“Hayalografi” Kitabında Hayâl ile Gerçeklik
”Hayalografi” Yazar Emine Türker Özgen'in, Aralık 2024'te, Günce Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu anlatı kitabıdır. İki yüz sekiz sayfa hacmindeki kitapta, otuz yazı yer almaktadır. Yazım hayatında, şiirde, edebiyatta, resimde, musiki de, tiyatroda, sinemada, bilimde iz bırakmış olan otuz kıymetli isme yer verilmektedir. Öyle ki bu isimler, Türk edebiyatında, sanatında en temel, en gümrah, en örnek numune özellik taşımaktadırlar. Bu isimlerin en önemli özelliklerinden bir başkası da ilham veren yönlerinin olmasıdır.
İzninizle bu isimleri sıralamak istiyorum. “Afife Jale, Orhan Veli, Edip Cansever, Nazım Hikmet, Salah Birsel, Cemal Süreya, Gülten Akın, Âşık Veysel, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Leyla Erbil, Can Yücel, Fakir Baykurt, Behçet Necatigil, Ferhan Saylıman. Tezer Özlü, Sevim Budak, Azra Erhat, Rıfat Ilgaz, Adile Naşit, Tarık Akan, Fatma Girik, Tuncel Kurtiz, Nezihe Muhiddin, Muazzez İlmiye Çığ, Türkan Saylan, Münir Nurettin Selçuk. Timur Selçuk, Fikret Mualla Saygı” isimlerini sıralayabilirim. Anlatımlar bu isimlerle sınırlı kalmaz. Bu kıymetlerin hayatlarına dokunmuş ve çağdaşı olmuş, “Bedia Muvahhit, Halide Edip, Yıldız Kenter, Cahide Sonku, Oktay Rıfat, Metin Eloğlu, Abidin Dino, Ara Güler, Neyzen Tevfik, Ertem Eğilmez” gibi yazmakta zorlandığım onlarca başka isme de yer verilmektedir.
Yazıya, şiire, müziğe, tiyatroya, sinemaya, musikiye nasıl başladıkları, ilk edebi ürünleri, yazdıkları dergiler, yaşadıkları edebi sanat muhiti, mekânlar, evlilikleri, aile hayatları, hayâlleri, kırgınlıkları, mücadeleleri gibi birçok hayat evreleri samimi bir dille ve insani bir üslupla ele alınıp işlenmektedir. Anlatımlarda, kahramanların yaşadıkları, zaman zaman vakitlendikleri yerler ve mekânlarda dikkat çekmektedir. Bu nokta da İstanbul başat mekân olarak dikkat çekiyor. Ankara, İzmir, Eskişehir, Bilecik, Yozgat, Balıkesir, Çukurova, Bursa gibi Anadolu’nun birçok şehrini görmemiz mümkün. Hatta Hollanda, Almanya gibi yaşanılan başka yerleri de bunlara dâhil edebiliriz.
Yazılar, hayâl ile gerçek arası bir buluşmayı kapsamaktadır. Alanında iz bırakmış çoğu ismin tanınmış, bilinen olmalarından mütevellit anlatımın gerçekçi ve biyografiye daha çok yaslanmış olduğunu söylesek yeridir. Başka bir ifadeyle, hikâye tarzı, biyografi anlatımlarının kurmaca gerçeklikten ziyade daha çok nesnel gerçekliğinin etkisi altında olduğunu söylesek yeridir.
Yaşanılan zaman diliminin ve geçmiş çağın yaşanmışlıkları, hayatlar üzerinden anlamlı bir şekilde resmedilmektedir. Adeta bir nostalji yolculuğuna çıkılmaktadır. Yaşanmışlıklara yönelik bu anlatım dili, yer yer ilgili kahramanın ağzından yapılsa da daha çok Hayalografi yazarının sesini gür bir şekilde duyurmaktadır. Birinci tekil şahıs üzerinden anlatılan hayatlar, ilk elden “içeri”den bir bakışla ele alınmaktadır. Bu da okura içten gelen bir değini güzelliği sunmaktadır. İz bırakan bu kişiler ünlerini, tanınmışlıklarını, zorluklarla yaşayıp sahici hayatlarını yaşamışlardır.
Kitapta altını çizdiğim bazı bölümleri burada paylaşmak istiyorum izninizle. Bunlardan birisi, 26 Kasım 1954 yılında Kapalı Çarşı'nın yirmi sekiz gün boyunca yanması hadisesidir. Bu süreçte 1364 dükkân zarar görmüştür. Sabahattin Ali, Almanya'da Frolayn Puder isminde bir kadına âşık olur. “Kürk Mantolu Kadın” eserinin oradan geldiğine inanılır. Başka alıntılar da şu şekildedir. “İnsan yıldızları ne zaman göremez bilir misiniz? Ya hiç bakmamışsa ya da çok bakmışsa! Ya açlığındandır görmeyişi ya da artık doymuş, kanıksamış olduğundan” (s. 105 - Behçet Necatigil), “Prometheus’un tanrılardan çaldığı o ateşin ışığı nereye kadar uzayıp giderse? Yeni bir yolu, Mavi Anadolu Hümanistlerinin yolunu haberdar ediyordu sevdiğine” (s. 133), “Bildiği şeyleri yaşayan insanlardan sıkılıyorum” (s. 171 - Tuncel Kurtiz) Son bir örnekle bu bahsi sonlandıralım. “Sevgi her şeyin temel taşı değil miydi? Eski Türklerde çarıkların burunları yukarı doğrudur; neden biliyor musunuz? Yürürken otları kesmesin, incitmesin diye” (s. 185)
Yazılar içeriğinde yıldız işaretiyle alıntı bölümleriyle, yazarın kendi değerlendirmelerinin ve anlatımlarının mecz edildiğini görmekteyiz. Bu birliktelikten öykü tadında bir anlatım çıkmaktadır. Yazılarda ki tanınmış isimleri kaldırın ve tanınmamış isimlerle yer değiştirin, tam bir öykü okuması tadına ulaşırsınız. Başka bir taraftan yazar, anlattığı aksiyoner isimlere sonunda öldü demez. “Kanatlandı, bulutların üstünde dünyaya baktı, en acıklı öyküyü bırakıp erkenden yumdu gözlerini” şeklinde daha incelikli bir perspektiften olaya bakar. Ek olarak, Aziz Nesin’in gerçek isminin
Mehmet Nusret olduğunu öğreniyoruz. “Dramaturg, kaknem, tonika, türs, mahlep, tevessü, lepracı” gibi kimi kelimler için de sözlüğe bakmak gibi bir durumu da yaşamaktayız.
Yazar, muhtemeldir ki Hayalografi serisini devam ettirecek daha çok sayıda iz bırakmış olanlarla kitabın devamını sağlayacaktır. Yazarın havsalasında bu yazılara namzet belli kişiler vardır ama benim gözlemlediğim hem muhalif hem de aksülamel duruşları olanların çoğunlukta olduğudur. Yaşam felsefeleri üzerinden, felsefi derinliği ve anlamı olan edimler bütününün bir resmi çiziliyor. Başka bir taraftan Kemal Özer sözüne mülhem genişleterek söylersek; “Şair, yazar, kültür ve sanat insanları bilinç işçileridir” sözündeki gibi “bilinç işçiliği” olgusunun içerisini dolduran karakterde olduklarını söylesek yanlış olmaz. Adeta şiirde, edebiyatta ve sanatın diğer dallarında örnek bir rol model silsilesi takip edilmektedir.
Özet olarak, geçtiğimiz son yüzyılın tarihi derinliklerinde edebiyatta, sanatta memba edinmiş iz bırakmış, otuz tanınmış ismin hayatlarının, alışılmış biyografi yazılarının dışında, bir öykü üslubuyla işlendiğini söyleyelim. Böylelikle okurun yüreğine dokunan, içten bir anlatım üslubu üzerinden hayatlara dokunalım. Öyle ki yazar sadece övme ve ululama perspektifinden hareket etmez. Bütün hayâlleriyle birlikte hayatlara nüfuz eder adeta. Bu nokta da yazarın başarısı, ismi geçen kahramanları yüreklerinden yakalamış olduğu gerçeğidir. Anlatıda geçen bütün bu mücadeleler, toplumun özgür ve kendi kendine yeterli bireyler olma çabalarını desteklemektedir. İyi okumalar dilerim.
İlkay Coşkun
Papatya Edebiyat Kültür Dergisi
Sayı 17, Haziran Temmuz 2025