4 Mart 2025 Salı

Eşikte Üç Kadın

"Eşikte Üç Kadın" Bacıyân ve Babayânî Bir Tavır

‎"Eşikte Üç Kadın" Yazar Mithat Önal'ın, 2024 yılı, Kavim Yayıncılık etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu hikâye kitabıdır. On iki hikâyenin yer aldığı eser, yüz on yedi sayfa hacmindedir. Yazar; kitabını, ablası Elif Yılmaz'a atfederek girizgâhta bulunmaktadır. Hikâyeler, sekiz-on sayfa kitap hacminde ve orta uzunluktadır. Hikâyeler de illaki az çok kurgu vardır. Ama daha çok gerçek hayatta yaşanmış hissini uyandıran aşkınlıkta hikâyeler okudum diyebilirim.
‎Hikâyelerde iyi bir gözlem ve sezgisel muhakeme hali kendini hissettiriyor. Hikâyeler bozkırın, taşranın düşlerini, umutlarını ve zorluklarını taşımaktadır. Daha çok kasaba ve köy hayatı hikâyelerde yer almaktadır. Kırsal yaşam ve bozkırın esintileri önde gözükmektedir. Öykülerin önemli bir kısmında kadın tasvirlerinin, betimlemelerin baskın bir şekilde işlendiğini görmekteyiz. Ayrıca insana ve kalbe odaklı, bireysel ve toplumsal duyarlılığı taşıyan temleri de taşımaktadır. Anlatımlarda yer alan karakterler sofi mistisizmi ve miskinliğinden uzaktadır. Bunun yanında karakterler hem hareketlidirler hem de üretkendirler. Hikâyelerde iki tür anlatıcı kendisini hissettiriyor. İlki, bazı hikâyeleri dış anlatıcı ağzıyla dinliyoruz. Diğerlerini de hikâye baş kahramanının ağzından dinlemekteyiz.
‎Anlatım, günlük yaşantılardan alıntılar şeklinde yol almaktadır. Anlatımdaki insanî ilişkiler samimi ve doğaldır. Başka bir ifadeyle kişi portreleri üzerinden pasajlar şeklinde konular işlenmektedir diyebiliriz. Öykülerin geçtiği tarihlerin nirengi noktaları tam olarak belli olmamakla birlikte, 70’ler, 80’ler hatta 90’lar da yaşanmış izlenimi uyandırmaktadır. Bunun da yazarın çocukluk ve ilk gençlik yıllarına tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Hadiselerin yaşandığı kabul edilen yerler fludur. Sadece bir yerde ‘Sivas günleri’ ibaresi geçmektedir. Ama genel anlamda bütün Anadolu coğrafyası özellikle bozkır ve taşranın baz alınmış olduğunu söylesek yeridir.
‎Hikâyeleri, kahramanlar boyutuyla üç izlek kategori de tasnifleyebiliriz. Birincisi başat olarak, bolca kadın tasviriyle beraber kadın olgusudur. İkincisi dünyayı ve hayatı farklı boyutlarıyla yaşayan enformel karakterlerdir. Başka bir ifade ile mugayir kişiliklerdir. Bunun en iyi örneği, karıncaları beslemeyi kendisine görev edinmiş olan Ahmet karakteri ve gıcır paraları toplayan, biriktiren Gıcır Kazım karakteridir. Ve üçüncü olarak da babayânî ve bacıyân karakterleri sıralayabiliriz. Bunlarla beraber “bakkal, öğretmen, köy bekçisi, minibüsçü, kamyoncu, ev kadını” gibi bu listeyi kimi meslek gurupları üzerinden de sıralayabiliriz. Ama her şeye rağmen ana tema ehramında kadın var desek yeridir.
‎Hikâyelerde yer bulan baş kahramanlar ve diğer karakterlerin çoğunluğu isimleriyle beraber lakaplarıyla ve yaptıkları meslekleriyle anılmaktadır. Bazı hikâyelerde isim geçmemektedir. Bu bağlamda flu bir anlatım kendisini hissettirmektedir. Bunun yerine “Kadın, kız, anne, adam” gibi kimi isimlendirmeler üzerinden anlatımın şekillendirildiğini görmekteyiz. Hikâyelerde yer alan kahraman isimlerine bir bakacak olursak; "Melahat, Firuzan, Mümine, İnci, Kamyoncu Salih, Melih, Gıcır Kazım, Kuruyemişçi Asım, Mali Müşavir Murtaza, İsmet Usta, Kel Mürsel, Bodos Zülküf, Porsuk Rıfat, İklime, Hikmet, Bal Döken, Tel Mevlit, Pala, Deli Fişek, Rıfat Ağabey, Durmuş, Firdevs, Hilmi Emmi, Süleyman, Kulaksız Kerem, Hacce Bacı, Nebahat Nine, Deli Fişek, Kerime Kadın, İllez, Zehra, Zennure, Kıvırcık Hacer, Nevra Kadın, İbrahim, Şaziye, Rukiye Hanım, Şemsi Bey, Rasim, Sema Hanım, Hamit, Gülce, Asım Bey, Nazan Hanım, Karınca Ahmet, Gülnaz Hanım, Şevki Bey, Nalbur İlhan, Özlem Abla, Şengül Teyze, Bisikletçi İdris, Muhtar Şemsettin, Çopur Musa, Simitçi Nedim" gibi birtakım isimleri sıralayabilirim. Sanki Yeşilçam filmlerinden çıkıp gelmiş film karakterleri gibi.
‎Yazarın, hikâye dilinin anlaşılabilmesi için kitapta öne çıkarılan "Eşikte Üç Kadın" hikâyesinden bir bölümü paylaşmak istiyorum. Kitapta yer alan bu ilk öykü hem kitaba isimlik yapmakta hem de kitap arka kapak sayfasında bir bölümüne yer verilmektedir. "...Ben aslında üçünün yaşantılarından çok gözlerinden okumuştum neler yaşadıklarını, neler hissettiklerini. Melahat'ın gözlerinde geçmişin acılarını, İnci'nin gözlerinde geleceğin hayallerini, Firuzan'ın gözlerinde ise şimdinin sevincini görmüştüm.// Bir kadının gözleri özlemi anlatırken, bir başka kadının gözleri huzuru arıyordu sesli kalabalıklar arasında. Bir başka kadının gözlere ise mutluluğun resmini çiziyordu hiç durmadan.// Üç kadın, üç hayat, üç hikâye... Ortak noktaları ise gözlerinde taşıdıkları duygularıydı.// Gözler, bir insanın ruhunun aynasıydı; bu üç kadının gözleri, onların yaşamlarının yansımasıydı"
‎Hikâyelerin sonlandırılmadığını, uçlarının açık bırakıldığını görmekteyiz. Her hikâyenin bir devamı var gibi bir hissiyata kapılıyor okur. Hikâyelerde yer yer yöresel söyleyişler ve deyişler de yer almaktadır. Bunlara bir göz atacak olursak; "Çetik, çitmik, hannıpçı, elmalık, günlendirmek, gardaşlık, gözek" Bunlarla beraber “gara, beğencek, gız, geliyom, Hacce" gibi kimi yöresel ifadeler ve isimlendirmeler de yer almaktadır.
‎Yazarın tasvir, betimleme ve metin kuruculukta mahir olduğunu görmekteyiz. Sonuçta yazar duyumsatma ve hissettirme ustasıdır. Yazarın önemli bir görevi de anlatımdaki güzelliklerle filiz ve meyve hamiliği yapmasıdır. Yazılanlarda öz olarak, tezyinatla birlikte köpüğü alınmış arılıkta ve sarihlikte bir anlatım kendisini hissettiriyor. Ayrıca betimleme ile tezyinat öykülerin teşmil gücünü artırmaktadır. Bütün bu anlatımlarda milletimizin yaşantısını, irfanî yönünü ortaya çıkaran temler olarak da görebiliriz. İyi okumalar.
‎İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Mart 2025, sayı 136 -Kitaplık-






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder