Araştırmacı Yazar Memet Zeki Gündüz
ile
Edebiyat, şiir ve Behlû-i Dânâ Öyküleri Kitabı Üzerine
Söyleşi Soruları: İlkay Coşkun
Sayın
hocam, Nisan 2019’de okurlarla buluşan ‘Behlû-i Dânâ Öyküleri’ derleme
kitabınız hayırlı olsun. Kitabınızın okurlarla buluşmasının ardından ne tür
tepkiler aldınız? Derleme yapmak, yazmak hayatınızın neresinde duruyor?
Öncelikle
“Akalemler, Sayı 20, Mayıs 2019” dergisinde kitabımla ilgili olarak
yayımladığınız yazınız için teşekkürler… Kitabımı sınırlı sayıda bastırdım.
Para ile satılmıyor. ‘Behlû-i Dânâ Öyküleri’ni önce,
derlemeyi yapan öğrencilerime gönderdim. Doğal olarak çok etkilendiler. 50 yıl
önce derledikleri öykülerle yüz yüze geldiler. Bu öyküleri kimi babasından,
kimi komşusundan, kimi bir yakınından derlemiş. Derlediği kişileri düşünüp
gözleri dolu dolu olanlar oldu. Onları dinledikten sonra “İyi ki bu ‘Behlû-i
Dânâ Öyküleri’ni bastırmışım.” dedim.
Sivas
Masalları, Ünye Masalları, Behlû-i Dânâ Öyküleri gibi düzyazı kitaplarımın
dışında, antoloji hazırlama çalışmalarım da var.
‘İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’ İzmir
Şiirleri Antolojisi kitabınızı (yaklaşık 1200 sayfa) 2010 yılında Sayın
Muhittin Bilgin Beyle birlikte hazırlayıp yayınlattınız. Ayrıca Yayın
aşamasında yaklaşık 2500 sayfalık 15.yüzyıldan bu tarafa derlediğiniz Sivas’a
yazılan şiirleri yayın aşamasına getirdiniz. Gerek İzmir Şiirleri Antolojisi
gerekse de Sivas Şiirleri Antolojisinde büyük bir emeğin varlığı ortada. Bu
kitapları hazırlarken hangi süreçlerden geçiyorsunuz? Çalışmalarınız esnasında
ilginç anılarınız var mı?
Bu antolojileri
hazırlarken başta Ankara, İstanbul, İzmir ve Sivas olmak üzere, değişik il ve
ilçelerdeki kütüphanelerdeki şiir kitapları tek tek tarandı. 500’ü aşkın şiir
kitabı vardı kitaplığımda, bu sayı şimdi 3000’i geçti. Bu arada sahaflardaki
şiir kitaplarını tarayıp satın alma işini de sürdürüyorum. Günün yaklaşık 8
saatini kütüphanelere ayırıyorum.
Çalışmalarım
sırasında ilginç anılarım çok, yalnızca birini ekleyeyim:
“Hüseyin
KARAAMCA (?)
Şiir
kitabı: Bir Nefes İzmir.
Kitabımızın
ilk baskısında böyle yer almıştı şairimiz… Bu baskıda tüm aramalara karşın ne
facebookta ne de başka bir yerde kendisine ulaşamadım… Şiir kitabı bende vardı.
Baktım kitap Cinius yayınları arasında çıkmış. Çıktım yola, İstanbul Cağaloğlu’nda
yayınevine gittim… Durumu anlattım, çok sıcak karşıladılar… Hüseyin Bey’i
aradılar, konuştular. Sonra da telefonunu bana verdiler. Hüseyin Bey’le ben de
konuştum. Mail adresine gerekli mesajları gönderdim… Neden ulaşamadığım, neden
tanıyan birini bulamadığım ortaya çıktı. Çünkü Hüseyin Bey’in gerçek soyadı:
UNAN…. Bu yolla bir şairimiz daha bu konuda karanlıktan aydınlığa çıktı:
Hüseyin
KARAAMCA (6 Haziran 1961)
Bergama
(İzmir)’da doğdu. Yükseköğrenimini Uludağ Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü’nde
tamamladı. Gerçek soyadı: UNAN’dır.
Şiir
kitabı: Bir Nefes İzmir.”
Mani,
ninni, bilmece, deyim, masal, destan, bilmece, çocuk oyunları gibi edebi
türlere ilgi duyduğunuzu ve zaman zaman derlemeler de yaptığınızı biliyorum. Bu
türlere olan ilginiz nerden geliyor?
1965
yılında İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’nde okurken öğretmenim Ahmet KABAKLI’nın
verdiği ödevle başladı konuya ilgim: ‘Behlû-i Dânâ Öyküleri’ Ardından 1969 yılında Ünye’de öğretmenken MEB
açtığı folklor kursuna katıldım. Kurs, 15-28 Temmuz tarihleri arasında Ankara
Gazi Eğitim Enstitüsü’nde açılmıştı. Bu kursta değerli öğreticiler vardı: Adnan
ÖTÜKEN, Şerif BAYKURT, Muammer SUN, Cahit ÖZTELLİ… Bizden önemli bir istekte
bulundular: “Görev yerlerine gideceksiniz, öğrencilerinize mani, ninni,
bilmece, deyim, masal, destan, bilmece, çocuk oyunları gibi edebi türlerin
derlenmesi ödevini vereceksiniz. Böylece bunların unutulup yok olmasını önlemiş
olacaksınız.” Önce Ünye’de başladım işe. Ünye Masalları Behlû-i Dânâ Öyküleri,
Seke Seke Ben Geldim böyle çıktı ortaya. Hemen her yaz, Sivas’ın Karapınar
Köyü’ne dayımın yanına giderdim. Sivas Masalları adlı çalışmam, dayımın
anlattığı masallardan oluşmuştur (1969).
Kitap
çalışmalarınızın bir bölümünde şiirle iç içe olan Memet Zeki Gündüz hiç şiir
yazar mı?
Şiir
yazmadım ama manzume yazdım. Ortaokul öğrencisi iken yazdığım birkaç manzume
yerel gazetelerde yayımlandı. Sivas
Kongre Lisesi 4/E sınıfı öğrencisi iken bir başka manzumem (Yurt, Günlük Siyasi
Sabah Gazetesi, Yıl:6, Sayı:1017, 22 Mart 1962, Sivas) yayımlandı. Yine birkaç
manzume de değişik gazete ve dergilerde yayımlandı.
Öğretmenlik
hayatı süresince binlerde öğrenci yetiştirmiş biri olarak sizin
yönlendirmenizle yazmaya ilgi duyan yetenekli öğrencileriniz var mı?
Ünye’den
(Nevzat KUTLU, Tayfun UZBAY, Ferda EREREN…), Sivas’tan (Muhip SÜELTÜRK,
Mutlucan GÜVENDİR…) adlı öğrencilerim var. Bunlar her ne kadar benim
yönlendirdiğimi söylüyorsalar da asıl kendi yetenekleriyle varlar…
Ülkemizde
ve dünyada edebiyat, yazar ve şiir anlamında beğendikleriniz kimler? Onların
edebi ürünlerinden, sanatlarından nasıl etkilendiniz?
“1959–1960 Öğretim Yılı…
Ortaokul 3. sınıf öğrencisiyim. Birinci dönem bitmek üzere… 15 günlük yarıyıl tatiline
girmek üzereyiz. “Adını bile anımsayamadığım Türkçe öğretmenim”, sınıfa girdi
ve bombasını (!) patlattı:
-15
Tatil’de herkes, her türden bir kitap okuyacak. Okuduğu kitapları da bir defter
alıp ona özetleyecek.
Yanlış
okumadınız, dedikleri birebir böyle!
Geldi
15 Tatil. Aldım kalemi silgiyi, bir de küçük özet defterimi. Sivas İl Halk
Kütüphanesi’nin yolunu tuttum. Sivas İl Halk Kütüphanesi, şimdiki Kapalı Hal’in
içinde, bir yerdeydi. Girdim içeri. İçerisi kitap dolu!.. Şaşırdım kaldım.
Ortada kocaman bir soba, harıl harıl yanıyor. Bir de güler yüzlü bir görevli!..
Doğrudan
bu güler yüzlü görevlinin yanına gittim. Durumu anlattım. Yüzündeki gülümseme
kayboldu, ciddileşti:
-Öyle
ödev mi olur canım! Her türden bir kitap nasıl okunup özetlenir 15 günde?
Ondaki
şaşkınlık bende yoktu! Güler yüzlü görevli, durumumu anlamış olacak ki beni
sorgulaya başladı:
-Sen,
bildiğin türleri söyle bakalım?
Başladım
sıralamaya:
-Roman,
öykü, şiir!..
Bir
çırpıda tümünü sıraladım. Güler yüzlü görevli, söylediklerimi yeterli bulmamış
gibi baktı bana. Ardından ikinci sorusunu sordu:
-Başka?
Ne
başkası? Hepsi bu kadardı işte! Şaşkınlık bana geçmişti bu kez! Durumu anlayan
güler yüzlü görevli, açıklamaya başladı:
-Bak
oğlum, türlerin sayısı çoktur: roman, hikâye, şiir, deneme, görüşme, gezi
yazısı, fıkra, söyleşi, makale… Daha sayayım mı?
-Ama!
-Aması
maması yok!.. Liste uzar gider!
-Ama,
ben 15 günde bu kadar kitabı okuyup özetleyemem ki!..
-Bunu
bana değil, öğretmenine söyleyecektin oğlum!
Boş
bulundum:
-Öğretmenime
söyleyemem ki okullar tatil oldu!
-Neyse,
uzatmayalım da işe başlayalım. Ben sana kitap vereyim, sen de okumaya başla.
Otur bakalım şuraya.
Masanın kenarındaki sandalyeyi
çektim ve oturdum. Biraz sonra raftan bir kitap aldı ve önüme koydu. Baktım
kitaba, üzerinde “Reşat Nuri Güntekin, Yeşil Gece, roman” yazıyordu. Güler
yüzlü görevlinin, “Haydi, okumaya başla!” sesiyle kitabın sayfalarına gömülmeye
başladım.
Bu, benim okuyacağım ilk kalın
kitaptı. Beş sayfa, on sayfa, yirmi sayfa, kırk sayfa geçti… Allah’ım hiçbir
şey anlamıyordum. Birtakım sözcükler geçiyor, onların ne olduğunu da
bilmiyordum. Sanıyorum 55. sayfadan sonra romanın konusunu anlamaya başladım.
Sonra romanı elimden bırakamadım.
Öğretmenliğimde bu olayı,
öğrencilerime hep anlattım. Onlara, “Kitabın ilk sayfalarında sıkılabilirsiniz.
Kitabı okumaktan vazgeçmeyin sakın! Sonraları, kitabı elinizden
bırakamayacaksınız!” dedim.
Yeşil Gece’nin okuması bitti.
Özetini evde yaptım. Çünkü nedendir bilmiyorum o yıllarda eve kitap verilmiyordu.
Ya da bana verilmedi ya da ben istemediğim için bana verilmedi.
Güler yüzlü görevli, bu kez de önüme
Falih Rıfkı Atay’ın “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat”ını koydu.
Bu, görüşme türünde bir kitaptı. Bu kitabı okumakta hiç zorlanmadım nedense!
Ardından yeni türden kitaplar geldi
ama artık ben seçiyordum kitapları. Çünkü güler yüzlü görevli, böyle dedi bana.
İlk seçtiğim kitap, halk şiiriyle ilgiliydi. Bu kitabı da çok sevdim. Yalnızca
özetleme işinde sorun yaşadım. Onu da yalnızca, şiirlerin konularını birer
tümceyle özetleyerek çözdüm.
Böylece tüm türlerde olmasa da çok
sayıda türden kitap okudum.
Şimdi düşünüyorum da “Adını bile
anımsayamadığım Türkçe öğretmenim”, güzel işler yapmış be! Ben yani Memet Zeki
Gündüz kitap okuma hastası ise bunu büyük oranda “Adını bile anımsayamadığım
Türkçe öğretmenim”e borçluyum.
Değişimin, dönüşümün
ve tüketimin hızlı ilerlediği günümüzde 50’li, 60’lı yıllarda yazar ve şair
olmakla günümüzde yazar ve şair olmanın avantajları ve dezavantajlarını sizden
alsam neler söylersiniz? Behcet
Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ahmet Kabaklı, Orhan Şaik Gökyay gibi tanınmış
şair ve yazarlarla tanışıklıklarınız nasıl oluştu. Hafızanızda kalan güzel
birkaç anı dersem?
Behçet NECATİGİL, Ahmet KABAKLI,
Orhan Şaik GÖKYAY, Nihat Sami BANARLI, Haydar EDİSKUN vb. öğretmenlerimdi.
İstanbul’da okurken Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın İstanbul Aksaray’daki KİTAP
kitabevine hemen her hafta giderdik arkadaşlarla (Başta Sabit Kemal BAYILDIRAN
arkadaşım olmak üzere)…
Her öğretmenimle çok güzel anılarım
var. İşte bunlardan bir tanesi:
“ZENGİN BİR KİTAPLIĞIN KURULUŞ
AŞAMASI
İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’nde
öğrenciyim. Birinci dönemin sonuna doğru devlet, bizlere giyim kuşam parası
olarak 500 TL verdi. İyi de benim giyim kuşamım vaaaar! Ne yapacağım bu parayı?
Öğretmenim Behçet Necatigil’e başvurdum:
-Öğretmenim, devlet bana 500 TL
verdi. Ben bu parayla kitap almak istiyorum. Bana yardımcı olur musun?
Behçet Necatigil bu, yardımcı olmaz
mı hiç!
-Varlık Yayınları sahibi Yaşar Nabi
Nayır’a git, benden selam söyle, sana en az yüzde yirmi beş indirimle kitap
versin.
Gittim Varlık Yayınları’na. Bir
bayan gördüm orada, adı Sennur Sezer imiş. Ona, Yaşar Nabi Nayır’ı görmek
istediğimi söyledim. Yardımcı oldu bana. Beni Yaşar Nabi Nayır’a götürdü. Uzun
boylu bir adamla karşılaştım. Durumu anlattım ona. Ne dese beğenirsiniz.
-Behçet Bey’in öğrencisiymişsin. O
halde, sana yüzde yirmi beş değil yüzde elli indirim yapalım. Gir içeri de seç
alacağın kitapları. Girdim içeri, seçtim alacağım kitapları. Aldım onları,
götürdüm okula. Okuldan da doğru Sivas’a. Evdekiler, kolilerin içinden onlarca
kitap çıktığını görünce şaşakaldılar. Evimiz, ilk kez onlarca kitapla
karşılaşıyordu.
Var olasın Behçet Necatigil
Öğretmen’im, sağ olasın Yaşar Nabi Nayır büyüğüm!”
Bu arada araştırmayı Ahmet KABAKLI,
Nihat Sami BANARLI gibi öğretmenlerimden, anadilimiz Türkçe’ye saygıyı Haydar
EDİSKUN öğretmenimden, gerçek şiirin ne olduğunu da Behçet NECATİGİL
öğretmenimden öğrendim…
Âşık
Veysel, Âşık Ruhsatî, Pir Sultan, Ahmet Kutsi Tecer ve Sivas’ımızın
yetiştirdiği başka birçok değeri de içine alarak Sivas’ımız uzaktan,
İstanbul’dan, İzmir’den nasıl gözüküyor?
Üzülerek
söylüyorum. Sivas denince ilk akla gelen “Sivas Madımak Olayı” oluyor. Anma etkinliklerinin birkaçına ben de
katıldım. Orada, Âşık Veysel, Âşık Ruhsatî, Pir Sultan, Ahmet Kutsi Tecer,
Vehbi Cem AŞKUN, Cahit KÜLEBİ, Tekin GÖNENÇ, Muzaffer SARISÖZEN, M. Güner
DEMİRAY’ların boy gösterdiği bir kenti, karanlık göstermenin doğru olmadığını
özellikle vurguladım. Vurgulamayı da sürdürüyorum, sürdüreceğim…
Şairler
ve yazarların farklı farklı edebi türlerde yazmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Şair,
şiir yazar. Roman ya da öykü yazarken de şiirdeki işçiliğini mutlaka kullanır.
Bana göre şiir ile deneme birbirine yakın iki türdür.
Araştırmacı
yönünüzü özellikle edebiyat üzerine yoğunlaştırırken neleri gözetiyorsunuz?
Bir
edebiyatçı ve eğitmen olarak Türkçe dilinin doğru kullanıldığını söyleyebilir
misiniz? Bu nokta da neler tavsiye edersiniz?
Kimi
yazar ve şairlerin Türkçe’mize gereken özeni göstermediklerini görüyoruz.
Türkçe, dünyanın en zengin dillerinden biridir. Özellikle şairlerimiz, bunun
farkını fark etmelidirler. Özellikle de şairlerimize Erzurumlu Emrah’ın şu
dörtlüğüne bakmalarını isterim:
Salındı
bahçeye girdi
Çiçekler
selama durdu
Mor
menekşe boynun eğdi
Gül
kızardı hicabından
Bu
dörtlükte kişileştirme var, tecahül-i arif var, betimleme var, yaşanmışlık var,
lirizm var. Bu dille şiir yazanlar, bu
dilin olanaklarından yararlanarak, ona yeni kazanımlar eklemek zorundadırlar.
Bunun gibi yazsınlar demiyorum, o zaman onlara gerek yok… Bunu kat kat aşarak
dilimize yeni olanaklar kazandırsınlar…
Kültür,
sanat ve edebiyat dergilerinin işlevini ve topluma katkılarını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kültür,
sanat ve edebiyat dergileri, özellikle şiirin, öykünün, denemenin halka
ulaşmasında önemli bir araçtır. Yeni kuşaklar, onların aracılığı ile gerçek
sanat ve sanatçıyla kucaklaşacaklardır.
Çantanızda
beklettiğiniz yayına hazır ya da hazıra yakın dosyalarınız mevcut mu? Düşünüp
de bir türlü gerçekleştiremediğiniz kültür ve edebiyat anlamında projeleriniz
var mı?
En
önemlisi, doğup büyüdüğüm, okuduğum, öğretmenlik yaptığım Sivas’ıma ilişkin
dosyalarımın (Sivas Masalları, Sivaslı Şiirler, Sivaslı Öyküler…) günışığına
çıkmasını isterim.
Hocam
bu güzel söyleşi için teşekkür ederim. Büyük emekler vererek hazırladığınız
kitaplarınızın tamamının bir an evvel okurla buluşmasını temenni eder sağlıklı
güzel bir hayat dilerim.
Ben
teşekkür ederim, bana bu olanağı sağladığınız için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder