8 Nisan 2025 Salı

Eksik Parçalar

İnsanı Tamamlayacak “Eksik Parçalar”

“Eksik Parçalar” Yazar Öykücü Nuran Köse Baydar’ın ilk öykü kitabıdır. Çıra Kültür etiketiyle, Ocak 2025’te matbuat âlemine dâhil edilmiş. Yirmi üç öykünün yer aldığı kitap, yüz yirmi sayfa hacmindedir. Kitabın ilk öyküsü olan “Eksik Parçalar” isminden mütevellit kitaba bu ismin verildiğini anlıyoruz.

Öykülerinin konusu çoğunluğunda çocukluk dönemi ve çocukluk şeklinde kendisini hissettiriyor. Bu da yazarın çocukluğunun da geçtiği, doksanlı yılların nostaljik hallerine ve daha kanaatkar zamanlarına tekabül etmektedir. Mahalle kültürünün, yardımlaşmanın, kıt kanaat yaşamanın yaygın olduğu zamanlardan bahsediyorum. Bu noktada Yazar Şair Robert Southey’in güzel bir sözünü hatırlamak gerekiyor. Bu söz, çocukluk konusu geçtiği zamanlarda hep hatırıma gelmektedir. “Ne kadar uzun yaşarsanız yaşayın ilk yirmi yıl, ömrünüzün en uzun yarısıdır” İsterse yüz yıl yaşayın, ilk yirmi yıl, bu yüz yılın en büyük yarısıdır değil mi? İnsanın ömrünün ilk yirmi yılı, insanı daha çok gönendirir değil mi? Öykülerde seçilen konularda bu durumu fazlasıyla gözlemlemekteyiz. İşitme engelli çocuğun anlatıldığı öykü, yetim çocuk ve dedesi, ev kızı, öğretmen-öğrenci öyküsü. Ayrıca erkek kahraman Halil’in öyküsü, babaanne üzerinden aile olgusu, çocukların çok sevdikleri panayır, illüzyon gösterisi gibi. Bunlardan başka kedilerin dört dolandığı mahalle yaşantısı, Hocazade Apartmanı, köy hayatı şeklinde hayatın içinden birçok konuya yer verildiğini görmekteyiz. Öyküler az da olsa hayıflanmalar içerse de geçmişe dair burkucu özlemlere pek yer verilmemektedir.

Öykülerin bir kısmı dış anlatıcıyla olsa da buralarda da yazarın nefesini hissetmekteyiz. Bir kısmında da birebir yazarın birincil tekil şahıs olarak öykülerde yer aldığını görmekteyiz. Yani kadın-hanım sesinin ve duygudaşlığının etkisini fazlasıyla hissediyoruz. Birçok öykü ismi de bu tezimi desteklemektedir. “Dantel, Avuç İçi, Mavi Toka, Sandık, Dedemin Radyosu, Kenar Süsü, Saç Fırçası” Gibi. Öykülerin kimilerinde günümüzün izlerini de bulmamız mümkün. “Reels kovalamak, trend peşinde koşmak, passat araba” Bunlar gibi kimi güncel ifadeler yer alsa da daha çok mazi anlatımları şeklinde yol alınmaktadır. Bazı öyküler günlük yaşantılardan alıntılar şeklinde de ilerlemektedir. Ek olarak; “Rasim Özdenören, Süleyman Çelebi, Ayşe Ovalı” gibi kimi kıymetli isimlere göndermelerde de bulunulmaktadır.

Öykü dilinin daha iyi anlaşılması adına altını çizdiğim kısa kısa öykü bölümlerini buraya taşımak istiyorum izninizle. “Kalbinde uzun zamandır uykuda olan heyecanı uyandırmaya yeterdi” (s. 12) “Yaşım ilerledikçe yıldızlar uzaklaşıyordu göğümde. Bitimsiz bir boş kâğıtta cevapsız sorularım uzayıp gidiyordu” (s. 25), “Eski inançlarının, kalbinin derinliklerinde çatırdadığını hissediyordu” (s. 32), “Silik zamanların muamma beşiğinde uyanma vaktiydi artık. Besmele ilk adımı…” (s. 38), “Abdestini nur bilen, yetimi de nar bilir. Onu bir sevindiren bin bereketle sevinir” (s. 56) “Sevmenin bir sahibi yoktu. Sevmek, sadece kendisine has bir hâl olmuştu” (s. 82) “Yazmak, belki de insanın içsel bir harita çizmesidir” (s. 93)

Öykülerde yer alan başkahraman ve diğer kahraman isimlerine bir bakacak olursak; “Mahmure, Sacide Teyze, Bakkal Amca, Nalan, Halim, Ahmet, Öğretmen Sabri, Ceyda, Bilge, Sinan, Gülistan, Mehmet, Kıymet Hanım, Selçuk Bey, Çelebi, Şeref Amca, Serhat.” Bunlardan başka, “Kahveci Sami, Cami İmamı Salih Efendi, Halil, Nefise, Alâeddin, Hasan Amca, Ahmet Efendi, Yusuf Paşazade, Nihan, Selim, Nevin Hanım, Nevzat, Yavuz, Hale, Gül Sara, Uzun İbrahim, Necla, İsmail, Serkan, Hayat” gibi isimleri sıralayabilirim. Bu karakterler, öykülerde üçer beşerde olsa yer almaktadır. Öykülerin geçtiği mekânlar genellikle flu gözükse de yer verilen isimlere göz atacak olursak; “İzmir, Konya, Ankara, Doğu Ekspresi, Bafa Göl, Muğla Beşparmak Dağları, Üsküdar Yokuşu, Kütahya, Narlıdere, Kars ve Van” gibi yerleri sıralayabilirim.

Bir kitabı okuduktan sonra, öğrendiğim kelimelere, söz kalıplarına veya alıntı sözlerinin neler olduğuna da dikkat kesilirim. En azından bu bağlamda arının çiçeklerden polenleri alması gibi bir rayiha edindiğimin hissine kavuşurum. Bu polenler nelermiş bir göz atalım; Bunlardan birisi ‘gerbera’dır. Aslında gözümüzün çok aşina olduğu gerbera, papatyagiller familyasının gerbera cinsinden rengârenk bir tür çiçek olduğunu öğreniyoruz veya bilgimizi tazeliyoruz. Bir diğeri ‘huş’ ağacıdır. Bu ağaç bitkisi ülkemizde, Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'da, Nemrut Dağı krateri içerisinde 1800-3000 m yükseltilerde yetişmektedir. Kap kacak yapımında da kullanılır. ‘Mahreç’ (ses yolu harflerin çıkışı, kıraat), ‘Braille’, görme engelli insanların kullandığı 1821 yılında Louis Braille tarafından geliştirilmiş bir alfabe, ‘Meddücezir’ (gel git olayı), ‘balsamik’ (sirke tadı), ‘ozalit’ (ışığa duyarlı bir kopyalama kâğıdı) Romanca da veya çingenece de ‘sökendan’ (nasılsın?) cevabı da ‘laço’ yani iyiyim demek olduğunu öğreniyoruz.

Çocukluk, tilmizleri olmayan bir yaşanmışlık hissini taşımaktadır. İyi veya kötü çocukluğun en saf hali tarihin belleğine çocuksu duygularıyla ve güzellikleriyle emanet edilmektedir. Aynı mevsimler gibi insanın ömrü de dört mevsime karşılık gelmez mi? Bu bağlamda çocukluk, insanın ilkbaharıdır. İmkânlar, şartlar ve nasip-kısmet hayat serüvenimizi belirlese de hayat bir taraftan da yaşayanın gösterdiği tavrı da içermektedir. İnsan bu, sevgilenmeyi yaşadıkça ve yaşattıkça daha da güzelleşmektedir. Çocukluğun o saf halini zamanla kaybediyoruz maalesef. Bu yüzden belki de hep o saflığı arıyoruz. Bir yerde hayat, vurulmuş kuşlar gibi bırakıyor bizleri. O saflık bizim en büyük eksikliğimiz olarak nüksediyor.

Öz olarak, çocuklukla beraber daha çok yazarın hatıralarının nakış nakış işlendiği anlatımlarda özlem, başat unsur olarak havsalamızda yerini alıyor. Anısı olmayan günlerin büyük bir kayıp olduğu vurgusunu ve anı biriktirmenin kıymetini bize bir kez daha hatırlattığı için Nuran hanıma çok teşekkür ediyorum. Bununla birlikte, gerek geçmişte gerekse de yaşadığımız şu anki hayatımızda hep bir eksikler vardır ve olagelmektedir. Pazılın eksik parçası misali bir boşluk hali her zaman taşınmaktadır. Öyle ki hayatımızda eksik parça yok diyen büyük bir yalancı olmalıdır. Belki de bu duygu bizim naçarlığımızı, hiçbir zaman tam olamayacağımızı yüzümüze şamar gibi vurmaktadır. Ondandır ki hayatlarımızda hep direnci, şükrü ve ümidi kendimize şiar edinmeliyiz. Yazar, bütün bu anlatımlarında eksik parçayı sorgulamakta, o eksik parçanın ardına düşülmesi, aranılması gerektiğini vurgulamaktadır. İnsanların ortak eksik parçaları olduğu kadar, her insanın ayrı ayrı eksik parçası da vardır muhakkak. İlk kitap olmasına rağmen gayet başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Daha nice güzel eserler temennisiyle iyi okumalar dilerim.

İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 137, Nisan 2025




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder