Bursa Bağlamında Şehir Olgusu
Medeniyetlerin üst seviyelerini işaret eden şehir olgusu; yazarların, sanatçıların muhayyilesinde hep yerini almaktadır. "İnsanın en büyük erdemi şehir kurmaktır" diyen Platon'a kadar bu anlayışı götürebiliriz. Metin Önal Mengüşoglu'da "Bursa Çarşısında Kervan Eğledim" * kitabında, şehir olgusuna etraflıca değinilmektedir. Kitapta yer alan Bursa şehrimiz üzerine yazılmış yirmi beş yazıda da şehir olgusu, şehirlilik, duyumsanan, yaşanılan şehri içselleştirme, şehirleri anlama gibi birçok kavrama cevaplar aranmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede yazar ile şehir arasında ruhsal bir akrabalık kurulmaktadır. Özellikle Bursa gibi çok kültürlü bir şehri yerli, yerleşik, muhacir gibi olgular üzerinden ele alınmıştır. Şehirlerin inşası, tarihi, bayındırlık ve sosyal hayatı gibi diğer konular da irdelenmektedir.
Şehirlerin maddi inşasının yanında ruhun inşası da paralel görülmektedir. “Bu bakımdan insanın şehirlinin hayat anlayışını, dünya görüşünü, öte dünya inanışıyla birlikte şehrin inşa ve imarını bu ince hesapla tevhid etmekle ancak saadeti yakalanabileceği” (sayfa 165) olarak görülür. Şehirler tek başına sahip oldukları kimliklerinin yanında şehirler arasında ülkü, kültür birlikteliğinde etkileşim ve benzeşimler olmaktadır. Şehirler arasında ki karşılaştırmalar, şehir olgusunu tamamlar ve bütünler bir taraftan. Yazarın doğduğu yer olan Harput ile Bursa kıyaslamasını buna örnek olarak verebiliriz. Yaşamını sürdürdüğü Bursa ile doğduğu Harput arasında böylelikle bir köprü kurulmaktadır. Bu karşılaştırma daha çok Selçuklu, Artuklu şehir karakteri ile Osmanlı şehir karakteri özelinden konu ele alınmaktadır.
Bütün şehirlerin bir kimliğinin, bir kişiliğinin ve bir karakterinin olması gerektiğine işaret edilir eserde. Şehirleri imar eden mimarlarla beraber, şehir siluetlerinin baş mimarı yine de doğa görülür. "Şehri kucaklamak, şehir tarafından kucaklanmak isteniyorsa bu gün de yapılacak iş, şehrin ana mekânı olan tabiatına merhametle yaklaşmaktır. Sularını sürekli akar tutmaktır. Vadilerini değiştirmemektir. Tepelerini toparlamamaktır. Yemişlerinin, ürünlerinin kimyasını bozmamaktır" (sayfa 118) şeklinde fikir beyanları ve olması gerekenler bir bir sıralanmaktadır.
Yaşanılan şehri tarihiyle, kültürüyle içselleştirip şehirli kimliğine sahip olmak gerekmektedir. Bu bağlamda yaşanılan şehre aidiyet ve mensubiyet önem arz etmektedir. Birbirine her bakımdan muhtaç olan insanın bu mensubiyet hissini taşıması elzem olacaktır. Hatta bir şehri iyi tanımak için onun sokaklarında kaybolmayı dahi göze almak gerekecektir. Başka bir cihetten yazar, şehir-şehirli olgusunu şu şekilde ele alır: "Bir şehir; semtleri, sokakları, yapıları, iklimi, yemişleri ve insan dokusuyla rüya ve hülyalarınıza girmişse, sizin şehrimiz olmuş demektir" (sayfa 103)
Şehirlerin inşasının, şehirlinin üzerindeki etkisini etraflıca ele alır yazar. Mesela bu duruma bir örnek verelim. Şehirlerde ki dikey mimarinin, komşuluğu yok ettiğine vurgu yapılır. Ama aynı apartman müdavimlerinin, yazlıklarında komşular edindikleri belirtilir. Apartmanın yan duvarındaki komşusuyla görüşmek istemeyen insana ne olmuştur da yazlığında komşu edinmek istemektedir. Yaşama mekânı olarak yazlığın, apartmana nazaran daha insani olmasını bir etken olarak görebiliriz. "Mekânın insanı yönlendirmesi, bazen yönetmesi, insanın kişiliğine katkıda bulunması işte böyle bir şey olsa gerek" (sayfa 160) tespitleriyle konunun açılımı yapılmaktadır. Şehirlerin inşası, ihyası ve şehirli olgusu birdenbire gerçekleşmez elbette. Süreç ister. Günümüzün yavaş şehir (Cittaslow) anlayışı da buna dâhildir. Başka bir taraftan şehirlinin ahvali, şehrin mekânlarının mahâliyle de ilintilidir. Özellikle şehirlerin inşasında hassasiyetler göz ardı edildiği vakit tabiattan daha vahşi olunabilmektedir. Başka bir değişle yazar şöyle seslenir: "Şehirleri inşa eden mimarlar tabiata estetik bir dokunuşla vahşi ve bakir olanı ehlileştirmişlerdir" (sayfa 167)
Bursa özelinde, özellikle metropol şehirlerin olumsuz gidişatlarına da dikkat çekilir. Bu çok kültürlülük ve çok etnisiteli durum, zenginliğin yanında sıkıntılarıyla da beraber gelmektedir. Bursa ve birçok büyük şehrimiz yerlisini kaybetmiştir. Burada şehirlerin çoğunluğunu oluşturan göçmen/muhacir olgusuna da dikkat çekilmektedir. İbn-i Haldun’un “Bütün büyük medeniyetler, büyük göçler sonrası doğmuştur” sözünü de burada hatırlamak elzem olacaktır. Daha çok şehirlilik bilincinin tam oturmamasına ve yetersizliğinedir itiraz... Göç/hicret sosyolojisi, şehir olgunun tali bir ciheti olarak konunun içeriğine dâhil edilebilir. Ama bütün bunlara rağmen bazı şehirlerin denizler gibi, yabancı unsurları bünyesinde barındırmadığına vurgu yapılır. Bununla birlikte şehir olgusunun özünü oluşturan kavramlar üzerinde çokça durulur. Bunlardan birisi şehir ve kent karşılaştırmasıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar "Şehir inşa eder, kent imha" bakışının bir açılımı gibidir adeta. Mesela bu kentler hava kirliliği denen çağdaş mikropları üretirler. Şehirlerimizin bellek yitimine uğratıldığı başka diğer bir hoyratlık… Yine Tanpınar’a kulak verirsek; “biz şehir mefhumunu kaybettik. İçimizde fukaralığın nizamı kuruldu” demesi, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz hoyratlıkları özetlemekte adeta.
Şehre dair başka orijinal tespitler ve alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum. "Baba evi kavramı üzerinde düşününce kimin hatırına apartman dairesi gelir? Apartman dairesinden asla iyi bir baba evi imajı doğmaz. Baba evi olmayanın kendi evi de olmaz" (sayfa 161) Yahya Kemal, Üsküp üzerini şunları söylemiş; "Üsküp'te o çarşılar, camiler, küçük medrese ve tekkeler, kabristanlar, köprüler yaşadığı müddetçe Şar Dağı’nda kaç İskender heykeli yükselirse yükselsin…" (sayfa 90) Başka bir yerde ülkemizde; yer, mekân isimlerine gösterilen özensizliğe dikkat çekilir. "...Ne bu acele, kim kovalıyor arkalarından ki insanlar, yerleştikleri mekâna bir isim takmaya vakit bulamadan yahut isim takma zahmetine bile katlanmadan buralara yerleşip, yaşadıklarını sanmaktalar" (sayfa 141)
Bizim şehirlerimizi oluşturan kültürün öncü değerinden biri olan türkülerimize özel bir yer vermektedir yazar. "Halkın yaktığı türküler, tarih boyunca bütün yıkıcıları tarihin tozlu yapraklarında unutulur kılmıştır" der. Başka bir taraftan "Bir halk bir toprağa türkü yakmışsa, o toprağı mülkiyet olarak halkın elinden alsanız bile toprağın ruhu o halk ile beraber yaşamayı sürdürecektir" (sayfa 91) Tam burada bir Harput türküsüne yer verelim izninizle. “Dağlar, dağımdır benim/ gam, ortağımdır benim/ söyletmen çok ağlarım/ yaman çağımdır benim// Dağlar taşıma felek/ döner başıma felek/ akıbet kuş kondurur/ mezar taşıma felek// Şu dağlar kömürdendir/ geçen gün ömürdendir/ feleğin bir kuşu var/ pençesi demirdendir” (sayfa 139)
Ecdat; şehirleri inşa ederken, çınar, köknar, çam, servi ve çiçeklere verdiği kıymetin özünde insanın, canlının özüne uygun doğallık yatmaktadır. Tanpınar’ın Bursa tanımlamasında bu doğallığa vurgu yapılır. “Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder. Muradiye’de düşünür. Yıldırım’da harekete hazır göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler” (sayfa 167) Bu bağlamda su, özellikle akarsuyun ve içerisinden dereler geçen şehirlerin değeri yadsınamaz. Evliya Çelebi’nin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” tespitindeki bu güzellikten anlıyoruz. Bu durumu, “Allah her canlıyı sudan yarattı” ilahî öğretisinden almaktayız. Su murattır. Murat, sonsuz şifanın, sonsuz huzur ve muhabbetin karşılığı değil midir?
Gün gelecek, insanlar yaşadığı yerlere benzeyeceklerdir. Atalarımızın dediği gibi bal küpünden bal, sirke küpünden sirke sızacaktır bir taraftan. Bursa gibi kadim şehirler, soylu yükselişleri temsil eden dağlar gibi hayatiyetlerini sürdüreceklerdir. Bursa cezaevinde on bir seneye yakın hapis yatmış olan Nazım Hikmet; şehre bakışını şöyle ele almaktadır: "İki şey var ancak ölünce unutulur, anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü" Mamafih, Metin Önal Mengüşoğlu’nun bu güzel anı, hikâye arasındaki ele aldığı şehir yazılarıyla, erdemli şehir arayışının nişanelerini görüyoruz. Göz, zihin ve yaşama zevkini kamçılayan şehirler aranmaktadır. Bursa şehrimiz hakkındaki anlatımlardan daha çok şehre dair derinlikli mülahazaları buraya taşımaya çalıştım. Yazarın şehre dair yaşanmışlıkları, yaşanılası şehir tasavvuru, hayalleri ve tekliflerini içeren bu güzel eseri okumaya buyurunuz.
* Yıldırım Belediyesi, Kültür Yayınları, Mayıs 2022
İlkay Coşkun
Kitap Gözü, Aralık 2023
Kardelen Dergisi
Sayı 115, Ocak-Mart 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder