Araştırmacı Yazar ve Eğitimci
Dr. Abdullah Demirci ile Söyleşi
Söyleşi Soruları: İlkay Coşkun
Kültür Çağlayanı Dergisi, Sayı 59, Kasım Aralık 2019
Sayın hocam, eğitimci kimliğinizin halk kültürüne ilgi duymanızda önemli bir altyapı oluşturduğu gerçeğinden hareketle halkbilimi, Türk kültürü ve özellikle Gerede kültürü üzerinde kayda değer çalışmalarınız var. Bu çalışmalarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okurken Halkbilimi dersleri ilgimi çekmişti. Türk halk kültürünü inceleyen bu alanda çalışmak hedeflerimden biri olmuştu. Nitekim üniversite sonrası dönemde bu alanda lisansüstü çalışmalarım oldu.
Yüksek lisans tezimin konusu, Bolu Gerede’ye bağlı Birinci Avşar Köyü monografisi idi. Doğduğum ve annemin köyü olan burada, köyün halk edebiyatı ürünlerini, gelenek göreneklerini ele aldım. Derleyip, yazıya geçirdim. Bu, bugün için köy adına kalıcı bir eser oldu. Çünkü o zaman konuştuğum, bilgi aldığım birçok kişi bugün hayatta değil. Gerede ile ilgili kültürel çalışmalarım, incelemelerim yayınlandı.
Araştırmacı yönünüzü özellikle halk edebiyatı ve kültürü üzerine yoğunlaştırırken neleri gözetiyorsunuz?
Özelde halk edebiyatı, genelde halk kültürü üzerinde araştırmalarımda ele aldığım konunun özgün olması benim için önemlidir. Yani o alanda daha önce çalışılmamış olması hem bir yenilik hem de bir katkı getirmesi yönüyle önemlidir.
Ülkemizde ve dünyada edebiyat, halkbilimi ve şiir anlamında beğendikleriniz kimler? Onların edebi ürünlerinden, sanatlarından nasıl etkilendiniz?
Edebiyat, insanın okumakla ufkunu açan bir sanat dalıdır. Okuyana estetik ve kültürel anlamda bir zenginlik katar. Kültürü öğrenmenin, yaşatmanın yolu edebiyattan geçer. Edebiyat sayesinde sözlü olan kültür yazıya geçer ve kalıcı hale gelir. Bu yüzden başta ilk yazılı eserimiz olan Göktürk Kitabeleri ve Dîvânu Lugâti't-Türk gibi eserler edebiyatımızın ve dilimizin malzemesi olan temel eserlerdir. Bu dönemden Cumhuriyet devri edebiyatımıza kadar yazılmış bütün eserler halk kültürümüz için birer kaynaktır.
Arkeoloji, etimoloji, antropoloji, filoloji, Türkoloji, dinler tarihi gibi bilimsel dalların halk bilimine katkılarını biraz açar mısınız?
Bahsettiğiniz bu bilim dalları, halk bilimi için yazılanlara kaynak olan vazgeçilmez alanlardır. Özellikle Türkoloji, Türk Halk kültürünü derinlemesine incelemek isteyenler için bir hazinedir.
Mani, ninni, bilmece, deyim, masal, destan, bilmece gibi edebi ürünleri ilgiyle takip ettiğinizi ve zaman zaman derlemeler de yaptığınızı biliyorum. Bu çalışmalarınızdan örnekler verebilir misiniz?
Son dönemlerde özellikle atasözü ve deyimler ilgimi çekiyor. Bu alanda yazıya geçmemiş, sözlüklere girmemiş atasözü ve deyimler derliyorum. 2019 yılında olmamıza rağmen hala halkın dilinde yaşayan, zenginleşen bu türler yaşamaya devam ediyor. Mesela geçenlerde duyduğum bir söz dikkatimi çekti. ‘Elifi yüzünde/ Ekmeği dizinde’ Kötü niyeti yüzünden okunan, menfaati bitince dirsek çeviren, nimeti tepen biri olarak tanımlanan kişiler için kullanılmış bir söz bu. Eğer bu söz sözlüklerimize girmemişse halk kültürümüz yeni deyim kazanacaktır.
Özellikle Gerede kültürü noktasında sanat ve zanaat erbabıyla sık sık bir araya geliyorsunuz. Biyografi, monografi çalışmaları ve söyleşiler yaparken karşılaştığınız ilginç anılarınız var mı?
Sanat ve zanaat erbabıyla ilgili röportaj, biyografi gibi çalışmalar yaparken bu insanlarımızın ihmal edildiklerini, kendileriyle şimdiye kadar ilgilenilmediğini müşahede ettim. Popüler olmadıkları için dikkate alınmamışlar. Hâlbuki bu insanlarımız hayat tecrübesi yaşamış, bir dönemi yansıtan çınarlar.
Bir edebiyat öğretmeni olarak Türkçe dilimiz için neler söylersiniz? Özellikle gençlere dilimizin doğru kullanılması ve sahip çıkılması noktasında neler tavsiye edersiniz?
Türkçe tabi ki bizim vazgeçilemez kültür ve hayat kaynağımız. Onu layıkıyla konuşmak ve yazmak hepimizin görevi olmalıdır. Özel radyo ve televizyonlardaki bazı programlar ise Türkçemizi maalesef bozuyor. Gençlerimiz de onları örnek alıyor. Bu tür yayınlara dikkat çekmek, düzeltmek gerekiyor. TRT gibi resmi kanallar bu konuda daha duyarlı.
Bir edebiyat ürünü hangi beklentilerinizi karşılar ki beğeni ve duyularınızda değer bulur?
Sanat, insanın duyularına hitap eden, fikirlerin estetize edilmiş halidir. Bu şiir olabilir, hikâye, roman olabilir. Bu, insanın güzel duygularına hitap eden sanat eserleridir. İnsanı terbiye edip geliştirir. Bunun için eğitime önem vermek gerekir. Gençlerimizi, çocuklarımızı bu uğraşla tanıştırmalıyız.
Edebiyat dergilerinin yazara ve şaire katkısı noktasında neler düşünüyorsunuz?
Cemil Meriç’in deyişiyle ‘dergiler gençliğin uçan kanatlarıdır’ Özellikle edebiyat dergileri, yazar ve şair adaylarının emeklerini değerlendirecekleri yegâne araçlardır. Günümüzde buna internetteki şiir sitelerini, blogları vs. da ekleyebiliriz. Mutlaka gençlerimize katkısı olacaktır. Heyecanlarını, şevklerini canlı tutacaktır.
Türk kültür coğrafyası haritası çizersek, dünyada çok geniş bir alanı çizmiş oluruz. Anadolu başta olmak üzere Türk kültürünü daha ileri noktalara taşımak için daha farklı ne tür çalışmalar yapılabilir?
Türk kültür coğrafyası, Balkanlar’dan Sibirya’ya kadar uzanır. Bu geniş coğrafyada yaşayan Türk toplulukları kendilerine özgü gelenek görenek, hayat tarzları kısaca kültürleriyle geniş anlamda Türk kültürünün zenginliğidir. Bu toplulukları birbirine bağlayan dil ve din bağıdır. Dolayısıyla Türk coğrafyasındaki topluluklar önce birbirlerinin edebiyatını tanıyacaktır. Bu manada Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov, Türk dünyasının adeta ortak bir sesi olmuştur. Özellikle Azerbaycan Türkleri dil yakınlığı dolayısıyla edebiyatını takip edebildiğimiz bir topluluktur. Nebi Hazrî, Bahtiyar Vahapzade, Anar Rızayev Türkiye’de tanınmış edebiyatçılardır. Ortak kültür birliğini sağlamak için Türk toplulukları arasında edebi eserlerin tercümesi, aktarılması daha çok yapılmalıdır.
Birazda öğretmenliğinizden konuşalım. Öğretmenliğin zor ve yorucu bir meslek olduğu söylenir. Lise edebiyat öğretmenimsiniz ve sizi idealist bir edebiyat öğretmeni olarak biliyorum. Öğretmen kimliğinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Öğretmenlik okuma ve okutma mesleğidir. Çocukları okuturken kendiniz de okumalısınız, kendinizi geliştirmelisiniz. Ancak günümüzde televizyon, internet oyunları, sosyal medya, okumanın önüne geçmiş gözükmektedir. Dolayısıyla öğrencilerimizi okumayla tanıştırmalı, okumayı sevdirmeliyiz. Bana göre de bunda önceliği Cumhuriyet dönemi klasiklerine vermeliyiz. Reşat Nuri Güntekin, Sait Faik Abasıyanık, Refik Halit Karay, Yahya Kemal, Arif Nihat Asya gibi edipler bizim klasiklerimizdir. Ayrıca Ömer Seyfettin’i de buna ilave etmeliyiz. Ancak gençlikle edebiyatımızın arasında bir dil uzaklığı olduğunu da gözden uzak tutmamalıyız.
Ben teşekkür ederim. Edebiyat hayatınızda başarılar dilerim.
Dr. Abdullah Demirci
1963 Bolu Gerede doğumlu
Uzmanlık Alanı:
Türk Halkbilimi
Eğitim:
Lisans: Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. (1987)
Yüksek Lisans:
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Türk Halkbilimi Programı. (1998)
Doktora:
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (2006)
Mesleki tecrübe:
Bosna-Hersek Tuzla Üniversitesi Türkoloji Bölümü Misafir Öğretim Üyesi.(2007-2008) Ankara Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesi ,Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni (1989-2009) Ankara Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesi Md.Yrd.(2004-2007) Kalaba Kız Meslek Lisesi (2009-
Tezler:
Yüksek Lisans:Gerede-Birinci Avşar Köyü Monografisi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1998.
Doktora:
Türk Kültüründe Yedi Uyurlar Kültü ve Edebi Dönüşümleri, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2006
İletişim:
abdullahdemircihoca@gmail.com
İlkay Coşkun
Kültür Çağlayanı Dergisi
Sayı 59, Kasım Aralık 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder