Özcan Ünlü’nün Kayıp Şairleri
“Benim Kayıp Şairlerim” Şair Yazar Özcan Ünlü’nün Çıra Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu deneme kitabıdır. İlk baskısı Kasım 2024'te yapılan eser, yüz on sekiz sayfa hacmindedir. “Benim Kayıp Şairlerim” kitap ismiyle müsemma, yazarın tanıdığı da olan yirmi üç şairin şiirinin duraksadığı, başka yazım alanlarına yöneldikleri veya bir şekilde şiirden uzaklaştıkları ana başlığında ilerlemektedir. Bu yirmi üç şairinden hayatta olanlarından, şiire geri dönerek, şiirleriyle aralarının düzeltmeleri arzulanmaktadır. Şiiri hiç yazmaz veya az yazar gördüğü kimi şair dostlarının şiirlerini daha uyanık görme isteğini yineleyerek hem doğru anlaşılmak ister hem de hiç kimseyi kırmak istemez. Kitapta ismi geçen şairlerin, seçme birer şiirine ve bazı şiir mısralarına yer verilmektedir. Şairin biyografisine yönelikte değiniler yer almaktadır. Başka bir ifade ile bu yazılara, hem gıyaben hem de vicahen birer portre denemesi desek yanlış olmayacaktır.
Yazılarda yer alan şair isimlerine bir bakacak olursak; “Osman Sarı, D. Mehmet Doğan, Mustafa Kutlu, İhsan Sezal, Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Kot, Ahmet Sıvacı, Mehmet Ali Bulut, Alim Kahraman, Mustafa Çelik, Ahmet Tezcan, Hüseyin K. Ece, Ömer Erinç, Cafer Turaç, Mustafa Yürekli, Gıyasettin Ekici, Ahmet Veske, Yılmaz Daşçıoğlu, Mehmet Akif Kireççi, İdris Özyol, Bedri Gencer, İbrahim Kiras ve Hakan Albayrak” Hiçbir şairimize haksızlık yapmama adına, izninizle burada şiirlerden bölümler paylaşmayacağım.
Kayıp şairler olarak, yazarın tanıdıkları üzerinden bir liste yapıldığını söylemiştik. Ama yazarın bu seçimi, şiir alanında temayüz etmiş yetkinlikte olan şairlerdendir. Başka bir ifadeyle seçilen şairler mütebahhir kişiliklerdir. Bu bağlamda bir nitelik ve iyelik ilişkisi güdülür. İlgili şairlerin yazdıkları şiirler, estetik ve fikir inceliğini yansıtan seçimlerdir. Bununla beraber genellikle Mavera, Yönelişler, Türk Edebiyatı gibi dergi mahfillerinde yazmış olan şairlere yer verilmesi ayrıca dikkat celp etmektedir. Burada taş üstüne taş koyma, kökten, gelenekten ve kadim değerlerden beslenme noktasında vurgular taşınmaktadır. Bu bağlamda bu eser, Özcan Bey’in dediği gibi bir durum ve bir dönem analizi hüviyetindedir. Bu nokta da yazar kendisini bir nevi “durum tespitcisi' olarak da nitelendirmektedir. Bütün bu söylenenlere akraba düşecek başka bir ifadeyse, bu öznellikle bir şiir ve bir edebiyat kanonu inşasına yol verilmiş olduğunu söylesek yanlış olmayacaktır.
Çok yazmanın çok görülmenin şöyle birde olumsuz ciheti yok mudur? Mesela iyi şiirler yazmış olan bir şair, şairliğinin devamında zorlama kötü şiirler yazması muhtemel dâhilindedir. Bu kötü şiirler şairi tüketecektir. Zorlama yazılan şiirler, heves ve alakayı da köreltip şairin şiirini bırakmasına yol bile verecektir. İyi şiirin bulunamadığı noktalarda şairin, şiire ara vermesi veyahut şiiri tamamen bırakması pekâlâ iyi bir tercih olacaktır. Öyle ya hangi viraneden hangi kâşhâne yükselmiş ki? Üstad Sezai Karakoç'un son şiirini elli üç yaşında yazdığı, kalan otuz beş yıllık ömründe hiç şiir yazmamış olduğunu düşünürsek, bu yazmama sürecinde şairin büyüklüğünün hiçte eksilmemiş olduğunu söylesek yeridir.
“Benim Kayıp Şairlerim” ifadesinin muhatabı olan şairlere yönelik hep bir temkinli yaklaşımlar sergilenmektedir. Önsöz yazısında, “kayıp şair” olarak nitelendirdiği birçok ismin, gerçekte kayıp şair olmayabileceği yönünde vurgular da yapılmaktadır. Bu şairlerin bazılarının şiiri bıraktığı, başka yazım alanlarına yöneldikleri, az yazdıkları veya dergiler de şiirleriyle gözükmedikleri yönünde bir üzüntü taşınmaktadır. Şiire akraba düşen başka yazım alanlarına yönelen şairleri tam kayıp şair olarak da görmemek gerekir. Mesela kimi yazarların öykülerinin, romanlarının ve türlü nesir eserlerinin içerisine şiirlerini yerleştirdiklerini düşünürsek pekte şiiri bırakmamış olduklarını düşünebiliriz. Zaman zaman şiiri sessize almak, dönem dönem daha farklı şiir damarlarının filizlenmesine vesile olacaktır. Başka bir cihetten kendini koruyamayan, savunamayan şiirin eskiyip bir süre sonra ölmesi gibi şairde buna benzer süreçleri yaşayabilir. Sonuçta her insan göç ilmühaberini alıp Hakk'a yürümeyecek mi?
Şair ve yazarlarda daha çok görünme arzusu ve çabası baskın olarak gözükse de Behçet Necatigil’in “Az görün, çok görürler” türünden bakış açıları da bulunmaktadır. Şiir veya başka alanlarda olduğu gibi “az veya çok görünme veya hiç görünmeme” tercihleri vardır elbette. Dilimize, kültürümüze, kadim değerlerimize, hayallerimize değinen şiirlerin şairleri bizler için çok kıymetlidir. Kimi şairler, şiir ırmağında çokça bir ömür yıkanırken kimileri de bir defa da olsa bu ırmağın suyundan nasiplenmişlerdir. Şiiri, hayatının geneline yaymayı başarabilmiş, görünürlüklerinden ödün vermemiş şairlerimiz de yok değil elbette. Öyle ki bu şairler için şiir, adeta vücudun önemli bir parçası gibidir. Eğer bu şiir parçası alınırsa şair öleceğini bilir.
Yazar anlatımının özünde, şairlerin kapalı devre bir yayın akışı yerine, görülmelerini, duyulmalarını ve hissedilmelerini arzular. Her ne kadar kimi isimlerin şiir dışında başka yazı disiplininde yol aldıklarını söylese de gönlü hep şiir tarafındadır. Öyle ya şiirden başka yazım türlerine yönelmek veya tersi durum hep ihtimal dâhilindedir. Ama genellikle ilk teslim olunan edebiyat disiplini, şiir olmaktadır. Şiirden sonra diğer türlere geçişler yapılmaktadır. Şiir bu bağlamda bir uğrak yeri de olabilmektedir. Şiirde doyuma ulaşmak veya dünya yorgunu bir insana dönüşmek gibi birçok etken de mümkünattandır. Gerek şiiri bulanlar gerekse de şiirden uzaklaşanlar için öze, kendine dönme durumları da olacaktır. Her şairin kendini bulduğu bir mağaranın olması gibi türlü çeşit arayış serüvenleri de olacaktır. Hele ki şiirin uzun yıllar nazını çekmek bir ömür şiire emek vermek her yiğidin harcı olmayacaktır. İyi okumalar dilerim.
İlkay Coşkun
Şehir Defteri Dergisi
Sayı 20, Eylül 2025
Sayı 20, Eylül 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder