“Bahçelerde Yapayalnız” Hüzün
“Bahçelerde Yapayalnız” Şair Şakir Kurtulmuş’un, Eylül 2024’te ilk baskısını, Çıra Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu yedinci şiir kitabıdır. Bu son şiir kitabı ve yenile okuduğum ilk şiir kitabı, “Ah Güzel Bir Gün” ayrıca kızı Şeyma için yazdığı, “Cennetin Çocukları Olmak” anı-hatıra kitabı üzerinden şairin hüznünü ve hüzne bakışını kaleme almaya çalışacağım. “Bahçelerde Yapayalnız” üç bölümde tasniflenmiş olan eser, on sekiz şiir ile yüz on dört sayfadan müteşekkildir. Şiir bölümleri ise şöyle, “Karşılama Töreni, Eylül Zamanı ve Yağmurdan Hemen Sonra”
Esas konumuz, şairin hüzün hali ve hüzne bakışına geçecek olursak; Bu hüzün halinin birden çok boyutu vardır. Dikkat çeken en belirgin cihet, şairin ilk şiir kitabı olan “Ah Güzel Bir Gün”de de bolca kullanılan Afganistan savaşı ve Afrika temasıdır. “Afrika’nın siyah ve yetim yüzlerinde güller açar.” (Bahçelerde Yapayalnız- s. 15), “saatler Asya/ kalpler Afrika’ya ayarlı/ kimse rahatsız olmuyor/ kış uykusunda gibi” (s.86) Yine “Ah Güzel Bir Gün”de, “Afganistan işte tam şuramda büyüyor” (s. 86) diyerek Afganistan’a bakışını en yalın ve vurgulu bir şekilde yapmaktadır. Bütün bu şiir bölümleri, tema hakkında ve genel anlamda şair ruhunun çözümlemesine yönelik imkân sağlamaktadır.
Hüzün teması genellikle hayata dair olumsuzluklar içerse de temel bazı yaşanmışlıklar daha belirgin gözükmektedir. Bunlardan en önemlilerinden birisi, yaşadığımız korona virüs hadisesidir. Şiirlerde yer alan imgelerin bazılarında bu günlere göndermeler de bulunulmaktadır. “Karantina günlerinden kalma/ uzun sürecek bir gece var” (s. 26) Mesela başka bir yerde şair, karantina günlerini yalnızlıkla eşdeğer görür. “Göçmen şarkıları eşliğinde/ yalnızlığı karantina günlerinin” (s. 35) Başka bir şiirde; “üzerime gelen gökdelenlerden/ ciğerleri işgal etmiş/ virüsten/ öç almalıyım” (s. 75) Bütün bu mısralar, şairin hüznünü yansıtmaktadır. Bunlarla birlikte, daha çok yalnızlık ve ölümlerle beraber hüzünleri de barındıran altı Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminin şiirlere yansıdığını söyleyebilirim.
Hüzünlerde en dikkat celp eden, ölümler olmaktadır. Şairin, ‘Cennetin Çocuğu’ olarak isimlendirdiği Kızı Şeyma, Üstat Sezai Karakoç ve Merhum Alaattin Soykan’ın ölümlerinin ardından yazdığı şiirleri örnek verebiliriz. Ölümlerle beraber yaşanmışlıklar ve derin hüzünler şiirlere yansıtılmaktadır. “Yaşamak hırsı büyüdükçe/ hatırlanıyor ölüm/ bakıyoruz/ ne zaman çalınacak kapımız diye” (s. 86) Herkesin kendisine sorması gereken soruyu şair mısralarında kendisine sormaktadır. Hüznü ve özlemi taşıyan, “Cennetin Çocukları Olmak” kitabının arka kapak şiiri de şu şekildedir; “adı aşktı/ kalbimize yazıldı önce/ sonra kağıda yazdık../ gözlere yazdık.. ellere yazdık…/ sonra toprağa yazdık…/ taşlara yazdık../ ayrılıklara yazdık”
“Bahçelerde Yapayalnız” şiir kitabı isminin şiirlerde altı yerde farklı imgelerde ses tekrarı, nakarat olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu mısra bölümlerine bir bakalım; “zihnimde dolaşıp dilimde tekrarlanan bir şiir/ bahçelerde yapayalnız.” (s. 7), “Seni düşündükçe/ bahçelerde yapayalnız/ atıyor kalpler.” (s. 34), “bu yalnızlı/ sessiz/ kalabalıklar/ arasında/ tek/ tenha/ ve/ bahçelerde/ yapayalnız” (s. 53), “sonbahar yaprakları/ bahçelerde yapayalnız” (s. 72), “bahçelerde/ yapayalnız/ kaybolmuş günlerimiz” (s. 90), “gözlerinde/ masmavi bir derinlik/ bahçelerde/ yapayalnız” (s. 103)
Şairin şiirlerinde, hüzünler taşıyan burkucu bir özlem halini görmekteyiz. İzninizle hüzne dair başka mısralara da bakalım. “Bastırılmış acılar/ yoğun sis/ gri/ ve kırık hüzün” (s. 18), “hüzün saksısına ek, yeşersin umut tomurcukları” (s. 21), “gözlerinde sürme/ ellerinde kına/ kalbinde onulmaz yara” (s. 53) Yalnızlığa, ayrılığa ve hüzne dair çok başka ihtimaller de varittir. Çevgan ve cevalan içerisinde olan insan, elbette ki sükûnete erecektir. Öyle ya insan, içerisinde bulunduğu kalabalıklardan yalnızlıklar da bileyecektir. Hüzün ve yalnızlık behemehâl aynı yolun yolcularıdır. Burada bahsettiğim bir yalnızlık güzellemesi olarak algılanmasın lütfen. Yalnızlık hali, bir taraftan hüznü taşıdığı kadar başka bir taraftan da insanın kendini bulması, kendini dinlemeye alması ve üretime geçmesini de barındırmaktadır. Bir başka ifadeyle insan, herkeslikten kurtulduğu oranda kendisini bulacaktır.
Şairin hüznünü, “sonbahar hüznü, çocukluğa özlemde beraber duyulan hüzün” şeklinde daha da çoğaltabiliriz. Zaman denen hoyrat aceleci günleri birer birer devirerek yoluna devam ediyor. Ve dünün çocukları, bu günün büyükleri oluveriyor. Çocukluk ve özlem hali de şiirlerde böylelikle yer buluyor. Mesela, “çiçeklere türkü yakan çocuklardan” bahisler vardır. “Ve unutma sakın/ hayata simit satarak alıştım” der bir mısrasın da şair. “Her sabah okula gitmeden önce/ sattığım simitlerde saklı hüznüm” (s. 91) gibi. Şair, çocukluğunu hüzünle beraber daha çok özlemle yâd etmektedir.
Anlatım dilinde kullanılan isimler olarak kuşlar, çiçekler, mevsimler, güneş, ay, yıldızlar, renkler şeklince uzunca bir liste yapabiliriz. Şiirlerin geneli hayatı güzelleştiren, asilleştiren ve sanatlaştıran Şehr-i İstanbul’da geçmektedir. İstanbul’la beraber Eskişehir, Bursa gibi şehirlerimizle de karşılaşmaktayız. Bu da şairin doğduğu ve doyduğu yerlere karşılık gelmektedir. Ek olarak, dikkat celp eden az kullanımda olan farklı kimi kelimeler de yerleşiktir. “servi naz, nekkâre, çitlembik, ringalar, çötük, meduza” gibi.
Son tahlilde, maneviyat kovasının derinlerinden getirdiği mısralarla yazar şair. Yer yer duygunun önde olduğu, yalın ve gayeli bir anlatımdır bu. Daha çokta dingin bir üsluptadır. Şiirler, anlatım müphemliği taşımaz. Bütün bu anlatımlardan, yazar-okur rûberû duygudaşlık halindedir. Şairin kalbi hassas, duyarlı, kırılgan, sanat ehli, nazenin ve cevher-i fürûşan iken şiirlerde hüzünler, yalnızlıklar kendisini çokça hissettiriyor. Hallac-ı Mansur’un, “iyi yaratılışlı olmak esenliktir” anlayışındaki gibi bir insaniyet, hümanizm ve duyarlılık hali çoğunluktadır. Modern tabirle, ontolojik bir bireyselcilik kesinkes taşınmamaktadır. Tam tersine dertlerle dertlenen, bir hüzün hali desek daha doğru olacaktır. Miskin bir kadercilikten ziyadesiyle uzak, daha çok mücadeleci bir erk halindedir. Olsa olsa hüzün ağrısı çeken bir şair portresi çiziliyor diyebiliriz. Bu hüzün halini, merhum Neşet Ertaş’ın, “Tel kırılsın da gönül incinmesin” sözü hassasiyetindedir. İyi okumalar dilerim.
Şakir Kurtulmuş
1958 Eskişehir doğumlu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü’nü bitirdi. 1977 yılından bu yana çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı.
Yeni Devir Gazetesi’nde uzun bir süre ‘Sanat-Edebiyat’ sayfası hazırladı. 1980 yılında ‘Tin Yazıtları’ isimli bir edebiyat dergisi yayınladı. İnsan Yayınları’nın kuruluşunda görev aldı. Eskişehir’de lise öğrenimi sırasında arkadaşlarıyla birlikte ‘Fecir’ isimli bir duvar gazetesi çıkardı. İlk yazısı 1976 yılında Yeni Devir gazetesinde, ilk şiiri Mavera dergisinde 1978 yılında yayımlandı. İlk şiir kitabı “Ah Güzel Bir Gün” 1985 yılında Akabe yayınları arasında çıktı. Yönelişler, Mavera, Aylık Dergi, Ay Vakti, Bir Nokta, Edebiyat Ortamı, Şiar, Hece, Muhit ve Yedi İklim dergilerinde şiir ve yazıları yayınlandı.
Şiir Kitapları:
Ah Güzel Bir Gün
Yusuf’un Kuyusu
Ölüm ve Ayna
Gökte Asılı Şarkılar
Dağların Açık Yarası
Hiçbir Mevsime Sığmıyor Kuşlar
Bahçelerde Yapayalnız
Deneme Kitapları:
Edebiyatın İzi 1. Bir Sonsuz Yolculukta
Edebiyatın İzi 2. Bir Tutkuya Dönüşmek
Edebiyatın İzi 3. Çiçekler Hiç Solmasın
Kültürün İzi
Kalbe Giden Sokakta Kitabın İzi
Yer ve Gök Arasında Sanatın İzi
Artık Evimize Dönmek İstiyoruz
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Eylül 2025, Sayı 142
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder