29 Mayıs 2024 Çarşamba

Hakikat Yüklü Bir Dünya

Hakikat Yüklü Bir Dünya

Hakikat çağlayanının kurnalarından az nasiplendiğimiz kadar sefilleşiyoruz olmalı. Dertlerle tasalarla, savaşlarla daha çok yüzleşiyoruz böylelikle. Elbet ki süleymanlık hakikat üzerine yol almayı gerekli kılıyor. Kötülük karşısında dengeyi de bu erk sağlıyor olmalı. Soylu yükselişler ancak bu hakikat çevresinde konumlanmayı gerekli kılıyor. İlim, irfan, hikmet ve var olma dünyası, bin âlimin bilmediğini bir arife havale ediyor olmalı. İnci misali bir yerlerde tutulanı bulup getirmeyi gerekli kılıyor. Bu anlayışta ki esrar, çırpınıp duran içimizdeki dünyalara şualarını zerk ediyor. Hayatlardan kam alabilmek, letafetle yaşayabilmek, bu evsafta yol alabilmeği gerekli kılıyor.

Kaba hisler ve kem düşüncelerden kurtulabilsek keşke diyoruz. Bütün saflık ve susamışlıklarımız yanında yeni yeni hudutları arayadurup ekolleşmeyi düşlediğimizle kalmasak bari diyoruz. İnsan asaletini taşıyan iz'an ve irfan kuyularından suları kana kana içebilsek ah keşkeleriyle... İnsanı çirkefleştiren faydacı, menfaatçi, pragmatist giysilerin iticiliğinde kalabilsek. Bütün güzellikleri insanımıza yakıştırabilsek keşke. Bu hayat felsefesi, bizlere çok şeyi hatırlatıp yaşamayı öğretiveriyor. Haddimizi bilsek diyoruz. Haddimiz, biraz sözümüzün kıvamını iyi ayarlamayla biraz da gönlümüzü arıtmayla oluverse istiyoruz.

Kazanç ve kayıplar içerisinde ayağı hiç taşa değmemiş insan var mıdır acaba? Hayat biraz da zuhurata tabi bir yaşam değil midir böylelikle? Diriltici bir soluk bıraktığımız kuyularda bize daha hangi sırlar fısıldanacak bilebilsek? Hakikat güneşiyle her yeni zamanlara yeni yeni günlere aysın istiyoruz. Yeniden yeniden eşinip, renk renk elvan elvan doğmasını arzulayıp... Sinelerin içerisine göğün dolması gözlerin açılmasıyla mümkün olmasa keşke sadece. Göklerin melekutunda ve başkalarının bahçelerinde gezmek olmasın tek başına. İstesek hâla yola koyulmayı, sadece ve sadece en güzelini…

Bir gövde gösterisi olarak gördüğümüz bu hayatı daha da çok yanlış anlamaktan ne zaman vazgeçeceğiz. Hep kazanma kaydırağında savrulurken kaybettiklerimize ne zaman dur diyeceğiz. “Hayatın yükü sadece insanın ağırlığınca değil” deyip her olay yeri kalplere, insanlığımızı bırakabilsek. Bedenlerimizdeki kırbaç izlerini gördüğümüz kadar yüreklerimizdeki prangaları göz ardı etmeyip insan oluversek.

İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 127, Haziran 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder