5 Mart 2025 Çarşamba

Turnalar

"TURNALAR" ŞİİRLERİNDEKİ YAŞANMIŞLIKLAR

“Turnalar” Halk Ozanı Şair Gülnuri Yedek'in hatıra şiir kitabıdır. Emin Yayınları etiketiyle, Ekim 2024'te okurlarıyla buluşturulmuş. Yüz seksen sayfa hacmindeki kitapta yüz civarında şiir yer almaktadır. Kitap isminden de anlaşıldığı üzere şiirler hasret temasındadır. Hasret şiirleri sekiz bölümde tasniflendiğini görüyoruz. “Zamana Hasret, Mekâna Hasret, Sılaya Hasret, Duaya Hasret, Efrada Hasret, Askerde Hasret, Ozanca Hasret, Yollara Hasret” şeklindedir. “Turnalar” kitap ismini, gurbeti, ayrılığı betimleyen, çağrıştıran “Turnalar” (s. 138) isimli kitaptaki şiirden alıntılanmıştır.

Şiirlerde başat olarak hasret duygusu, devamında eski ile yeni karşılaştırmaları, özlemler, sıkıntılar, yakarış, dua, vatan sevgisi, milli manevi değerler, yöre kültürü, tabiat güzellikleri, Artvin, İstanbul şehrengizleri, taşlama gibi uzunca bir tema listesi yapmamız mümkündür. Duygu olarak da, hasreti en fazla yaşatan olgu, çaresi olmayan ölümdür. Ölüm insan için bir şal olsa da aynı zamanda hasreti, özlemi çokça yaşatan gerçekliktir. Bir ayağı gurbette bir ayağı sılada olan insan genellikle kendine göçmendir, yalnızdır ve çoğu şeyi kendi içerisinde yaşayandır. Şair, gece gibi, zemheri gibi anne yokluğuna sarılır adeta. Başka bir ifadeyle şair, ana yoksunudur, ana yoksuludur. Bunu da sık sık şiirlerinde aksettirir. Bundan kelli hasretini, özlemini hep canlı ve hüzünlü yaşar. Yetimlik ve yalnızlık hali böylelikle şiirlere nakşolur. Bu özlem hali hem gıyaben hem de vicahen yaşanılır. Öyle ki hasret, ayrılıkların özrü olsa da şair, şiirlerini müstecap duası gibi görür.

Kitabın Editörlüğünü yapan aynı zamanda da şairimizin en küçük oğlu olan Yavuz Selim Yedek tarafından her bölüm başlangıcında, şiir bölümünü açıklayıcı bilgiler verilmektedir. Kitapta şairin anne babası, kardeşleri, hanımı, çocukları ve bazı torunları şeklinde ailenin fotoğrafları yer almaktadır. Zaman içerisinde şair, ozan arkadaşlarıyla beraber atışmalar da yapmaktadır. Atışmaları daha çok karşılıklı deyiş ve şiir söyleme şeklinde nitelendirebiliriz. Atışma yaptığı şairler şunlardır. “Gülhanî, Niyazi Coşkun (Coşkunî), Hasan Hüseyin Yazıcı (Dervişân), Servet Yazıcı (Yazıcı), Avni Ünsal (Ünsal), Muammer Demir, Süleyman Havadar, Ahmet Yoramoğlu” gibi isimleri sayabiliriz. Ayrıca Hattat Cemali Gündoğdu’nun “Ne Dem Bâkî Ne Gam Bâkî Hüve’l Bâkî”, “Hoş Gör Ya Hû” anlamlarını taşıyan hat sanatı örneklerinin kitapta neşredildiğini de görmekteyiz. Şairin torunu Ravza Zülal Yedek’in eskiz çalışmasına da yer verilmiştir. Şairin eşinin şiirleriyle beraber, oğulları Rahmet, Süleyman, Hürmet ve Yavuz Selim hocaların birer şiirlerine de yer verilmektedir. Hatıra hüviyeti taşıyan bu kitapta, şairin şiirleriyle beraber ailesini de etraflıca tanımış oluyoruz.

İzninizle, şair ve kitap hakkında etraflıca bir bilgi verelim ve devamında şiirlerin içeriğine değinelim. Daha önce söylediğimiz gibi kitabın editörlüğünü de yapan, Yavuz Selim Yedek, Halk Ozanı Garip Gülnuri'nin dört çocuğunun en küçüğüdür. Baba Gülnuri ve dört evladı da imamdır. Hatta bu aynı meslek durumu bir şiirde de işlenmektedir. Şairin babası rahmetli Molla Sisam efendidir. Esasen şiirler ve anlatımlar Şairin babası Molla Sisam Yedek ve şairin annesi Ezine Yedek hanımla başlatılmaktadır. Şair, annesini iki yaşındayken kaybeder. Ozan Gülnuri’nin beş ablası ve küçük yaşlarda kaybettikleri bir kız kardeşleri vardır.

Ozan, Artvin, Ardanuç, Anaçlı Köyü doğumludur ve imamlıktan sonra da hayatına burada devam ettirmektedir. Şair; Ardanuç’lu Âşık Efkârî’nin yeğenidir. Ayrıca Şairin amcası Âşık Kerem’de, Yolüstü Köyü’ne yerleşmiş bir halk ozanıdır. Şairin yeğeni Emekli Albay Süleyman Havadar da yazar ve şairdir. “Livana’da Bin Yıl” romanının ve “Anadolu Destanı”, “Acı Elma”, “Köy Öğretmeni” gibi kitaplarının yazarıdır.

Anaçlı Köyü isminin 1925’te verildiğini öğreniyoruz. Bu yıllardan önce Gürcü dilinde Ança Tepesi anlamına gelen Ançgora isminde bilinmekteydi. Şair, köyünün ismini Ançgora olarak da kullanmaktadır. “Ardanuç, Anaçlı Köyü (Ançgora), Şavşat, Şavgula Köyü, Yolüstü Köyü, Cevizli Köyü, Kürdevan Dağı” ve aynı zamanda şairin mazide vakitlendiği “İstanbul, Sivas” gibi birçok yer ismiyle de karşılaşmaktayız. Şiirlerde ve kitap anlatımlarında zengin Artvin kültürüne ve söz varlığına yönelik bilgilerde ediniyoruz. Bunlardan bir kısmına bir göz atacak olursak; “Çobanların kaldığı baraka cinsi yapılara “kohta” denir. Satara: uçurum; Pilacı: tokalı terlik, horom: elle sarılan ot balyası. Bunlarla birlikte; buğa (boğa), sant, varro ayı, kav, horşa tutmaç, soğanlı harşosi, puçuko aşı, horoda, yerbeyil, sobayı odlamak, şaşort (Yayladaki işleri halleden hanımlara denir), yerbeyil, karpoti, cillanmış, bah, çismat, kitik, hopopi, lazut, yügürmek, tapul etmek, termaş, meyle, şadıra, korkimela, pozika.” Bütün bu yöresel farklı kelimeler, isimler bizi Laz’ıyla, Poşa’sıyla, Gürcü’süyle çok kültürü barındıran Artvin’in zenginliğine taşımaktadır.

Şiirlerin, hece şiirinin ahenk unsurlarından, halk edebiyatının imkânlarından ve geleneğimizden bolca beslenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Şiirlerin geneli, 11’li ve 8’li hecelidir. Az sayıda da olsa yedi heceli şiirler vardır. Yer yer Artvin yöresi söyleyiş ağzında şiirler de yer verilmektedir. Şair, şiirlerinde genellikle “Garip Nuri” mahlasını kullanmaktadır. Hatta ve hatta Artvin’in zengin yemek gülbankının şiirlere kokusunun sinmiş olduğunu dahi söyleyebiliriz. Tilkiye yazılan şiiri en ilginç şiir olarak nitelendirebilirim. Şiirlerde çok az da olsa intizar halini görmekteyiz.

Şiirlerden kısa kısa da olsa örnekler verecek olursam; “Garip Nuri al sazını/ Bekle gelecek yazını/ Bıraktım Büyük kuzumu/ Gözüm yaşı durmaz akar.” (s. 41), “Garip Nuri yapma çok âhuzârı/ Neylersin dünyada zerrece varı/ Koyun kuzu inmiş kovanda arı/ Yol bulamam öyle gidem köyüme.” (s. 43) “Garip Nuri Hacer’i de hatırla/ Efkâr defet, yaz da üç beş satırla/ Gözyaşım taşınır yüz bin katırla/ Tepe ağlar, yamaç ağlar, düz ağlar.” (s. 65), “ Garip Nuri gel sen Mevlâ’nı tanı/ Hoşça kayırdıysan anan babanı/ Günün sona erdi, yükle kervanı/ Yalvarırım Mevlâ’m yolum dar etme.” (s. 80), “İlkten sabreyledik temel dediler/ İhtisas besbeter genel dediler/ Bitince dönmeye umut verdiler/ Medet senden Rabbim, sen imdat eyle.” (s. 137), “İşte böyle hep neşeli olunuz/ Kurttan kuştan köyümüzü sorunuz/ Haydi artık açık olsun yolunuz/ İyi haberlerle dönün turnalar.” (s. 139), “Dünyada kalmışız hep kalma kala/ Satsalar dünyayı almaz bir pula/ Hakk’ın divanında cezasın bula/ Kalbini secdeye indiremeyen.” (s. 149), “Ben bir kuş besledim can kafesimde/ Akıbet bir pinhan aldı da gitti/ Dedim cânâ, dur benimle sefa sür/ Benim bu sözüme güldü de gitti.” (s. 155) Bütün bu şiir dörtlüklerinde, şairin değişik zaman dilimlerinde ve farklı ortamlarda yaşadıklarından kesitler sunulmaktadır.

Şair, özlemleriyle, hasretlikleriyle beraber; çevresine karşı hep bir müstağni duruş içerisindedir. Bir nevi bu şiirler, şairin hayat mücadelesinde kendisiyle kalmalarının ürünleridir. Dünyanın zorluklarıyla, ölümlerle, yeni doğumlarla hayatı herkes kendince yaşar böylelikle. Sonuçta her insan kendi hayat felsefesine, vicdanına göre yaşamaktadır bu hayatı. Şiirlerde kötüye yanlışa karşı bir muarız duruş hali vardır. Hayırların fetholduğu, şerlerin def olduğu bir dünya arzulanır. Yalnızlığın, hüznün ve dahi acının titreyişinde yazılır bu şiirler. Sevdikleriyle, özlem ve hasret duyduklarıyla efrâdını câmi ağyârını mâni dedikleri anlatım böyle olsa gerek. Gerek şiir kitabıyla gerekse de şairin efradıyla tanışmama vesile olan kadirşinas dostum Muhsin Kemikli’ye de çok teşekkür ederim. Sağlıklı huzurlu güzel bir ömür dilerim. İyi okumalar.

İlkay Coşkun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder