İlkay Coşkun'un "+Uç" Kitabı: Özgün Bir Şiir Sesi
Şiir,
edebiyatın en eski ve en evrensel türlerinden biridir. Tam bir tanımının
yapılması güç olsa da, genellikle "şiir yürek sesidir" ifadesiyle
özetlenir. Bu ifade, şiirin şairin iç dünyasından gelen, duygu ve düşüncelerini
yansıtan bir ifade biçimi olduğunu vurgular.
Her
şairin kendine özgü bir dünyası ve tarzı vardır. Bu nedenle, şiirler de
şairlerin kişiliklerini ve bakış açılarını yansıtır. Şiir, şairin duygularını,
düşüncelerini, hayallerini, umutlarını ve hayal kırıklıklarını ifade eder. Şiir
aracılığıyla şair, okuyucuyla duygusal bir bağ kurar ve ona kendi dünyasını
açar.
Şiirin
yürek sesi olduğunu ifade edenler, şiirin insan ruhuna hitap ettiğini ve onu
etkileme gücüne sahip olduğunu savunur. Şiir, okuyucunun duygularını harekete
geçirir, onu düşündürür, ona farklı bakış açıları kazandırır. Şiir, okuyucuyu
farklı dünyalara götürür ve ona yeni deneyimler yaşatır.
Şiir,
edebiyatın en önemli türlerinden biridir. Şiir yoluyla şairler, kendi iç
dünyalarını ve duygularını ifade eder, okuyucularla duygusal bir bağ kurar ve
onlara farklı bakış açıları kazandırır.
Şiir,
geçmişte ölçülü ve kafiyeli sözlerle sınırlı bir tanıma sahipken, günümüzde çok
çeşitli tarzlarda şiirler ortaya çıkmaktadır. Şekil, kalıp, form, teknik gibi
unsurların değişmesiyle birlikte, şiiri sınıflandırmak veya değerlendirmek
giderek zorlaşmıştır. Bu nedenle, "bu şiirdir, bu değildir" gibi
kategorik değerlendirmelerden kaçınılmalıdır.
Coşkun'un
"+Uç" kitabı, şairin 2005-2020 yılları arasında yazdığı şiirlerden
oluşan bir seçkidir. Kitap, Gözde, Gaye, Vefa, Hüzün, Vatan, Tekerrür ve
Küçürek olmak üzere yedi bölümden oluşuyor.
Kitapta
yer alan şiirler, şairin iç dünyasının zenginliğini ve derinliğini yansıtıyor.
Coşkun, şiirlerinde aşkı, hüznü, umudu, hayal kırıklığını, inancı ve mücadeleyi
içten bir dille anlatıyor.
İlkay
Coşkun'un şiirleri, geleneksel kalıplardan uzaklaşarak çağdaş bir perspektife
sahip gibi görünüyor. Eserlerinde dilin özgürce kullanılması, duyguların ve
düşüncelerin sınırları zorlaması, onun şiir anlayışının öne çıkan özellikleri
arasında yer alabilir. Aynı zamanda, kitaptaki şiirlerdeki tematik çeşitlilik
ve anlam derinliği de dikkat çekicidir.
Coşkun'un
eserleri, klasik kalıpları reddetmesi ve dilin sınırlarını zorlaması bakımından
çağdaş şiirin örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Ancak, her
okuyucunun bu eserlere farklı bir bakış açısıyla yaklaşabileceği
unutulmamalıdır. Şiir, nihayetinde her okur için kişisel bir deneyimdir ve
herkes farklı yorumlar çıkarabilir. Bu bağlamda, İlkay Coşkun'un "Uç"
kitabı, çağdaş şiirin zenginliklerini keşfetmek isteyen okuyucular için ilgi
çekici olabilir.
İlkay
Coşkun'un "+Uç" adlı kitabı, şairin beşinci şiir kitabı olarak
karşımıza çıkıyor. Önceki eserleri şunlardır: "Yüreğimden Süzülen
Nağmeler" (Gündüz Yayınları, 2008), "Düş Yolcusu" (Antik
Yayınları-Şiir, 2011), "Bilonsa" (Şiir Vakti Yayınları-Şiir, 2012) ve
"Bimola" (Şiir Vakti Yayınları-Şiir, 2017). Ayrıca, deneme türünde
iki kitabı daha bulunmaktadır: "Kahve Bahane" (Vilayet Yayınları,
2018) ve "İç Hatlar" (KDY Yayınları, 2020).
Şair İlkay Coşkun'un "+Uç" kitabı, benzersiz bir soluksuzlukla
okuyucularını karşılıyor. Bu kez, Coşkun'un eserlerinde farklı bir tarzın ve
sesin izlerini bulduk, eserlerinde hikemi bir dokunuşun etkisiyle
karşılaşıyoruz. Şair, "İnsan Denen Şey" adlı şiirinde ifade ettiği
gibi, şiirle tanıştığı günden beri farklı bir mücadele içinde bulunuyor. Bu
mücadele, zaman zaman hayatın acımasız yüzü ve adaletsizliğiyle şekillenirken,
bazen sevgilinin duyarsızlığı, vuslatın zorlu yolları ve geçip giden zamanla,
elbette ki unutulmayan anılarla belirginleşiyor. Coşkun, eserinde coşkulu bir
lirizmi zaman zaman hikemi bir nefesle birleştirerek, didaktik bir tona
bulaşmadan, sakin akan nehirler gibi mecrasına doğru yol alıyor.
İlkay
Coşkun, şiirlerini belirlediği özgün bir poetika çerçevesinde inşa etmektedir.
Ona göre, şiir dilin sanatsal, sezgisel, matematiksel ve müziksel
güzellikleriyle bir anlatımı süsleyerek sunma eylemidir. Şiir, kültür ve sanat
dünyasında adeta bedeni ayakta tutan bir can damarıdır. Dilin estetik, incelik,
derinlik ve güzellik boyutlarını işaret eden şiir, kültür ve sanatı bu
özellikleriyle zenginleştirir. Coşkun'a göre, şiir, kimliksiz düşlerin
gölgelerle buluştuğu bir alanı ifade ediyor.
Şair,
şiiri hayalin ve ilhamın birleşimi olarak görüyor ve şiir yazarken kelimelere
adeta kendi iç dünyasında bir dans ettirme gayretindedir. Coşkun'un şiirleri,
doğallık, saflık ve içtenlikleriyle birlikte izleyiciyi şaşırtabilme
kapasitesine de sahiptir.
İlkay
Coşkun'a göre iyi bir şiir, dünyanın geniş yükünü kucaklayan bir kümeyi andırıyor.
Gerçekliği kucakladığı kadar aykırı ve farklı olma özelliğine sahiptir.
Coşkun'un ifadesiyle, iyi bir şiir, çeşitli gerçeklikleri, farklılıkları içinde
barındırarak okuyucuya zengin bir deneyim sunuyor.
Kitabın
ilk bölümü olan "Gözde", içinde 11 şiiri barındırmaktadır. Bu
bölümdeki şiirlerde, geleneksel öğeler hem şekil hem de ses açısından belirgin
bir şekilde kendini göstermektedir. "Gözlesem Seni" şiiri, bu geleneksel
etkileri taşıyan örneklerden biridir. Şair, bu şiirde on bir hece ölçüsüyle
yazılmış ve adeta Halk Şiiri ile Divan Şiiri unsurlarını birleştiren bir tarzı
benimsemiştir.
Şiirin
şu mısraları, geleneksel ölçü ve dilin etkileyici bir şekilde kullanıldığını
göstermektedir:
"Özümün
çerağı bengi ile doldu
Şad
gönüle yeğin berhudar oldu
Bezeklediğim
ufuk gülen yoldu
Gözlerden
gözlere gizlesem seni."
Bu
mısralarda, on bir hece ölçüsüne uygun olarak kurulan dize yapıları ve kafiye
düzeni, geleneksel Türk şiir geleneğine göndermeler yapıyor. Aynı zamanda,
Divan Şiiri'nin inceliklerini ve nazım birimlerini çağrıştıran bir dil
kullanılarak, şiire özgün bir estetik katıyor. Şair, geleneksel ve modern
unsurları birleştirerek, kendi özgün poetikasını bu şiirinde başarılı bir
şekilde yansıtıyor.
İlkay
Coşkun, şiirin özünde duyguların ön planda olduğuna inanan bir şairdir. Ona
göre, hissiyat, şiirin temelini oluşturur ve bu duygular, umudu taşır, zamana
mürekkebini döker. Bu nedenle, yüzyıllar öncesinde yazılmış şiirlerin, zamanla
tarihsel bir değer kazanmasının ardında bu derin hissiyatın etkisi büyüktür.
Coşkun, şairlerin eserlerini okurken hissettikleri ve hissettirdikleri
duyguların, zaman ve mekân aşan bir güce sahip olduğuna inanıyor.
Şair,
bu kadim şiirleri, geçmişten günümüze uzanan bu zaman diliminde, yine bu
hissiyat penceresinden değerlendirip kritiğini yapmanın ayrı bir heyecan
uyandırdığını ifade ediyor. Coşkun'un bu bakış açısı, şiirin evrenselliğine
vurgu yapıyor ve duygu dolu sözlerin, insanlığın ortak paydasında buluştuğunu
düşünüyor.
Kadim
şiir geleneğini yaşadığımız çağda hissetmek ve çağdaş bir bakış açısıyla
değerlendirmek, şair için ayrı bir anlam taşıyor. Bu yaklaşım, geçmişten gelen
mirası korumanın yanı sıra, bu mirası günümüz duyarlılıklarıyla yeniden
yorumlama ve zenginleştirme arzusunu yansıtıyor. İlkay Coşkun'un bu duygusal
zenginlikle bezenmiş bakış açısı, şiirin zaman içindeki etkileşimini ve
evrimini anlamaya olan tutkusunu gösteriyor.
Gaye
isimli ikinci bölümde, İlkay Coşkun'un kaleminden çıkan 11 şiir, duygu yüklü ve
derin bir içeriğe sahiptir. Bu bölümde dikkat çeken şiirlerden biri, "Her
Yağmur Ertesi"dir. Şiirin bazı mısraları, özellikle şu dizeler üzerinden
incelendiğinde, Coşkun'un anlatımındaki derinlik ve çağrışımlar göze çarpıyor:
"çocukluk gonca gül derler / sonraki her yaş diken kalacak." Bu
mısralar, çocukluğun masumiyetini ve güzelliğini temsil eden bir gonca gül
metaforunu, yaşamın ilerleyişiyle birlikte karşılaşılan zorlukları ifade eden
bir dikenle bağdaştırarak güçlü bir kontrast oluşturuyor.
Bu
bölümdeki bir diğer etkileyici şiir ise "Tek Kale Maç"tır. Şiirde,
çocukluğun masumiyeti ile günümüz acımasız gerçekleri arasında kurulan bir
karşıtlık, okuyucunun duygusal bir yolculuğa çıkmasına sebep oluyor. Şair, şu
dizelerle çocukluk anılarını çağrıştırırken aynı zamanda acı bir gerçekle
yüzleşmeyi de öne çıkarıyor: "Göz ucuyla değil yürek demiyle / seslere
şarkılar uladığımız zamanlar / seninle gel tekkalemaç yapalım çocuk / koşmaktan
tasarruf, kaleden tasarruf / Adamlıktan değil ama adamdan tasarruf..." Bu
mısralar, masumiyetin kaybı ve gerçeklerle yüzleşme sürecini ironik bir dille
ifade ederek, şairin içsel bir derinlikle konuyu işlediğini gösteriyor.
İlkay
Coşkun'un bu bölümdeki şiirleri, duygusal bir yoğunluk ve dilin incelikleriyle
okuyucuya dokunan örnekler olarak öne çıkıyor.
İlkay
Coşkun, şiirlerinde insanın temel duygu ve düşüncelerine odaklanmayı tercih
eden bir şairdir. Ancak, sıradan ifade biçimlerinden kaçınarak, soyut ve somut
çağrışımları bir araya getiriyor. Ona göre, şiirin doğası içinde bulunan bu
öğeler, şiiri sıradanlıktan ve tekdüzelikten kurtararak, okuyucunun deneyimini
zenginleştiriyor.
Coşkun,
eserlerinde dikkat çekici bir dil kullanıyor ve geleneksel kalıplardan
uzaklaşarak, şiirin özgürlüğünü vurguluyor. Soyut ve somut unsurları
birleştirerek, okuyucuya farklı düşünsel katmanlara açılan bir kapı sunuyor.
Şiirin, duygu ve düşüncelerin yanı sıra soyut kavramları da içerebileceğine
inanıyor. Bununla birlikte, Coşkun, okuyucuya herhangi bir şeyi dikte etmemeye
özen gösteriyor. Şiirlerinde, okura özgürce düşünme ve hissetme alanı
bırakılması gerektiğini savunuyor. Şairin ve şiirin başarısının, bu özgürlüğü
koruma yeteneğinde yattığına inanıyor.
Bu
anlayışıyla, İlkay Coşkun'un okur kitlesi belirli bir görüş veya düşünce
kalıpları içinde sıkışmamıştır. Tam tersine, tüm şiir severleri kucaklamaya
çalışan bir yaklaşım sergiliyor. Şiirlerindeki evrensellik ve çeşitlilik,
farklı okuyucu gruplarının kendilerini ifade edebilecekleri bir alan sunuyor
böylece onun eserleri geniş bir kitle tarafından takdir edilebilir durumdadır.
Üçüncü
bölümün adını taşıyan "Vefa" kavramı, İlkay Coşkun'un eserlerinde
önemli bir tema olarak işlenmiştir. Bu bölüm, şairin çocukluk anılarına,
yaşadığı şehirlere ve özellikle de vefa duygusuna odaklanmaktadır. Bahattin
Karakoç’a ithafen yazılmış olan “Türkmen Derviş” şiiriyle başlayan bu bölüm,
şairin geçmişine duyduğu vefa duygusunu ve bu duyguyla ilişkilendirdiği
şehirleri konu ediniyor.
"Alçak
Uçuş" şiiri, bu bölümde öne çıkan eserlerden biridir ve özellikle Kudüs'e
yönelik vefa ve duygu yüklü bir yaklaşım sergiliyor. Şair, şiirin bir bölümünde
şu ifadelere yer veriyor:
“Mekke’nin
fetih sabahı güneşiyle uyandık
Burçlarına
özgür güvercinler konsun Aksanın
Adına
Ebabil de, Selahaddin de, sapan de, taş de
Yeter
ki Çin Seddi misali uzun olsun firavun korkuları
Siyonist’e
alçaktan uçuşlarımızı göster artık Allah’ım.”
Bu
dizelerde, Mekke'nin fetih sabahına yapılan vurgu, tarihi bir zaferin coşkusunu
ve vefa duygusunu ifade ediyor. Aynı zamanda, Kudüs'e yönelik özgür
güvercinlerin konması, şehre olan sevgi ve vefa duygusunu sembolize ediyor.
Ebabil, Selahaddin, sapan ve taş gibi kavramlar, tarih boyunca Kudüs'ün
savunulmasında ve hatırlanmasında rol oynayan unsurları temsil ediyor. Çin
Seddi metaforu ise firavun korkularının uzun süre devam etmesine atıfta
bulunarak, geçmişin izlerinin hala hissedildiğini vurguluyor.
Şair,
Siyonist'e karşı yapılan alçak uçuşların gösterilmesini dile getirerek, vefa
duygusunu ve geçmişe karşı sorumluluğu ön plana çıkarıyor. Bu şiir, tarihi ve
kültürel bağlamda zengin bir içerikle, şairin vefa temalı eserlerinin önemli
bir örneğini sunuyor.
İlkay
Coşkun, genelde geniş kitlelere hitap etmeyi amaçlasa da, bazı konularda kendi
düşünce ve tepkilerini açıkça ifade etmekten kaçınmıyor. Kendisini bu
coğrafyanın bir parçası ve ülkesinin bir vatandaşı olarak gören şair, toplumun
inanç ve değerleriyle uyumlu bir muhalif duruş sergiliyor. Bu duruş,
haksızlığa, zulme, baskıya ve başıboşluğa karşı çıkma bilinciyle şekilleniyor.
Coşkun,
ülkesindeki darbelerle ilgili çekincelerini saklamıyor ve demokrasiye yapılan
her türlü müdahaleye karşı duruyor. 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi kritik dönemlere
dair şiirleriyle, toplumu bilinçlendirme ve bu tür olaylara karşı duruşunu net
bir şekilde ortaya koyma çabasını sürdürüyor.
Şair,
susturulmuş mabetler ve işgal edilmiş İslam toprakları gibi konularda da sesini
yükseltiyor. Ayasofya ve Kudüs temalı şiirleriyle, özgürlük ve adalet
taleplerini dile getiriyor. İsrail'in zulmüne karşı Mavi Marmara ve Filistin
gibi konulara da şiirlerinde yer veriyor. Bu eserlerinde, insan haklarına,
özgürlüğe ve adalete vurgu yaparak, toplumu bu meselelere duyarlı olmaya çağırıyor.
İlkay
Coşkun'un bu konulardaki duyarlılığı ve şairane ifadesi, toplumsal
sorumluluğunu bilen ve şiirini bu sorumluluk doğrultusunda şekillendiren bir
sanatçının duruşunu yansıtıyor.
İlkay
Coşkun'un "Hüzün" adını taşıyan bölümü, şairin duygusal derinliğini
ve insan psikolojisine dair çeşitli yönleri işleme arzusunu yansıtan bir
zenginliğe sahiptir. Hüzün, şiirin temel taşlarından biri olarak kabul edilir,
çünkü insan yaşamının kaçınılmaz bir parçası olan melankoli ve duygusal
yoğunluk, şairin eserlerini şekillendirir.
"Deodorantlı
Beyler ve Bayanlar" şiiri, Coşkun'un çağa ve topluma dair ironik bir
eleştiri getirdiği örneklerden biridir. Şair, çağın insanlarının
vurdumduymazlığına dikkat çekerken, "atmosfer nefes darlığı çekerken /
deodorantlı beyler ve bayanlar hiç çekilmiyor" mısralarıyla çağa ve
insanların tutumlarına bir ayna tutuyor. Bu ifadeler, çevresel sorunlara
duyarsızlığı ve günlük yaşamın yüzeyselliğini vurguluyor.
Şair,
toplumsal eleştirilerini mizahi bir üslupla sürdürerek, "tohum olamayan
domatesler / soysuz fasulyeler pişer tencerede / kimin umurunda / ekşimeyen
yoğurt hikmet değilse / bütün suç İsrail’de midir?" şeklindeki dizelerle
ironik bir soru ortaya koyuyor. Bu soru, şairin toplumsal meselelere dair
eleştirel bakışını ve bu sorunlara dikkat çekme amacını yansıtıyor.
Coşkun,
bu şiirinde hem çağın yüzeyselliğini hem de insanların çevresel sorunlara karşı
duyarsızlığını eleştirmekte, bu eleştirileri ironi ve mizahla harmanlayarak
okuyucunun düşünmesini ve sorgulamasını sağlamaktadır.
İlkay
Coşkun, şiirlerinde genellikle akıcı ve yalın bir dil kullanarak ifade gücünü
öne çıkarıyor. Onun gözünde, dil bir toplumun uygarlık inşasının temel taşıdır.
Dil, bilimden medeniyete, kültürden iletişime kadar her şeyin temelidir. Güçlü
bir dil, toplumların gelişimini ve rekabet gücünü etkiler. Dilin gücü ne kadar
fazlaysa, iletişim o kadar sağlam temeller üzerine oturur. Coşkun'a göre dil,
rekabetin ve gücün önemli bir unsuru olarak kabul edilir.
Şairin
eserlerinde, sadece imgelerden oluşan sanal bir söylem bulunmuyor. Coşkun,
kelimelerin hem zahiri hem de batın anlamlarını birleştirerek, derdini
anlatmanın yanı sıra okura şiirin tadını yaşatmayı hedefliyor. Şiirlerinde
anlam katmanları arasında gezinirken, okuyucunun duygu dünyasını
zenginleştirmeyi ve düşündürmeyi amaçlıyor.
Coşkun'a
göre bir şiir, yazıldıktan sonra okura aittir. Okurun, şiirdeki anlamı kendi
bakış açısına ve deneyimine göre yorumlaması önemlidir. Şair, eserlerini keskin
düşünce sınırlarına hapsetmiyor; aksine, okuyucunun özgür iradesini kullanarak
kendi dünyasında anlamlandırmasını teşvik ediyor. Şairin esas çabası, şiirin bir
ucunu her zaman açık bırakarak okurun özgürce keşfetmesine olanak tanımaktır.
İlkay
Coşkun'un +Uç kitabındaki "Tekerrür" bölümü, altı farklı şiirle
okuyucuya sesleniyor. "Tekerrür" isimli şiir, dikkat çekici bir
açılışla, sanki daha önce verilmiş bir cevabı yansıtıyor. Şiirin şu mısraları,
yaşanan hayatın kırık dökük yanlarını vurgulayarak bir tekrar döngüsüne işaret
ediyor: "eğri büğrü yaşadığımız / tekerrür hayatı / gün gelecek gerçeği /
dikecek başımıza / alacağı emanet / bizdedir nasıl olsa."
"İncinir"
isimli diğer şiirde, hece vezniyle yazılmış etkileyici bir eser karşımıza çıkıyor.
Şiirin ilk kıtasındaki dizeler, özellikle dikkat çekicidir: "rahmetten
bigâne nadandır yola / istikamet şaşar çılga incinir / kendini bilmeyen yaramaz
kula / güneş değse bile gölge incinir." Bu kısımda, şairin bir cevap verir
gibi hissettiren ifadeler kullanarak, Abdurrahim Karakoç'a atıfta bulunduğu
söylenebilir.
"İncinir"
şiiri, güçlü bir söylem ve çarpıcı imgelem kullanarak, insanın içsel hallerini,
kırılganlıklarını ve manevi çatışmalarını anlatıyor. Şiirdeki lirik ton,
okuyucuya derin bir düşünce ve duygu katmanı sunuyor. İlkay Coşkun, bu
şiirlerinde kendi bakış açısını özgün bir şekilde ifade ederken, aynı zamanda
çağdaş bir dil kullanarak okurunu etkilemeyi hedefliyor.
İlkay
Coşkun, şiir alanında farklı arayışlara ve tarzlara yönelen bir şair olarak
biliniyor. Özellikle serbest şiirlerle daha çok tanınsa da, "Uç"
kitabında olduğu gibi hece ölçüsüyle yazdığı şiirleriyle de dikkat çekiyor.
Bunun yanı sıra, görsel ve deneysel şiir adını taşıyan, geleneksel kalıplardan
saparak farklı bir estetik anlayışını deneyen eserleri de mevcuttur.
Şairin
gönül dünyasında, şiirin sınırları oldukça geniş bir alan kaplıyor. Coşkun,
kalemi eline aldığında bir ressam gibi özgür olmayı amaçlıyor ancak bu özgürlük
toplumun genel ahlak kurallarına uygun olmalıdır. Etik hassasiyet, onun
şiirlerinde belirleyici bir çizgi olarak karşımıza çıkıyor.
Coşkun'un
eserleri, sadece içsel bir derinlik sunmakla kalmıyor aynı zamanda çağdaş bir
dil kullanarak okuyucusunu etkilemeyi amaçlıyor. Şiirlerindeki poetik unsurlar,
duygusallığı ve düşünselliği bir araya getirerek, onun özgün bir ses olmasına
katkı sağlıyor.
İlkay
Coşkun'un bugüne kadar ürettiği eserler, şiir hakkındaki görüşleri ve kendi
poetik çizgisiyle dikkat çekiyor. Gelecekte de bu çizgisi doğrultusunda
eserlerine devam edeceği ve edebiyat dünyamızda özgün bir yer edineceği
öngörülebilir. Şiirsel yeteneği, estetik anlayışı ve duyarlılığıyla İlkay
Coşkun, Türk edebiyatındaki önemli şairlerden biri olarak değerlendirilebilir.
İlkay
Coşkun'un kitabının son bölümü olan "Küçürek," kısa şiirleriyle
zenginleşmiş bir final sunuyor okuyucularına. Bu bölümde, şairin kaleminden
çıkan kısa şiirler, bazen nasihat, bazen ağıt, bazen de bilmece gibi örülerek kaleme
alınıyor. Bu şiirler, okuyucu ile şair arasında bir diyalog gibi, sade ve
yumuşak bir ses tonuyla hissettiriyor.
Şair,
eserinde kısa şiirleri aracılığıyla çeşitli duyguları, düşünceleri ve
yaşanmışlıkları aktararak okuyucuyla etkileşime geçiyor. Kısa şiirlerin bu
samimi ve derin anlatımı, okuyucunun duygusal bir bağ kurmasını sağlıyor. Her
bir şiir, bir aynanın yansıması gibi şairin iç dünyasını yansıtıyor ve
okuyucuya hissettiklerini paylaşma fırsatı sunuyor.
Bu
kısa şiirlerdeki çeşitli temalar, kitabın genelinde olduğu gibi şairin çok
yönlü bakış açısını ve şiir anlayışını yansıtıyor. Her bir şiir, özenle
seçilmiş kelimelerle dokunmuş bir minyatür gibidir, derin anlamlar içeriyor ve
okuyucunun düşünce dünyasını zenginleştiriyor. İlkay
Coşkun'un eserindeki bu zenginlik, okuyucuya bir dolu hissiyat ve düşünceyle
vedalaşma şansı tanıyor.
"Küçürek"
bölümü, kitabın sonu olarak değerlendirildiğinde, kitabın bütünselliğini
bozuyor gibi görünebilir. Bu bölüm, kitabın diğer bölümlerinden farklı bir
tonda ve atmosferde yazıldığı için, bir sondan ziyade bir başlangıç gibi
hissediliyor.
Olumsuz
bir eleştiri olarak söylemek gerekirse, "Küçürek" bölümü, kitabın
ahengini bozuyor. Bu bölüm, kitabın diğer bölümlerinde yer alan tematik ve
duygusal bütünlüğü kesintiye uğratıyor.
+Uç vesilesiyle, İlkay Coşkun'un kaleminden çıkan bu eseri okuyuculara ulaştıran tüm çaba ve emek için tebrik ediyor, şairimize hayırlı, bereketli bir ömür diliyorum.
Muhammet IşıkŞehir Defteri Dergisi
Sayı 16, Bahar 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder