28 Şubat 2020 Cuma

Kalem Kâğıt-İlkay Coşkun/Gökmavi, Sayı 2

Kalem Kâğıt

Tabiatı, çevreyi, dünyayı, canlı ve cansız varlıkları soyut ve somut halleriyle gözlem altında bulunduran insan, içe doğma, feyiz ve sezgi hallerini de yaşar. Bu halleri yazıya döken yazar, şair, derlemeci, araştırmacı gibi isimlerle adlandırılır. Bu dış alımları süzüp içvarlığında şekillendirip yazıya dökme halidir yaşanılan. Dürtü ve tetiklemeyle harekete geçen bu durum elle tutulur hale gelir. Nesiller arası kültür ve maziye yönelik yaşanmış hadiseler illaki yazılmaya ihtiyaç duyar.

Birikmek ve biriktirmek daha çok ve esaslı yazılar yazdırır yazara. Dolup taşmanın yazmada ki hal-i pürmelâlidir. Okumalarla, hissetme ve dokunmalarla, gözlemlemelerle bu doluluk haline ulaşılır. Kozalanarak çoğalma halidir bu. Doğum hali gibi. Kabuk değiştirme hali gibi vurucu hamlesini yazı ile yapar.

Dile, düş gördürme haliyle kaleme döker yazar ve şair. Melih Cevdet Anday’ın ‘Rahatı Kaçan Ağaç’ şiirinin son dörtlüğünde ‘ona bir kitap vereceğim/ rahatını kaçırmak için/ bir öğrenegörsün aşkı/ ağacı o vakit seyredin/ mısrasında olduğu gibi düşü yaşatır hep.

Yaşanmışlıklar, mistik ve büyülü yan gibi unsurlar yazarı semboller ve imgelerle mücehhez halde ürün inşasında buldurur. Yazma ortamının, altyapısının sağlanmasının bir şartı da son kertede yalnızlık, tek başınalık halini sağlayabilmekte yatıyor. Yalnızlık hali daha çok kendi içinde yaşamayı, daha çok duyumsamayı ve yazıya dökmeği kolaylıyor. Yalnızlık ve özleşme hali yazmayla buluşuyor.

Yoğun bir emek, birçok şeyde olduğu gibi yazmanın da çatısı hükmündedir. Yazmadaki süreğen anlayış, emek ve yazmayı tetikleyen ilham kıvılcımının bir araya gelmesi şeklinde ele alınmaktadır. Bu kavuşmadan sonra vücut bulan ürüne göre yazarların ayrı ayrı biçemleri kendini gösterir.

Düşünen, okuyan, yazan insan daha çok dışını bezemekten geri kalıyor. Maddi anlamda dışını süslemeyi, bezemeyi gereksiz ve anlamsız da bulabiliyor yazar. İç dünyasının düzeniyle hemhal olduğu için dış dünyasında hep bir eksiklikler gözlenebiliyor. İstisnalar dışındaki bu hal yazarın aile hayatında, para ve imkânlara ulaşma hayatında yetersizliklere sebebiyet verebiliyor.

Yazma eyleminden önce çaba, okuma, arama, arınma, sezgi, aşk gibi birçok yardımcı öğe gerekiyor. ‘Yıldızları da güneşleri de devindiren aşktır’ diyen Dante’nin sözünde ki aşk faktörünü önemsemek ve göz önünde bulundurmak ayrıca gerekiyor. Aklın kılavuzluğunda yol alan yazar ve aklın kılavuzluğunu örseleyen şair bu istikamette yolunu almaya devam ediyor.

Kitap okumanın lezzetini tatmış olanlar iyi bilirler. Çok okumak deniz suyu içmek gibidir. İçtikçe susatır ve tekrar içmeye yeltenirsiniz. Geçenlerde okuduğum bir yazıda Bernard Show’un bir sözüne rastladım, şöyle diyor: ‘Eğitimime, okul yüzünden uzunca bir süre ara vermek zorunda kaldım’ şeklinde. Okulun, okul kitaplarının gerek okumaya, gerekse de mesleki yeteneğe bir alt zemin oluşturduğu gerçeğini göz ardı etmeden, olayın bu farklı boyutunun notunu da düşmek istedim.

Yazarlık atölyeleri, şiir atölyesi ve/veya başka adlar altında da isimlendirilen, daha çok okuma ve yazmayı bünyesine alan çalışmalar, faaliyetler uzunca bir zamandır toplumumuz içerisinde hayatiyetini sürdürüyor. Bu alanların, okumayı daha çok sistematiğe sokabilmenin ve yazma noktasında ufak tefek ipuçları verebilmenin gayretleri olarak gözüküyor. Okuma ve yazma, iştiyakı, sistematiği, sabrı, gece sabahlamayı, kıyıyı köşeyi, kütüphanelerde gezmeyi, az konuşmayı çok düşünmeyi önceleyen bir yaşam bütünü. Çok kitap okuma, yazma ateşini harlar. Her okuyan yazmayabilir ama her yazan genellikle okuyanlar arasından çıkar. Nasıl ki zamanı iyi kullanmak medeniyetin şartlarından biriyse, bilgiye ulaşmanın, bilgiyi kullanabilmenin baş araçsalı kitapları da hayatın geneline yayma, medeniyetin olmazsa olmazlarındandır.

Okumanın insan gelişiminde ki karşılığını en güzel Üstad Necip Fazıl Kısakürek özetlemiş. ‘Yeni bir görüş ve duyuş mimarisinin toprak üstünde sarayını kuracak tek vasıta kitaptır’ diyerek. Nasıl ki açılmamış kuşun kanadının genişliği bilinemiyorsa, kitapla buluşmamış insanın da yetenekleri, becerileri tam olarak gün yüzüne çıkmıyor. Sonuçta kitaplar bilgiyi, kültürü, tarihi, yaşanmışlığı, hayali, umutları sayfalarında barındırıyor.

Özellikle son yıllarda kitaba, okumaya yönelik olarak küçük şehirlerde, bazı ilçelerde dâhil kitap fuarlarının düzenlenmesi, modern kütüphanelerin çağın gereklerine, sosyalliğe uyarlanarak faaliyete girmesi gibi birçok olumlu gelişme kitaba, okumaya, yazmaya yönelişi pekâlâ artırmaktadır. Kitap basımı ve okumada ki istatistikî verilerin yanında nicelik ve sayısal çokluğun yanında, nitelik ve kalitenin de masaya yatırıldığı evreleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Nicelik boyutundan nitelik boyutuna geçiş, işin estetik boyutuna ve daha iyisine ulaşma gayretlerini körükleyecektir.

Özellikle sunulan imkânların azlığının nice çoklukla boy ölçüşebilir olabilirliğini de tasavvur etmek gerekiyor. Sulak bir ovada kolaylıkla büyüyen bir ağaçla, yamaçlarda, kıraçta büyümeye çalışan bir bodur ağacın kıyaslamasında ki artıları ve eksileri bereketle, dayanıklılıkla ve hatta yerli ve yerlilikle içselleştirmek gerekiyor. Konuyu dağıtmadan bir örnek verecek olursam. Bire otuz veren ithal bir hibrit tohumun yanında bire sekiz on veren yerli bir tohumun kıyaslamasını yaparken sadece orana bakılmaması gerektiği sorusunu kendimize sormamız elzem olacaktır. Kanaatin ve bereketin azda olduğunu da görmek gerekiyor.

Gündelik hayatımızda kitapla alakalı aradığımız istekler değişkenlik gösterebilir. Kitabın pahalı olması, rafta kitabın düzenli durabilmesi, kitabın standart bir kitap cesametinde olması, cepte dahi kitabın taşınabilir olması gibi örnekleri sıralayabiliriz. Kitabı okumaktan ve içeriğinden ziyade gösterişe malzeme yapılması yanlışını maalesef ki görebilmekteyiz. Gerektiği noktası dışında kitabı kuşe kâğıdı gibi üst kalite de basarak israfa yönelme yanlışını maalesef ki görmekteyiz. Ağacın özü kâğıdın ve mürekkebin hakkını da düşünmemiz gerekiyor. Özellikle okumayla, yazmayla, şık kütüphanelerle, kitap fuarlarıyla gelişen güzelliklerin, kâğıt üretim sanayimizin hayata geçmesine vesile olacağı kanaatindeyim.

Bir okur için okurken ki teslimiyeti ve bir yazarın yazılarında ki derinliği aynı çerçevede örtüştürüp kıvama getirmek ve dünya ile yakın ünsiyet kurup, dünya ile yarışır konuma gelmemizin zeminini hazırlayıp, şartları iyileştirmek gerekiyor.

İlkay Coşkun
Gökmavi Dergisi
Sayı 2, Şubat 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder