Şiir
Sanatı
İnsanın tekâmülü için yenilik ve geleceğin
şekillenmesi için incelik, zarafet, letafet değerlerini ihtiva eden değerler
bütünüdür sanat. Yüreğe, göze, kulağa, beyne kibarlık kazandırır. Düşünsel ve
hissel egzersiz sunar. İlimle, zanaatla kazanılan maharetlerin yanında
tamamlayıcı, destekleyici, renklendirici ve süsleyici ikinci bir kanat
hükmündedir. Resim, müzik, şiir gibi kazanılan melekeler sanatın özünü teşkil
eder. Her ne kadar güzel sanatlar arasında
hudutlar olsa da aralarında hep bir ortak dil vardır. Sanat, canlının hayatını
devam ettiren, kan devinimini sağlayan damarlar gibidir. Damarların ayrı ayrı
fonksiyonları olsa da özünde organizmayı, canlıyı yaşatmak amaçtır. Sanat
dalları da böyledir.
Derdini, hayalini,
itirazını şiire dökene şair denir. Bunun için ille de kalem kâğıt olması şart
değildir. İlham ve emek arasındaki sarkaçta yolunu almalı şair.
Dildeki estetik, ses, yeni nefes ve farklı deyişleri yakalayabilmeli. Yüreği
besleyen şiir, gıda ve ilaç hükmündedir. Yapılan her bir işin bir teoriği bir
de uygulaması vardır. Şiir bilgisi şairin teorik altyapısıdır. Esin, ilham,
yaşanmışlık ve emek, şiir yazma eyleminin uygulamaya dönüşmüş halidir. Gerek
şiir bilgisi gerek şiir yazma eylemi şairi tamamlayan ve bütünleyen en önemli
iki unsurdur. Birbirinden ayırmamak gerekir. Dil yoldaşlığında, sevgi ve sezgi
kardeşliğini paylaşıp damakta tat bırakır. Şiir dışında illaki ısınma
yöntemleri vardır. Şiir bunlardan biridir sadece. Şiir, edebiyatın büyük
kardeşidir veya başka bir ifadeyle edebiyat topluluğunun büyük ortağıdır. Şiir,
edebiyatın diğer dallarıyla her zaman iletişim içerisindedir. Mesela öyküyü
şiirsel bir anlatımla kaleme alabilirsiniz. Şiir, edebiyat dalları içerisinde
en çok başvurulan zor bir alandır.
Şiirin, müzik gibi diğer sanat dallarıyla
dirsek temasını ve hayattaki hâl ve kâl üzerindeki büyük etkisini düşünmemiz
gerekiyor. Şiir olmasaydı; ağıt, serenat, ritim, müzik nasıl olacaktı. Dil
yarım kalır, insan ve duyguları hastalıktı olurdu. Bilgi, fikir, sezgi ve
düşsellik yanında hayatın içerisinde derin sevgiler edinip hayattaki acılara,
zorluklara karşı duyarlı ve çözüm odaklı olmayı şairce duruşun en önemli yanı
olarak görmek gerek. Şiirde esin ve emeği; tek bir organizmayı, tek bir
embriyoyu oluşturan kimerizm gibi görmek mümkün. Şiir açısından esin ve emek
birbirini tamamlayan ve bütünleyen iki temel unsurdur. Biri olmadan diğeri
olmaz. Bu yüzden ‘hangisi değerli’
sıralaması yapmak afakî olur, gerçekçi olmaz.
Şiir daha çok ‘olması
gerekeni söylemelidir’. ‘Olması gereken’ üzerinden hareket
etme çabası dozundan fazla didaktikliği ihtiva etmemeli. Şiir bu bağlamda ille
de bir şeyler öğretmemeli. Şiir, alternatifleri sunmalı ama “şu
doğrudur” dememeli. Temizlik vurgusu yapılmalı ama su en iyi
temizleyicidir vurgusu yapılmamalı çünkü şiirin görevi bu değildir. Mazi, şu an
ve gelecek şiirin hasat tarlası olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli. Şairin hep
mazi de yaşaması ve şiirlerini bu çerçevede ele alması şiirini sıkıcı yapacağı
kadar hep geleceğin hayalperestliği ile şiiri zorlaması okuyucuyu gerçeklerden
uzaklaştıracaktır. Tercihin tadında, kararında olması daha yerinde olacaktır.
Kurallar, eğilimler ve bilindik yöntemler üzerinden şiiri işlemenin de birçok
temeli yıkarak yeni yapılar inşa etme çabasında olmanın da olumsuzlukları
olacaktır. Farklı sesler bulacağım diyerek gösterilen çabalar şairi
yeni damarlara da götürebilir. Gürültülere, homurtulara da taşıyabilir.
Şiir yazanlarda, evlat
sahibi olmak isteyen bir insan veya ev almaya çalışan bir ebeveyn gayretini
görürüm. Şiirden alınan hazzın yanında kuvvetli bir yazma dürtüsünü yaşarlar.
En güzeli yazma dürtüsüdür. Sevgiliye yazılan bir şiirin anlamı ve gerekçesi
yanında, toplumsal içerikli yazılan başka bir şiirin başka bir anlamı ve
gerekçesi vardır. Bir yerde yaraya parmak basmak gibi bir değer taşırken başka
bir yerde duygunun dışa vurumu hüviyetindedir. Bu bağlamda şiir yazanları daha
çok duyarlı, daha çok âşık, daha çok hayalperest, daha çok uçarı, daha çok
kırılgan ve daha çok insan olduklarını düşünürüm.
Şiirin sesi ve
derinliği şiirin kalıcılığını belirler. “Her dem taze şiir” kıstasına
uyan şiir kalıcıdır. Kimi şiirler vardır yazıldığı anda anlaşılmayabilir,
değerini bulmayabilir. Yüzyıllar sonra keşfedilebilir. Kendini güncelleyen şiir
tat verir. Tat veren şiir güncelliğini devam ettirir. Gönüllere dokunma ve
yüreklerin sesi olma şiirin yaşam süresini belirler. Duyulara hitap eden,
şaşırtan, aklı allak bullak eden şiirin yaşam süresi fazladır. Şiirdeki iç ses,
ahenk ve ritim uyumu şiiri besler, şiirin tadını artırır.
Şiirin iç sesi,
anlatımdaki akıcılığı, üslubu önemlidir. İyi bir şiir dili yakalanabilmeli. Çok
bilindik şeylerden ziyade bilinmedik şeyleri akıcı, saf anlatımla okura
sunabilmek önemlidir. Okuru şaşırtmalı şiir. Sağ gösterip sol vurabilmeli veya
tersi olabilmeli. Tema, anlatım, imgeler, şiirde mimari, yenilik, zenginlik,
kullanılan kelimeler okurun ilgisini çekmeli. Duyulara hitap edebilmeli. Duygu
önde olmasa da tamamen duygudan arındırılmamalı. İmge ve sözcük örgüsüyle
orijinalliği taşımalı. Okur için şiirde yeni bulunmuş bir damar çağrışımını
yapabilmeli. Şiir kendi başına bir örnek teşkil edebilmeli. Benzerlik algısını
okuruna vermemeli. Kalıcı ve güzel bir şiir düşüncesi okurda oluşabilmeli.
Okur, tat almalı şiirden.
İmgeleri oluşturma,
şiirin temelini, çatısını inşa etme gibi yapım aşamalarında insanı düşünmeye
sevk ediyor. Şiir ayrıca okumaya ve araştırmaya yönlendiriyor. Bu
durumda şiirle olmaya, şiirde kalmaya yönlendirerek insanı şair yapıyor. Dilde,
kelimelerde zarafeti arayan şairin hayat kalitesi, düşünce dünyası
zenginleşiyor. Şair adeta kelimelerle dans ederek huzura kavuşuyor.
Cümlelerdeki melodiyi, sesi, raksı arıyor.
Şairin önsezilerinin
daha kuvvetli olduğunu düşünürsek; insana, tabiata, dünyamıza gelebilecek
olumsuz hâl ve şartların bertarafı için çaba göstermesidir. Şairin, yenilikçi
yönünü muhafaza ederek insanın, toplumun, canlıların ve çevrenin sorunlarına
karşı duyarlı olmasıdır. Her ne şartta olursa olsun adaletin, doğrunun yanında
olmasıdır.
Şiir; binalar,
köprüler, hava alanları inşa etmez. Ülkelerde kurmaz ama mevcut durumda dili,
kültürü, iletişimi zenginleştirir. Sevgi, aşk, özgürlük, adalet olgularının
içini doldurur ve güçlendirir. Sorgulayan insanların sayısını artırır.
Devrimleri, özgürlükleri başlatan ilk adım sesidir şiir. Müziğe söz olup
insanları eğlendirir. Marş olur kavgada insanı cesaretlendirir. Dilde dua,
ölümde ağıt, sevgiliye mektup olur. En önemlisi de insanların ruhlarının
eğitilmesini ve zenginleşmesini sağlayarak insanları olgunlaştırır.
İlkay Coşkun
Gündönümü Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder