Yağlı
çörekler, kuzine fırınında patatesler, yemek sofrası, çay, yemek kaşığı
şıkırtıları, daha eskilerde tahta kaşıklar, ‘şekeri
az at’ ikazları, çaya bisküvi hatta ekmek banma ritüelleri, ıslanan
bisküviyi ağza dağılmadan götürebilme alıştırmaları derken bu örnekleri pekâlâ
çoğaltabiliriz. Kavurga, çedene, mısır patlağı, kabak ve ay çekirdeği gibi
atıştırmalıkları, eğlencelikleri bu bağlamda çayla hep rabıtalı görürüm. Sevinç,
mutluluk daha çok çocuklarla iç içe olan hayatta yer alması biz insanlar için
ne büyük bir değer.
Bisküviyi
çaya banma ritüelini babam ve başka bazı yaşlı insanlarda gözlemlediğim oluyordu.
Özellikle şekerli bisküvilerin ve bazı çikolataların dişlerin arasına dolması
ve damağa yapışması gibi kötü bir durum var. Takma diş kullananlar için bu
durum daha fecaat. Bisküviyi çaya banarak bir nevi ağız içinde yumuşaması
sağlanıyor. Sert bisküvi veya çikolatanın diş üzerindeki baskısı, ıslatarak da
olsa önlenebiliyor.
Çıt
kırıldım ve nazenin bir bisküvinin sıcak çayla buluşmasıyla kendini hemen salarak
bardak içerisine boca olması ve ağız mesafesindeki güzergâhta yarı yolda
kalması da mümkün tabi ki. Bu da yolda kalmışlığın farklı bir boyutu olsa gerek.
Bu durumda b ve c planları devreye sokuluyor. Yola çıkamamış bisküvi parçaları
bardak içerisinde bir çökelti oluşturuyor. Şekerli su ve çayla birlikte oluşan
yeni aroma, muhallebi tarzı bir tatlıya evrimleşiyor. Bunu da çay kaşığı ile tatlı
niyetine kaşıklamak, orijinalliği bozulmamış başkaca bir ritüel olarak
karşımıza çıkıyor. Bu tarz basit ritüeller tek başlarına çok anlam ifade etmez.
İki veya daha fazla muhabbet ehlinin özellikle aile bireylerinin sohbetlerinin
görselliğinde ortaya çıkan aktiviteler bunlar. Çayın yanında küçük bir
atıştırmalık veya tatlı görevini üstlenen bu durumdaki tatmayı, bal kaymak
tüketiminde dahi bulamazsınız. Çünkü burada karın doyurma değil keyifli
dakikalardır esas olan.
Çay
içerken misafirinde olması ayrı bir güzellik. Hz. Mevlana’nın dediği gibi ‘Bir insanı diğerine çeken, aralarındaki
ruhi beraberliktir, söz vesile’ Çayın ve kahvenin bahaneliğiyle, muhabbete
tevdi ettiğimiz hâli yaşarız. Bir zamanlar daha az bulunan çay ve şeker çok
kıymetliydi. Her evde bulunmazdı. Her dem demlenip içilmezdi çaylar. Özel zamanlar
gerekliydi. Misafir ve sohbet ortamı olmazsa olmazlarımızdandı. Şimdilerde
bazılarının, çayı arada sırada içişi belki de bu kıymete duyulan saygıdandır.
Siz bakmayın ‘dem vakti’ toplantılarına,
orada figüranlar var. Çay, özellikle akşam saatlerinde ‘çocuk altını ıslatır’ diye içirilmezdi çoğu zaman. Çocuklara günah
olarak öğretilen kahvenin yanına hiç yaklaşılmazdı keza. Çay toplantılarında
yaşanan benzerlik hatta aynîlik hâl kahve içinde geçerliydi. Devlet
Bahçeli’nin, çikolata ve püskevit reklamlarını örnekleyerek, bu reklamlardan
etkilenen çocuklardan ve ailelerinden bahsetmesi bir hayli dikkat çekici, bir o
kadar da farklı bir örnek.
Eskiden
düğünlerde yemek, ayran, çay, fıstık ikramlarından başka büyük tepsilerde lokum
ve bisküvi ikramları da olurdu. İki bisküvinin arasına büyük boy bir lokum yayılarak
yapılan sunum bir nevi minik bir sandviçin ilk örnekleriydi. Tatlı niyetine
ikram edilen bu lezzetin tadı hala damaklarımızda. Hatta bu özel ikramı,
dağıtımda ikinci defa nasiplenebilmenin mutluluğunu sizlere tarif edemem.
İnsan,
hayat yolculuğunda evvelemirde ne yaşıyorsa ahir hayatında da benzerlerini
yaşıyor. İnsan zihninde neşet eden paradigma benzer olgularla kendine yer
buluyor. İnsanoğlunun hayatı, çocuklukta küçük şeylerden mutlu olma, heyecan
duyma, yaş ilerledikçe küçük şeylerle yetinmemeye, mutsuzluğa evrilme şeklinde
gelişiyor genellikle. Yaşlılıkla beraber insan farklı şekillerde hareket
kısıtlamasına uğruyor ve hayatı basitleşmeye, yavaşlamaya başlıyor. Bunlardan
en can alıcı olarak, ölüm anında çok kıymetli olan ‘bir yudum su’ örneğini verebilirim.
Sonuçta
Bezm-i elest’te kulağımıza fısıldanan öğretiler yerini koruyor. Zamanın
kadrajında poz veren her bir hayat dilimi insanın ömür sofrasında yerini
alıyor. Hayatındaki birçok duygunun iyi hâl kâğıdını elinde ve gönlünde
bulundurma çabasında olan insan için küçük şeylerden mutluluk devşirme hâli,
önemini muhafaza ediyor. Bisküviyi çaya banma gibi ritüeller, hayattaki
sıkıntıları, acıları, hüzünleri teğelleyen insan için kısa yaşantısı içine
sıkıştırılmış küçük mutluluk kırıntılarından.
Birisi, simit ve çayı unutma mı dedi?...
Birisi, simit ve çayı unutma mı dedi?...
İlkay Coşkun
Gökmavi Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder