6 Şubat 2024 Salı

Toprağın Derin Çağrısı

"Toprağın Derin Çağrısı" Kitabında Bozkır Esintisi

"Toprağın Derin Çağrısı" Şair Murat Soyak'ın Ocak 2021' de Çıra Edebiyat etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu üçüncü şiir kitabıdır. Altmış dört sayfa hacmindeki kitapta otuz dokuz şiir yer almaktadır. Gerek kitap sayfası gerekse de yer alan şiir sayısından görüleceği üzere daha çok kısa şiirlerden oluştuğunu söyleyebiliriz.

Şiirlerde ses daha çok dingindir. Şair, şiir sesini hiç yükseltmez. Şiirlerde imge çok az kullanılmış olduğunu başka bir ifadeyle az kıvamında imge, yalın ve kısa cümleler yer almaktadır. Şiirlerde konu, tema çeşitliliği vardır. Hatta bazı şiirleri çocuk şiirleri kategorisinde bile değerlendirebiliriz. Tezyinattan mümkün mertebe uzak durulmuş. Anlatımın bohem, şamanvari olmadığını, yalın ve sari bir anlatımda olduğunu söylesek yanlış olmaz. Böyle şiirler hem zordur hem de risklidir. Çünkü imgenin, çağrışımların, simgenin az olması hatta hiç olmaması, şiirlerin yükünü bizatihi daha çok şairine yüklemektedir. Bu bağlamda şairin, "Kanadı Kırık" şiirinden bir bölümünü burada paylaşmak istiyorum izninizle. "taşlı tarlada el emeği, alın teri/ yoksulluğu aşan gökçe umut/ bir varmış bir yokmuş günler/ anne sıcağında güzel ev/ eller geldi, bir sen gelmedin" (s. 7) Bu şiirde olduğu gibi bazı şiirlerde şairin, hece şiirinin ahenk unsurlarından destek aldığını görmekteyiz.

Şiirlerde yer alan temler olarak: "çiçekler, kuşlar, çocuk, anne, baba, özlem, mor sümbül, kuğu, dağ, bulut, göç" gibi birçok olguyu sıralayabiliriz. Şiirlerde daha çok şairin ruh haline özgü temleri okuyoruz desek yeridir. Şiirlerde dikkat çeken diğer bir olgu da şiir fidanlığına dönüşmüş pastoral bir bakışın ve anlatımın izlerini taşımasıdır. Şair, hurcunda hep çiçekleri, toprağın kokusunu taşımaktadır. Hatta bu özlem de bir bozkır çiçeği olan "yalangı" da nasibini alır. "tenha yerde açıp solan/ bozkır çiçeği yalangı/ bozkır güzeli yalangı/ ah, göresim geldi" (s. 30) Son bir özlem şiirinin bir bölümü şu şekildedir. "...pencereden bakınca/ hatıralar bir bir uyanır/ yeniden çiçeklenir bahçe/ uzaklar yakınlaşır" (s. 36)

Her insan her şair, tabiat gibi sahici ortamları arar. Başka bir ifadeyle daha çok kökü ve özü arar. İnsan, görünürde olan gülü, goncayı görür. Bu da gayet doğaldır ama özü görmek, ruşeymdeki çimlenmeyi görmek daha az göze ve şaire nasip olmaktadır. Şair de bu özün, ayrıntının peşindedir. Hatta şaire, çiçekler ve güller yetişmez. Kendi hayalindeki çiçekleri dahi şiirlerin aralarına sıkıştırır. "dağ çiçeği, unutma beni çiçeği" ve devamında "umur var çiçeği" Gibi.

Şiirlerde özlemin, hasretin izlerini bolca görüyoruz. Güzel bir şiir bölümü şu şekildedir; "...bir köşede yorgun babam/ sessiz, kendi halinde/ yakını gibi delta radyo/ şimdi yurttan sesler// yün eğirir garip anam/ inceden uzayıp giden ip/ zifir karanlığa karşı/ ümitler içinde" (s. 34) Bu şiirde de görüldüğü gibi şiirlerde daha çok yurtsama, sıla özlemi halini gördüğümüzü söyleyebiliriz. "Baba Ocağı" şiiri bunun en güzel örneklerindendir. "evimiz müstakil/ evimiz toprağa, suya komşu/ kuşların pencereye konduğu/ kır bağlarında gün aydınlığı// evimiz iki göz, bir gönül/ evimiz taş duvar, toprak damlı/ içinde insan sıcaklığı, içinde neşe/ kır bağlarında göz aydınlığı..." (s. 37) Bu özlem hali maziye, öze dönüktür daha çok. Bu hal, mahcup uzun saçlı, al yanaklı bir Anadolu kızı saflığındadır. Ama her şeye rağmen bu özlem hali, güneşli hava mutluluğuyla birlikte tomurcuk tomurcuk, gonca gonca taşınmaktadır satırlara.

Çok beğendiğim bazı şiir bölümlerini buraya taşımak istiyorum izninizle. "...acıyı bal eyleyen emek" (s. 6), "...anne sıcağında güzel ev..." (s. 7) "Toprağın Derin Çağrısı" kitap ismi de olan "Son Bahçe" şiirinin bir bölümü şu şekildedir. "kuyuya çakıllar atıp ses beklerdik/ bir oyunu sürdürmenin tatlı telaşı/ çayır çimen içinde mor sümbüller/ bildim, toprağın derin çağrısı..." (s. 8) "...insan sıcağı sesler yankılanırdı..." (s. 20) Çocukluğumuzun bu zamanlarını kim özlemez ki kim aramaz ki? Ayrıca şair, son mısrada demek istediğini ne kadar güzel ve zarif anlatmış değil mi?

Şiirlerde yer alan isimlere bir göz atacak olursak; "İstanbul, Kerbelâ, Halep, Bosna, Soma, Gazze, Kaf Dağı" Diğer özel isimlerden; "Hüseyin, Ebu Umeyr, Nuh, Asaf Halet Çelebi, Tarık Buğra, Küçük Ağa, Hüseyin Avni, Mehmet Akif, Hasan Basri, İbiş, Naşit, Neşet Ertaş, Yakup Kadri, Aliya İzzetbegoviç" gibi isimleri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim.

Şiirlerde alıntılanan kimi mısralar, şairin şiire, edebiyata ve felsefeye bakışını serimlemektedir. "...bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm..." (sayfa 45) mısraıyla Neşet Ertaş'ı, "halkın ruhunda büyüyen gazap üzümleri" (s. 41) ile John Steinbeck'in "Gazap Üzümleri" meşhur kitabını hatırlıyoruz. "Okuma Saati" şiirinde, Cahit Zarifoğlu'nun "Şiir Okuma Saati"ni hatta Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" nü kim hatırlamaz ki. Belki de şairin örnek aldığı şair, Asaf Halet Çelebi'dir kim bilir?

Öz olarak böyle şiirler okudukça, şiir sanatının daha çok insani olduğuna şahit oluyoruz. Bozkır düşlerinin tazeliklerini, bakirliğini taşıyan güzel şiirler okudum. Toprağın analığında saf duru şiirler bunlar. Arif olan Anadolu'muzun kadim değerlere sahip insanımız da hüzün ağrısı yerine özlemi, huzurun ve kanaat duasını taşımasıdır daha çok. İyi okumalar.

İlkay Coşkun
06.02.2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder