Aksu tarafından seçilmiş şiirlerin yanında her şairin bir de güncel bir biyografisi yer almakta eserde.
Kitap, iki cilt halinde satışa sunulmuştur. Akdoğan Yayınevi sitesinden kargo ücreti yayınevine ait olmak üzere sipariş edilebilir. Ayrıca Trendyol’dan aşağıdaki bağlantıyı kullanarak sipariş edilebilir.
Deodorantlı Beyler ve Bayanlar
dünya hâli işte
afilli son moda çarli papyonlar
takım elbiseler jilet gibi o biçim
ağdalı, permalı yerine göre mavi boyalı
uçuk kaçık gözetmenler sırasınca
atmosfer nefes darlığı çekerken
deodorantlı beyler ve
bayanlar hiç çekilmiyor
bir de üstüne delindi zaten ozon
deyip geçenler
tohum olamayan domatesler
soysuz fasulyeler pişer tencerede
kimin umurunda
ekşimeyen yoğurt hikmet değilse
bütün suç İsrail’de midir?
ah bu kurallar ah
gelişi güzel üst baş aramalar
olası d vitamini eksikliği
başa bela kolesterol
gizli şekere, asabi tansiyona ne demeli
sigara içilen caddelerden
sağlıklı nesiller geçsin isteniyor
bu yüzden kaç çocuk umutsuz doğuyor
bir o kadar da can veriliyor acıyla
güzellerin yüzleri eskimiyor mu?
küfür ne geziyor kızların ağızlarında
küpeli, damla sakızlı erkekler mi bizim?
dövme üzerine dövme, tanınmıyor yüzleri
yine de haklarını yemeyelim
vatan ve bayrak diyenleri de var elbet
şikâyet besbelli baş ağrıtan
kırk yaş üstü sendromu belli ki
mevzular bu kadar derinken
yapayından serzenişler
gündemi meşgul edişler
İlkay Coşkun
19.08.2017
+Uç /Kitap Yurdu Yayınları / 2020
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Tekkalemaç
ömür ile tükenen her bir yol
bumerang gibi serde başıboş
aklını başına alan hayallerinle
dünya nöbetine çarçabuk tutunup
maçla oyalanan ağlak çocuk
afrika’dan başka acıkanlar da varmış
cepheden gelen bitkin asker misali
umut bağladığın hayat bil ki çıplak
az cennet ama çok çeldirici
yalınkılıç maç vakti şimdi
dert ortağı olduğun zifiri gecede
önünden çekilip arkasından itelenen
yüreğince ıslattığın h/avluların
kiminde asıl dert kiminde eğreti
tek maç özeti kalacak yarına
devinip akar ezberletilen hikâyeler
ya sebil ya maksem ya da usâre
hayata kondurulan düşlerin kadar
gökyüzü sarılı, yıldızlar karışık
tek kale maç dünyada yaptığımız
huruç hâli doğmadan gönüle
güzellikler içre, zinde ve mutmain
bak ne diyorum anla artık iki gözüm
suskun ve kederli olduğumdan
tek kale maç var, hissiyatımdan anla
göz ucuyla değil yürek demiyle
seslere şarkılar uladığımız zamanlar
seninle gel tekkalemaç yapalım çocuk
koşmaktan tasarruf, kaleden tasarruf
adamlıktan değil ama adamdan tasarruf
arzularınca uçurtmalandır artık göğü
bahar sabahına uyandığın gibi
düşmek kolay, kalkmayı öğren asıl
yaraları azar azar azlandırıp
tek başına maçlar kazan ey çocuk!
İlkay Coşkun
12.05.2019
+Uç /Kitap Yurdu Yayınları / 2020
-------------------------------------------------------------------------------------------------
esmer çocuk
deniz görmemiş bozkırın çocuklarıyız biz
nereden bilelim balığın çeşidini, denizde kulacın nasıl atıldığını
kuzukulağı, kenger, çakır tikeni sarmışken çevremizi
nerden bilelim ayın yakamozunu, denizin yosun kokusunu
kevenlerin arasında kurumuşken ummanlarımız
nereden bilelim uzun saçlı deniz kızı masalını
bizim dağlarımızdan yayılır taze kekik ve nane kokuları
henüz kabuk bağlamamış yaralar taşırken bağrımızda
dingindir bakışlarımız, sevdalarımız bizim tekpare
göksemamız açık, düğün ve bayramlarda oynar çocuklarımız
esmerliğimiz yazın tarlalardan, kışın soğuklardan gelir
sinmiş acı boynumuza, boşuna değil ağlamaklığımız
ne eşkıyalığı biliriz ne de sokaklardaki çığırtkanlığı
türkülerdedir hüzünlerimiz, isyanımız ağıtlarımızda
batıdadır deniz, batıdadır kızaran güneş,
batıdadır bronz kızlar
doğudayız biz, sert esen rüzgarın soğuk kucağında
bizler, dalından hiç portakal yememiş nesillerin
deniz görmemiş bozkırın
ve ağlayan coğrafyanın çocuklarıyız
İlkay Coşkun
Bimola – Şiir Vakti Yayınları- Kayseri-2017
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Can Kertiği Kadın
kadın, ıslak tenini asmıştı ipe
yaşanmışlıkları serdi güneşe
mintanı göyneği entarisi fanilası dizili
gözyaşlarını buharlaştırdı gizlice
büzüş büzüş teninde sıktıkça sıkıyor bileziği
erkeğin eğnine dar kançanağı gözleri
kırılgandı kadın
soğukla yoğrulmuş bedeniyle
cengi oynanan, nara atılan sokaklarda
sunağında saklı gül kurusu yalnızlığıyla
delişmen bir sessizliğe büründü
platonik sevişmeler gözönünde
evin içinde iki yalnızlık
dost bildiğini uyutup
kayboldu çoktan yıldızları
set kurdu gözlerine pervaz
hücrelerinde hicran yaşları
neler götürdü kendinden sessizce
çarmıha gerilmiş hüznün elinde
tastamam huzursuzlukta yüreği
yanağında bıçak kesiği bir çizik
ur gibi sarılı gövdesine
koca bir virüs kaynağı
ölümlerde ısmarlandı şimdiden
acının mahpusluğunda hüzün yanığı
bitimsiz çığlıklarıyla kapana geldi sızı
teyellenen bedeni zikzaklarda artık
her yanında ayrı bir dişağrısı
çivi batığı, düşman başı yalnızlık
gerisin geri hayat yeniği
mayın tarlasının tam ortasında
kaynağını bulamayan ırmak misali
döne döne öptüğü ellerinde
yarını zehirleyen bir adamın kadehiydi
yalpalayarak akıttı ömrünü
ölüm bu yüzden hep geceydi
asılı kaldı baygın yalnızlık
onca işçi onca çırak yok artık
naçar döllerin avuntusunda
kanattı suyunu bilinç altı bekaretiyle
dudak büküğünde gülüşü çıplak
rakıdan batıktı erkeği
kırılgandı kadın
bitmiş bir umudun haykırışı eşliğinde
peşine düştü düş kurgusunun
elinin hışmıyla kopardı mavisini
kumların sıcaklığında sararan denizin
oya yapıp ördü örümceğini
küpe yırtığı kulağında
ruhunun kalıbını çıkardı adam
soyundu ne varsa çaresizce
üç vakitten fazla sustu dilini
pişmanlıkla söyleştiği her bakışında
saçları dağınık, masum ve pejmürde
aşk kızgın sana, sevmeye dahi öpmeye
ne çok özlem duydu kucaklaşacak kolların
kör kuyularda yıkanırken gömleğin
bir asır kaybedişin sırtında hikayesi
törelerin topal yavukluları cenk meydanında
aynı karanlığı içtiğin testi eşkıyanın elinde
ölmek güzel görünebilir gecelerde
özgürlüklerin ateşe verilmesinin ardından
nodül gibi oturur gözlerine yorgunluk
dibe vuruşu dipsiz duruşu suskunluğunda
sen gel kılıç çekip dur azraile
yada giy gelinliği erkeğine..
İlkay Coşkun
20.08.2012
Bilonsa – Şiir Vakti Yayınları, Kayseri 2012



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder